1xbet restbet betpas mariogame.net
Casibom
jojobet
casibom
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler
Holiganbet
escort alanya
escort ankara
eryaman escort
hoşgeldin bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 28 Temmuz 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 28-07-2024 19:38:31
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 28 Temmuz 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 28 Temmuz 2024 tarihli raporu şöyle:

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

28 TEMMUZ 2024

SICAK GÜNDEM

  1. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Başkanı Beşşar Esad’ın buluşma süreci hızlanıyor. Bu aşamada Özgür Suriye Ordusu’na mensup iki üst düzey ismin ittifak ortağını ziyaret etmesi dikkat çekici!
  2. Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksinde hızla alt sıralara geriliyor. Yolsuzluklarla mücadele ve sorumlulardan hesap sorma konusunda iktidarın umursamaz tavrı sürüyor!

İÇ POLİTİKA

  1. 10 yıllık yapılandırma süresine rağmen AKP’li belediyelerin ödemediği SGK pirim borçlarına göz yuman iktidarın şimdi bu borçları CHP’li belediyelerden tahsil etme girişimi, kendisine oy vermeyen seçmeni cezalandırmaktır!
  2. 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 158’inci sırada yer alan Türkiye, haklarında dava açılan, yargılanan ve halen cezaevlerinde bulunan gazeteci sayısıyla Filistin, Yemen gibi ülkelerin gerisinde kaldı.

EKONOMİ

  1. Bir yıldır uygulanan yüksek faiz, baskılanmış düşük kur ve parasal sıkılaştırmaya endeksli ekonomi politikası, sanayi üretimi ve kapasite kullanımında fren etkisi yarattı. Reel kesim güven endeksi 4 yılın en düşük seviyesine geriledi!
  2. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Moody’s, 11 yıl sonra ilk kez Türkiye’nin kredi notunu iki kademe birden artırıp B3’ten, B1’e yükseltti.
  3. Seçim dönemlerinde iktidara destek için ciddi teşvikler ve devlet katkılarıyla, işsizlik sigortası fonlarıyla istihdam kampanyaları düzenleyen TOBB, şimdi iktidarla ikna toplantıları yaparak yabancı istihdamı arayışına yöneliyor!

TARIM

  1. Fındık hasadı gelmesine karşılık hâlâ açıklanmayan taban fiyatın yine enflasyonun altında tutulması ve gece yarısı Tarım ve Orman Bakanlığının resmi sosyal medya hesabından duyurulması ihtimali oldukça yüksek görünüyor!

DIŞ POLİTİKA

  1. Birbiriyle çatışmalı Filistinli 14 siyasi grubu bir araya getiren Çin, Pekin deklarasyonuyla büyük bir diplomasi başarısına imza attı. Ukrayna-Rusya savaşını bitirme konusunda da Çin’in etkinliği öne çıkıyor.
  2. Rusya-Ukrayna savaşında ilk kez ateşkes ve barış açıklamaları ön plana çıkmaya başladı. Olası barış görüşmelerinin ABD’deki kasım seçimleri öncesi başlama ihtimali güçleniyor.

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme temasları istihbarat kuruluşları üzerinden sürerken Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Başkanı Beşşar Esad’ın buluşma takvimine yönelik olarak sürecin hızlandığı anlaşılıyor. Bu aşamada Özgür Suriye Ordusu’na mensup iki üst düzey ismin ittifak ortağını ziyaret etmesi dikkat çekici!

Erdoğan-Esad buluşması için Moskova’nın adres gösterilmesine karşılık, geçen hafta Esad Moskova’ya gidip Putin ile görüştü. Irak, Erdoğan-Esad buluşmasına ev sahipliği yapma niyetini dile getirmesine karşılık son anda pürüzler ortaya çıktı. Ağustos ayı içinde ikili zirvenin gerçekleşeceği, yürütülen hazırlıklarda ilerleme sağlandığı medyaya yansıdı.

Esad, Türkiye ile ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik her türlü girişime olumlu yanıt vereceğini ancak önce görüşmenin özü ve temellerinin belirlenmesi gerektiğini belirterek; ‘TSK’nın Suriye topraklarından çekilmesi, Ankara’nın teröre verdiği destekten vazgeçmesi gibi sorunları sonlandırmak, sorunun özü bu. Sorunun özüne ilişkin tartışma olmazsa böyle bir toplantının anlamı ne olabilir ki?’ dedi. Türkiye’nin PYD-YPG’yi terör örgütü saymasına karşılık, Şam yönetimi Türkiye’nin destekleyip eğittiği, maaş verdiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) terör örgütü sayıyor.

Zirve için karşılıklı açıklama ve takvimlerin gündeme geldiği süreçte, ÖSO’nun önde gelen iki komutanı Hamza Özel Kuvvetleri Komutanı Seyf Bolat ve Süleyman Şah Genel Komutanı Muhammet Cesim önce Cumhur İttifakının küçük ortağını, ardından infaz yasasıyla cezaevinden çıkan önde gelen organize suç örgütü liderini ziyaret ettiler. Cumhur ittifakı ortağına plaket veren ÖSO komutanlarının, mafya liderinin yatında masadaki kama ile verdiği poz sosyal medyadan paylaşıldı.

ÖSO’nun bu iki ismi için ABD Maliye Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Dairesi’nin uluslararası yaptırım ve insanlık suçu duyuruları bulunuyor. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına da yansıyan suçlamaların gerekçesi insanlık suçu işlemek, haraç toplamak, Afrin ve diğer yerleşimlerde sivil kişileri tehditle yerinden edip ev, arazi ve mallarına çökmek, gözetim merkezleri kurmak, kadınları kaçırıp tecavüz etmek, fidye için adam kaçırmak, işkence yapmak, captagon vb. uyuşturucular ile kaçak akaryakıt ticareti yapmak, bu yollarla elde edilen yüz milyonlarca dolar suç gelirini Mersin, İstanbul ve Türkiye’nin çeşitli illerinde kurdukları şirketler, oto galerileri vb. üzerinden aklamak.

BM ve ABD hazinesinin raporlarında adeta ‘suç makinesi’ olarak nitelendirilen bu isimlerin ÖSO komutanı kimliğiyle yaptığı bu ziyaretlerin tam da Türkiye-Suriye normalleşme müzakereleri ve Erdoğan-Esad buluşma sürecine denk gelmesi manidar. Cumhur ittifakı ortağının, mafya liderinin bu kişilerle çekilen fotoğraflarını paylaşması dikkat çekici!

Suriye’de TSK’ya, Türk TIR’larına, Türk bayraklarına karşı eylemlerde ÖSO mensuplarının da yer alması ve yakıp-yıkmasının ardından gerçekleşen bu ziyaret, iktidar içi pazarlıkların göstergesi. BM ve ABD’nin ağır suçlamaların hedefindeki bu kişilerin iktidar ortağından itibar görmesi, Suriye ve Esad ile normalleşme konusunda bazı örtülü mesajların işareti!

Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksinde hızla alt sıralara geriliyor. Suç gelirleri ve kara para aklamada Gri Listeden zorlukla çıkabilen Türkiye’nin rüşvet ve yolsuzluk sıralamasında son beş yılda dibe vurması, iktidarın örtülü işleri ve icraatlarının sonucudur!

Kara para, terörizmin finansmanı ve suç gelirlerinin aklanmasından dolayı üç yıldır Gri Liste’de yer alan Türkiye, geçen ay sonunda bu listeden çıkmakla övünürken Rüşvet Algı Endeksi’nden sonra, şimdi de Yolsuzluk Algı Endeksi’nde en alt sıralara indi. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde pek çok geri kalmış ülkenin de altına düşen Türkiye’nin konumu, ülkemiz adına yüz kızartıcı. Her gün medyaya yansıyan yolsuzluk, usulsüzlük, ihale yolsuzluklarının üzerine gidilmediği gibi yargının da bu konuda hiçbir soruşturmayı gündemine almaması, yolsuzluğa bulaşanlara adeta koruma kalkanı işlevi görüyor.

Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, 34 puanla oldukça kötü konumda ve 115’inci sıraya geriledi. 2022 endeksinde 36 puanla 111’inci olan Türkiye, yolsuzlukla mücadelede yeterli ve gerekli siyasi iradeyi göstermediği için 2 puan kaybetti. Bu puan kaybı sonrası 14 sıra birden aşağı düştü.

2018’de yönetim sistemi değişikliği sonrası her şeyin bir kişinin verdiği talimat ve kararlara bağlanması, şeffaflık ve denetimin ortadan kalkması, teftiş kurullarının, TBMM denetiminin işlevsiz hale gelmesi yolsuzlukların üzerine gidilmemesi, yargı üzerindeki siyaset gölgesinin ağırlaşması Türkiye’nin hem puanını hem de sıralamadaki yerini daha da kötüleştirdi. Daha önce yolsuzluk algısında Türkiye’nin gerisinde yer alan Gürcistan, Kıbrıs, Ermenistan, Ürdün, Rusya, Azerbaycan, Ukrayna gibi ülkeler son endekste Türkiye’yi geride bırakarak daha üst sıralara çıkarken, Türkiye bu ülkelerin altına indi. 147 ülkeyi kapsayan Yolsuzluk Algı Endeksi sıralamasında düşüşe geçen Türkiye’nin üstünde 114 ülke yer alırken, Türkiye’nin gerisinde kalan ülke sayısı sadece 32.

Kara para ve suç gelirleriyle mücadele vaadini yıllardır yineleyen iktidar, üç yıl boyunca ülkenin Gri Listede yer almasına duyarsız kaldı. Dış kaynak girişi durunca Gri Listeden çıkmak için göstermelik bazı adımlar atan iktidarın rüşvet ve yolsuzluklara ilişkin tavrını devam ettirmesi, gerekli siyasi iradeyi sergileyememesi bir süre sonra yeni bir Gri Liste sorunuyla karşı karşıya kalınmasına neden olabilir. Özellikle kamu harcamalarındaki şeffaflık ve hesap verilebilirliğin yanında, denetim mekanizmalarının bağımsız ve tarafsız şekilde işlemesi, yargının korkusuzca yolsuzlukların üzerine gitmesi, Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki ülke puanının belirlenmesinde en önemli kriterler. Türkiye bu kriterlerin hemen hemen hepsindeki puanları çok düşük seviyelerde.

2018’den bu yana 24 sıra birden düşen Türkiye’de yolsuzluklarla mücadele ve sorumlulardan hesap sorma konusunda iktidarın umursamaz tavrının sürmesi durumunda, gelecek beş yıldaki sıralamada listenin sonuna inilmesi, yolsuzlukların yaygın ve sıradan sayıldığı bir ülke haline gelme ihtimali göz ardı edilmemelidir.

10 yıllık yapılandırma süresine rağmen AKP’li belediyelerin ödemediği SGK pirim borçlarına göz yuman iktidarın şimdi bu borçları CHP’li belediyelerden tahsil etme girişimi, kendisine oy vermeyen seçmeni cezalandırmaktır. Muhalefet belediyelerini hizmet veremez hale getirmek siyasi rekabet ve etik dışı bir zihniyetin dışa vurumudur!

22 yıldır ülkeyi ve 25 yıldan bu yana pek çok büyükşehir ve il belediyesini yöneten iktidarın, 31 Mart seçiminde uğradığı ağır hezimetle ülkenin yüzde 70’inde yerel iktidarı kaybedince belediyelerin SGK pirim borçlarını hatırlaması kendilerine oy vermeyen seçmene yaptırımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi şantaja boyun eğmeyen seçmeni ve muhalefet belediyelerini cezalandırmak istiyor.

SGK borçları için 10 yıl yapılandırma öngörüldüğü halde, 2014’ten beri AKP’de olan ve şimdi muhalefete geçen belediyeler SGK primini ödememiş. Kamu zararının giderilmesi ve kamu alacağının tahsiline kimsenin itirazı yok. Önemli olan kamu zararını gidermek için gösterilen hassasiyetin dürüst, etik, tutarlı ve samimi olması, çifte standart ve ayrımcılık içermemesidir. 10 yıldır SGK alacağını AKP’li belediyelerden tahsil etmeyip göz yumanların seçim kaybedince kamu alacağını hatırlaması art niyetli ve seçmenle hesaplaşma girişimidir. Emekli maaşlarını iyileştirmek için prim alacağını tahsil etme gerekçesi ise baştan sona aldatmacadır.

Toplamı 96 milyar TL olarak açıklanan SGK prim borçları tahsil edildiğinde emekli maaşları yükselecekse önce 2024 bütçesindeki 2,2 trilyon TL’lik vergiyi silme kararından vazgeçilmelidir. Belediyelerin prim borcunun 23 katı vergiyi silmek yerine tahsil edilmesi halinde tüm emekli aylıklarını 3-4 kat artırmak mümkündür. Bunun ötesinde hazine sadece haziranda 99,3 milyar TL, yılın ilk yarısında yaklaşık 600 milyar TL faiz ödedi. 6 ayda bütçenin üçte biri tek başına faize gitti. Kamuda Tasarruf düzenlemesiyle kamu harcamalarında hedeflenen bir yıllık tasarruf ise sadece 100 milyar TL! Kamu-Özel İş Birliği (KÖİ) projeleriyle iktidar müteahhitlerine 2024 bütçesinden ödenecek hazine garantilerinin tutarı 163 milyar TL! İktidarın emekli maaşlarına bahane ettiği belediyelerin SGK borçlarının yaklaşık 2 katı! Ülkeyi nas diye batırıp, Kur Korumalı Mevduat’a (KKM) mahkum eden iktidarın KKM hesaplarına hazine ve Merkez Bankası’ndan bir yılda ödediği, tek kuruş vergi almadığı kur farkı ve faiz 890 milyar TL! Belediyelerden tahsil edilecek SGK priminin yaklaşık 10 katı! Kamu zararı bahanesiyle belediyelerden tahsil edilecek SGK prim alacaklarının kat kat fazlasına varan kamu zararıyla bütçeyi delik deşik eden, hazinenin, MB’nin, kamu bankalarının kasasını boşaltan bizzat iktidarın kendisi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin parasına sahip çıkmak konusunda bu kadar hassas, samimi ve dürüstse önce iktidarın aile vakıflarına, tarikat ve cemaat STK’larına ‘yardım ve destek’ adı altında bütçeden aktarılan milyarları kesmelidir. İktidar gücüyle muhalefet belediyelerini çökertip halkı hizmetsiz bırakma, belediyelere iş yaptırmama planı amacına ulaşamayacaktır. Doğrudan milleti cezalandırma amaçlı bu adımla seçmenin ve milletin hem vicdanında hem de oylarında bir kez daha hezimete uğrayacaktır.

2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 158’inci sırada yer alan Türkiye, haklarında dava açılan, yargılanan ve halen cezaevlerinde bulunan gazeteci sayısıyla Filistin, Yemen gibi ülkelerin gerisinde kaldı. İktidar ortağının 63 gazeteciyi kara listeye alıp hedef göstermesi, Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’ne gölge düşürdü!

Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Sans Frontières-RSF) tarafından yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nin 2024 yılı verilerinde Türkiye, 180 ülke arasında 158’inci sırada yer aldı. RSF’nin 2024 Endeksine ilişkin raporunda basın özgürlüğünün en büyük güvence altında olduğu ülkelerin başında Norveç bulunurken, listenin sonunda 180’inci sırada Afrika ülkesi Eritre, 179’uncu sırada 13 yıldır iç savaş yaşanan Suriye yer alıyor.

RSF raporunun yanı sıra Uluslararası Basın Enstitüsü (International Press Institute-IPI) tarafından derlenen verilerde de Türkiye’deki gazetecilerin ağır tehdit, baskı, kısıtlamalar ve yaşam riski altında görev yaptıkları görülüyor. Açıklanan verilere göre halen 13 gazetecinin cezaevinde olduğu Türkiye’de bu yılın başından bu yana 219 gazeteciye yönelik hak ihlali saptandı. Bu ihlallerin 95'i tehdit, hedef gösterme ve sözlü şiddet kategorisinde yer alırken, 85 hak ihlali ise tutuklama, gözaltı ve davalar yoluyla yapılan şiddet kategorisinde sıralanıyor. Ocak ayından bu yana 110 gazeteci; haklarında açılan davalar, suç duyuruları, savcılıkların resen yürüttüğü soruşturmalar kapsamında, 80 duruşmaya çıkarıldı. Bu duruşmalarda yalnızca 15 gazeteci için beraat veya takipsizlik kararı verilirken, 16 gazeteci hapisle cezalandırıldı. 58 gazeteci için duruşmanın ileri tarihe ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildi.

Gazeteciler hakkındaki davaların yüzde 39’u terör örgütüne üye olmak veya terör propagandası yapmak suçlamasıyla açılırken, davaların yüzde 30’unda ise hakaret, iftira, dezenformasyon suçlaması yöneltildi. Ocak-Temmuz döneminde 141 gazete ve internet haber sitesi Basın İlan Kurumu’nun (BİK) kısıtlama, ilan kesme, reklam yasağı yaptırımına uğrarken, bu medya kuruluşlarına toplam 505 güne varan sürelerde erişim yasağı getirildi. Nisan-Haziran arası 3 aylık dönemde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) medya kuruluşlarına kestiği para cezası tutarı 29 milyon 205 bin TL.

2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ndeki sıralamada Filistin, Yemen, Venezuela, Pakistan, Somali, Libya gibi birçok ülkenin gerisinde kalan Türkiye, basın özgürlüğü açısından ‘çok vahim’ kategorisindeki ülkeler arasında yer alıyor. Raporda Türkiye’nin sıralamada ve ülke kategorisinde bulunduğu konuma ilişkin yapılan değerlendirmede; ‘Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, gazetecilerin çalışma koşulları ve sıralamada ülke kategorisi olarak ‘Çok Vahim’ sınıflamasında olması medya bağımsızlığına saygı duyulmadığının göstergesidir’ deniliyor.

Halen süren bir siyasi cinayet davasında iktidar ittifakının küçük ortağı olan partinin mahkemeye ilettiği 154 kişilik siyasetçi, akademisyen, hukukçuya yönelik ‘kara liste’ içinde 63 gazetecinin olması, basın özgürlüğü için mücadele gününde gazetecilerin fişleme, baskı, ve yaşamsal tehdit altında olduklarının en somut kanıtıdır!

Bir yıldır uygulanan yüksek faiz, baskılanmış düşük kur ve parasal sıkılaştırmaya endeksli ekonomi politikası, sanayi üretimi ve kapasite kullanımında fren etkisi yarattı. Reel kesim güven endeksi 4 yılın en düşük seviyesine gerilerken, kapanan şirketler artıyor, geleceğe dönük yeni yatırım beklentisi düşüyor!

Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) son dört yılın dip noktasına indi. Şirket kapanmaları hızlanırken, sanayici ve ihracatçılar yatırım planlarından vazgeçiyor. Merkez Bankası’nın (MB) 1778 sanayi kuruluşunda gerçekleştirdiği İktisadi Yönelim Anket sonuçları, haziranda sanayi üretiminin düştüğünü, imalat sanayii genelinde kapasite kullanımının yüzde 75,9’a indiğini gösterdi. Sanayide üretim ve kapasite kullanımının düşmesi, bir yılını dolduran ‘yüksek faiz, baskılanmış düşük kur ve finansa erişimi zorlaştıran sıkı para politikasının’ negatif etkisinin hızlandığını sergiliyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Açılan-Kapanan Şirket İstatistiklerine göre ocak-haziran döneminde kurulan şirket sayısı geçen yıla kıyasla yüzde 17,3 azaldı. Kapanan şirket sayısı yüzde 25,8 arttı. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) raporunda Türkiye; ‘Zombi şirketler’ diye nitelendirilen işletmeler açısından ilk sırada. Türkiye, ‘siyasi talimat ve kayırmacılıkla’ kredi verilen, kredi borçlarını, çek ve senetlerini ödeyemediği halde iflası engellenen şirketlerin yüzde 13’e yükselen oranıyla dünya birincisi. 

MB anketi yanında TÜİK’in sanayi, hizmet, ticaret, inşaat sektörlerini kapsayan temmuz ayı RKGE verileri uygulanan ekonomi politikalarının reel sektör üzerindeki yıkıcı etkilerinin arttığını ortaya koydu. Temel sektörlerdeki güven endeksi, bir önceki aya göre 1,8 puan gerileyerek 98,7’ye düştü. Bu politikalar geniş kitleleri yoksullaştırırken imalat sanayii, hizmet, perakende ticaret, inşaat, ihracat vb. sektörlerde yıkıma yol açtı. Yerel seçimlerin yapıldığı martta pozitif beklentiler nedeniyle 1,5 puan yükselerek 103,5 olan RKGE seçimden bu yana 4,8 puan düştü. RKGE’yi oluşturan alt sektörlerde geçen yıla göre yaşanan güven gerilemesi hizmet sektöründe yüzde 2,7, perakende ticarette yüzde 6,6, inşaatta yüzde 1,1 oldu. Yerel seçimden bu yana 4 ayda sektörel güvende yaşanan düşüş ise hizmetlerde yüzde 5,3, perakende ticarette yüzde 5,5, inşaatta yüzde 1,7 olarak gerçekleşti. Sanayi sektöründe gelecek bir yıla dönük iyimserlik beklentisi yüzde 8’den 6’ya inerken, kötüleşme yüzde 15,3’ten yüzde 20,2’ye çıktı. Son üç ayda ihracat siparişi artanların oranı yüzde 19,9’dan 18,9’a geriledi. Siparişi azalanların oranı yüzde 19’dan yüzde 22,8’e tırmandı. MB anketinde gelecek bir yılda yatırım planlayan sanayicilerin oranı nisanda yüzde 30 iken mayısta yüzde 27,2’ye, haziranda yüzde 24’e, temmuzda yüzde 23,1’e indi. Yatırım beklentisi üç ayda 7 puan birden azaldı.

İktidarın ve ekonomi yönetiminin geleceğe dönük olarak dile getirdiği olumlu vaatler, faiz, borsa, sıcak para ve rant kesimi dışında ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan reel kesimde, sanayi, hizmet, inşaat ve ticaret sektörlerinde inandırıcı bulunmadığını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde işlerin daha da kötüye gideceği beklentileri artıyor!

Moody’s Türkiye’nin kredi notunu 2 kademe artırdı. Not artışının gerekçelerine bakıldığında Moody’s’in asgari ücret, memur ve emeklilere yüksek artış yapılmamasını şart koştuğu, erken seçime gidilmemesini istediği, sıcak para ve yüksek faize devam tavsiyesi verdiği görülüyor.

Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Moody’s, 11 yıl sonra ilk kez Türkiye’nin kredi notunu iki kademe birden artırıp B3’ten, B1’e yükseltti. Kredi notu görünümünü ‘pozitif’ olarak sürdürdü. Türkiye’nin notunu S&P ve Fitch’in notlarıyla aynı seviyeye getirdi. Ancak ‘riskli ve spekülatif’ uyarısı sürüyor. Türkiye’nin 2013’teki ‘yatırım yapılabilir’ notunu tekrar alabilmesi için en az dört kademe daha not artışı gerekiyor. Bu not sayesinde CDS risk primi düşebilir. Hazine dışarıdan daha düşük faizle borçlanabilir. Sıcak para diye nitelendirilen, kısa vadeli spekülatif sermaye girişleri artabilir. Ancak IMF’nin yayınladığı son makalede; kısa vadeli spekülatif sermaye girişiyle artan rezervlere, kurdaki düşüşlere güvenilmemesi, bu paraların en küçük bir olumsuzlukta hızla kaçıp daha büyük krizlere neden olacağı vurgulandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Moody’s, S&P, Fitch gibi kuruluşlar için ‘Bunların verdiği notlar siyasidir. Bırakın bu sahtekârları’ diyordu. AKP grubundaki konuşmasında ise ‘Bu kuruluşlar, Türk ekonomisiyle ilgili daha objektif değerlendirmeler yapıyor.’ dedi. Bu 180 derecelik söylem değişikliği, iktidarın dış kaynak, sıcak para girişi için not artışına büyük ihtiyaç duyduğunu, çaresizlik içinde istenen tüm şartlara boyun eğdiğini gösteriyor. Moody’s’in not artışı gerekçeleri, iktidarın mecbur kaldığı ağır taahhütleri açığa çıkartıyor. Moody’s not artışı gerekçeleri arasında; ‘İç talebin kısıtlanması, kur korumalı mevduatın gerilemesi, enflasyonda düşüş için daha fazla çaba gösterilmesi yanında asgari ücret artışına katı bir şekilde direnç gösterilmesini’ sayıyor. Moody’s, kamu çalışanları ve emeklilere yüksek maaş artışı, yüksek tutarlı kamu yatırımları ve kamu harcamaları yapılırsa not artışını ve pozitif görünümü düşüreceği tehdidini savuruyor. Para politikasında sıkılığın yanında bütçe ve maliye politikalarında katı tutumun gelecek yılda devam etmesini şart koşuyor. Enflasyonla mücadele için büyümeden feragat ve iç talebi kısmaya devam edilmesini istiyor.

  • Moody’s, mevcut ekonomik şartlarda yapılacak bir erken seçimin ‘Erdoğan’ın popülaritesini düşüreceğine’ dikkat çekerek 2025’te erken seçim beklemediğini ifade ediyor.

İktidardan aldığı söz ve taahhütler karşılığı, not artışı siparişini yerine getirdiği anlaşılan Moody’s, iktidar bu sözleri tutmazsa not ve görünümü düşürme tehdidinde sakınca görmüyor. Küresel piyasalarda not konusundaki katı tutumu nedeniyle ‘Sıfırcı Hoca’ diye anılan Moody’s’in, tek kalemde iki kademe birden not artıracak kadar iktidara cömert davranması, not gerekçelerindeki taahhütlerin yanı sıra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Londra, Wall Street, New York Bankerleri ve sıcak para lobileriyle yaptığı toplantılarda daha ileri düzeyde başka taahhütlerde bulunma ihtimalini güçlendiriyor!

Seçim dönemlerinde iktidara destek için ciddi teşvikler ve devlet katkılarıyla, işsizlik sigortası fonlarıyla istihdam kampanyaları düzenleyen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) şimdi yabancı istihdamı arayışına yönelmesi ve iktidarla ikna toplantıları yapması bu ülkenin emekçileri adına üzücüdür!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) çatısı altındaki 365 Sanayi, Ticaret, Deniz Ticaret Odası ve Ticaret Borsası Başkanı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile bir araya gelerek yurt dışından kontrollü şekilde yabancı işçi getirilmesi, Türkiye’deki sığınmacıların istihdamının kolaylaştırılmasını ele aldı. İçişleri Bakanı ile TOBB Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri yanında, 81 il ve ilçelerdeki 365 oda başkanının katıldığı istişare toplantısında, illerdeki ve bölgelerdeki istihdam sorunlarıyla eleman açığı bulunan iş kolları ve işletmelerin işçi ihtiyaçları ele alındı. TOBB çatısı altındaki oda başkanlarının İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya ilettikleri talepler arasında işyerlerinde yabancı işçi istihdamı için olanak sağlanması, yurt dışından ‘mavi yakalı’ işçi getirilmesi için izin verilmesi, halen çeşitli yollardan Türkiye’ye gelmiş bulunan Suriyeli, Afgan, Iraklı, Afrikalı sığınmacıların yasal şekilde istihdamının kolaylaştırılması, bürokratik işlemlerin ve izin alma süreçlerinin hızlandırılması yer aldı.

Mayıs 2024 İşgücü ve İstihdam İstatistiklerinde resmi işsizlik oranının geçen yılın aynı ayına göre 1,1 puan gerileyerek yüzde 8,4, resmi işsiz sayısının 3 milyon 11 bin kişi olduğu açıklandı. TÜİK’in ‘Atıl İşgücü’ diye nitelendirdiği çalışabilecek durumda olduğu halde istihdam edilemeyen işsizlerin oranı ise yüzde 25,2. Geniş tanımlı işsizliği ifade eden bu veriye göre, işgücüne dahil çalışabilecek haldeki her 4 kişiden biri gerçekte işsiz. Bu da yaklaşık 9 milyon kişiye karşılık geliyor. İşgücüne dahil kadınların sadece yüzde 33’ünün istihdamda olması ülke ekonomisi, üretimi, milli geliri açısından çok acı bir tablo. Kadın işgücünün yüzde 57’sinin istihdamda olduğu OECD ülkeleri ortalamasının yanı sıra AB ülkelerinde kadın istihdam ortalaması yüzde 67-73 arasında. Yaklaşık 2 milyon üniversite mezunu gencin de aralarında bulunduğu 9 milyon işsizin olduğu bir ortamda, ülkenin en büyük yarı resmi işveren örgütünün dışarıdan yabancı işçi araması ya da sığınmacıları ucuza istihdam için hükümetten talepte bulunması bu ülkenin işsizlerine, gençlerine, üreten kadınlarına büyük haksızlıktır.

TOBB ve bünyesindeki 365 oda başkanının illerinde ve bölgelerindeki işsizlik sorununa çözüm yerine İçişleri Bakanından yurt dışından eğitimsiz-fizik gücü ile çalışacak mavi yakalı istihdamı için işçi getirme talebinde bulunması, sığınmacı istihdamında kolaylık talep etmesi kabul edilemez. Bu tavırla işverenler kâr maksimizasyonu için asgari ücretle istihdamı bile yük görürken daha ucuza çalışacak yabancı emekçi arıyor.

TOBB ve diğer işveren örgütleri eleman açığı, işçi bulamama sorununu gündeme getirirken çalıştırmak istedikleri işçilere hangi ekonomik-sosyal koşulları teklif ettiklerini, mevcut ekonomik şartlarda niçin bu ücretlerle işçi bulamadıklarını sorgulamalı. Türkiye’den yurt dışına hızla artan nitelikli beyin ve emek göçüne çözüm aramak, bu insanları kendi ülkelerinde kalmasını sağlayıp insanca yaşatmak yerine, ucuz yabancı işgücü peşine düşmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz!

Fındıkta başlayan hasat mevsimine rağmen taban fiyat henüz açıklanmadı. Fındık üreticileri kilo başına en az 160-165 TL taban fiyat istiyor. Bunun altındaki bir taban fiyat, üreticiyi mağduriyete sürüklemek ve piyasayı kontrolünde tutan ikisi yabancı üç büyük şirkete üreticiye teslim etmektir!

Yaş çay, buğday ve arpada açıklanan düşük taban fiyatlarla hem üreticiyi mağdur eden hem de gelecek yıl pek çok üreticinin üretimden vazgeçmesine zemin yaratan iktidarın benzer mağduriyetleri fındıkta da yaşatması yüz binlerce üreticiyi şimdiden endişelendiriyor. Fındık hasadı gelmesine karşılık hâlâ açıklanmayan taban fiyatın yine enflasyonun altında tutulması ve gece yarısı Tarım ve Orman Bakanlığının resmi sosyal medya hesabından duyurulması ihtimali oldukça yüksek.

Tarımsal ürün ihracatından elde edilen döviz gelirinde başı çeken fındıkta bu yılki rekolte TÜİK tarafından 685 bin ton olarak tahmin edilirken, Uluslararası Sert Kabuklu Meyveler Konseyi (INC) Türkiye’deki 2024 fındık rekoltesinin 785 bin ton olacağını öngördüklerini açıkladı. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bitkisel üretim tahminlerinde ise 2024 yılı için fındıkta beklenen üretim miktarı 717 bin ton, Ulusal Fındık Konseyi’nin (UFK) tahmini 738 bin ton. Gerek ulusal gerekse uluslararası kuruluşların bu yılki fındık üretimine ilişkin tahminleri arasında 100 bin tona varan farklılık söz konusu. Dünya üretimi 1,2 milyon ton olan fındıkta, toplam üretimin yüzde 60’ını, bazı yıllar daha fazlasını tek başına üreten Türkiye, küresel pazarı-piyasayı ve fiyatları belirleme etkisine sahip.

Atatürk’ün fındık üreticisinin alın terini ve dünya pazarında Türkiye’nin ağırlığını korumak için 1938’de kurulmasını sağladığı Fındık Tarım Satış ve Üreticileri Birliği Kooperatifi (Fiskobirlik) 2006’ya kadar fındık üreticilerinin en önemli örgütü idi. Üreticiyi tüccara mahkum etmemek için doğrudan alım yaparak fındık piyasasını düzenleyen, arz fazlası fındığı satın alıp depolayarak fiyatın düşmesini önleyen, üreticiyi koruyan bir konumdaydı. Başbakan olduğu dönemde 2006’da Fiskobirlik genel kuruluna siyasi müdahale ve üç kez tekrarlanan seçimlere rağmen yönetimi değiştirmeyi başaramayan Erdoğan, Fiskobirlik’i devre dışı bırakıp, TMO’yu görevlendirdi.

Üretici birliklerinin maliyet hesaplarına göre 2024 fındık taban fiyatının kilo başına en az 160-165 TL olması isteniyor. Bunun altındaki bir taban fiyat yüzbinlerce fındık üreticisi ve aileleri için büyük mağduriyetlerin yanı sıra üreticiyi 3 büyük tüccara mahkum etmek demek. Küresel İtalyan şirketi Ferrero, Singapur sermayeli Olam-OFİ Gıda ve Cumhurbaşkanının eski başdanışmanı Cüneyd Zapsu’nun Balsu Gıda şirketleri fındık piyasasında ve ihracatında en büyük belirleyici konumda.

İktidar, 2006’dan bu yana Fiskobirlik’i dışlayarak fındık üreticisini örgütsüz, savunmasız bıraktı. Üreticinin daha fazla mağdur edilmemesi için 2024 fındık taban fiyatı kilo başına en az 160 TL olmalı, dekar başına ödenen destekleme tutar yüzde 70’i aşan enflasyonun üzerinde artırılarak, fındık üreticisi yerli ve uluslararası tekellere karşı korunmalıdır.

ABD Kongresi Filistinlilere soykırım suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) yargılanan İsrail Başbakanı Netanyahu’yu ayakta alkışlarken, Filistinli 14 siyasi grubu bir araya getiren Çin, Pekin deklarasyonuyla büyük bir diplomasi başarısına imza attı. Ortadoğu ve dünyadaki ağırlığı arttı.

İran ile Suudi Arabistan’ı yıllar sonra bir araya getirerek iki ülke arasında siyasi ve diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasına zemin yaratan Çin, geçtiğimiz hafta Ortadoğu’da dengeleri etkileyecek yeni bir diplomatik başarıya daha imza attı. Birbiriyle çatışmalı 14 Filistinli siyasi parti ve silahlı örgüt, Çin’in ev sahipliğinde buluşarak Pekin Deklarasyonu’nu onayladı. Aralarında El Fetih, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yanı sıra Hamas, İslami Cihat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Kurtuluş Demokratik Cephesi'nin de yer aldığı 14 örgütün liderleri, ‘kapsamlı bir ulusal birliğe ulaşma ve geçici uzlaşı hükümeti kurma konusunda anlaşmaya vardıklarını’ duyurdular. Filistin sorununun çözümü ve Filistinli örgütler arasındaki uzlaşmazlıkların ortadan kaldırılması açısından yeni bir aşamaya geçilirken Çin’in büyük bir diplomasi hamlesini hayata geçirmesi etkinliğini artırdı.

14 grubun liderleri ‘Birleşmiş Milletler kararlarına ve 194 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, Filistinlilerin topraklarına geri dönüş hakkının garanti altına alınması esaslarına bağlılık’ konusunda anlaştı. Deklarasyonda Gazze'nin yeniden inşası ve kabul edilen seçim yasasına uygun olarak mümkün olan en kısa sürede genel seçimlerin yapılması konusunda 14 Filistinli liderin niyet beyanında bulundukları, seçim yasasına uygun yeni Ulusal Komisyon'un oluşturulması için adım atılmasını kararlaştırdıkları dile getirildi. FKÖ çatısı altında olmayan Hamas da Çin’e müteşekkir olduklarını duyurdu. Hamas'ın Ulusal İlişkiler Ofisi Başkanı Hüsam Bedran tüm Filistinli liderlerin imzaladığı bildirideki en önemli noktayı, Gazze ve Batı Şeria'da Filistin halkını yönetecek, yeniden inşa faaliyetlerini denetleyecek ve seçim koşullarını hazırlayacak bir Filistin ulusal mutabakat hükümetinin kurulması olarak gördüklerini belirtti.

ABD, karşı çıktığı Pekin Deklarasyonu’nun uzun ömürlü olmayacağını, Filistinli grupların tekrar çatışacaklarını savunurken, İsrail ortak hükümet kurulması, Gazze ve Batı Şeria’nın bu hükümetçe yönetilmesi kararını kabul etmeyeceğini ilan etti.

  • Tüm dünyanın tepki gösterdiği Gazze katliamına rağmen İsrail Başbakanının Washington’da ağırlanması, Kongre’de Gazze’deki katliamı savunması ve ayakta alkışlanması batılı ülkelerin çifte standardını somutlaştırdı.

İsrail’e koşulsuz destekle Ortadoğu’daki siyasi ağırlığı giderek azalan ABD’nin yerini Çin alırken, Ukrayna-Rusya savaşını bitirme konusunda da Çin’in etkinliği öne çıkıyor. Türkiye Hamas’a destek vererek Filistinli gruplar arasında taraf olurken, Pekin yönetiminin 14 Filistinli grubu ve liderlerini bir araya getirip uzlaştırması Çin’in bölgedeki etkinlik ve ağırlığının daha da artacağına işaret ediyor.

Rusya-Ukrayna savaşında ilk kez ateşkes ve barış açıklamaları ön plana çıkmaya başladı. ABD’de Trump’ın yeniden seçilme ihtimali ve Biden’ın yerine adaylığı gündeme gelen Kamala Harris’in Ukrayna’ya mali ve askeri desteği azaltacağını vaat etmesi Zelenskiy’i barışı gündeme almaya zorluyor.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Pekin’e yaptığı ziyarette Çinli mevkidaşı Wang Yi ile görüşmesinde ‘Rus tarafıyla müzakerelere istekli ve hazır olduklarını, bu müzakerelerin kalıcı, adil bir barışı amaçlaması gerektiğini’ ifade etti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Ukraynalı mevkidaşıyla görüşmesinde, tüm çatışmaların müzakere masasında çözülmesinden yana olduklarını, Rusya-Ukrayna arasında ateşkes ve barış müzakerelerini desteklediklerini açıkladı. Son dönemde artan müzakere söylemlerinin ardından gerçekleşen bu ziyaret Ukrayna’nın savaşı kaybetme olasılığına karşı alternatif arayışı olarak görülebilir.

Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, Ukraynalı Bakanın mesajlarının Rusya’nın yaklaşımıyla uyumlu olduğunun söylenebileceğini ifade etti. Peskov, Rusya’nın her zaman müzakereye açık olduğunu, ayrıntılı açıklamalar beklediklerini dile getirdi. İki tarafın ‘müzakerelere açığız’ yaklaşımının ertesinde İngiliz kamu yayın kuruluşu BBC’ye mülakat veren Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ilk kez doğrudan barıştan söz etti. Zelenskiy, ‘Rusya ile barış masasına oturmaktan’ söz ederken, savaşın sıcak çatışma aşamasını yıl sonuna kadar bitirmeye çalışacaklarını, ortaya çıkacak muhtemel barış planını Ukrayna’nın müttefiklerinin de onaylaması gerektiğini söyledi.

Cephede gelinen noktada Ukrayna’nın Rusya kontrolüne geçen Donetsk, Luhansk, Herson ve diğer topraklarını, şehirleri geri alma ihtimali hemen hemen yok derecesinde. Savaşın başında özerklik ilan ederek Rusya’ya katılma kararı alan bu bölgeler hızla Rusya’nın eline geçti. Rusya’nın ilhak ettiği bu yerler dışında yeni toprak talebi yok. Ukrayna, Rusya’nın ele geçirdiği bölgeleri geri almak üzere birkaç kez gerçekleştirdiği karşı taarruzlarda başarı elde edemediği gibi ağır kayıplar verdi. Biden yönetimi Ukrayna’yı savaşı sürdürmeye teşvik ediyor. Ancak kasım seçimlerinde Ukrayna’ya desteği keseceğini ve bir telefonla savaşı bitireceğini vaat eden Trump’ın şansının artması Zelenskiy için ciddi bir handikap. Biden’ın yerine Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak öne çıkan Başkan Yardımcısı Kamala Harris seçilirse ABD’li vergi mükelleflerinin daha fazla parasını Ukrayna’ya vermeyeceğini, mali ve askeri desteği azaltacağını vaat ediyor.

Bu tabloda başkanlıktaki görev süresi dolmasına rağmen seçim yapmayan ‘savaşı kazanana kadar başkanlığı sürdüreceğini’ ilan eden Zelenskiy açısından ABD desteğiyle ilgili bilinmezlikler artıyor. ABD desteği çektiğinde AB ülkelerinin de peşinden gitmesi yüksek ihtimal. Ukrayna lideri açısından ateşkes ve barışı gündeme getirmek, Ukrayna halkını yitirilen toprakları kabule hazırlamak, Putin ile müzakere masasına oturmak dışındaki seçenekler zayıflamış görünüyor. Olası barış görüşmelerinin ABD’deki kasım seçimleri öncesi başlama ihtimali güçleniyor.

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI