CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/24 Aralık 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/24 Aralık 2023
 Tarih: 24-12-2023 16:19:31
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/24 Aralık 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 24 Aralık 2023 tarihli raporu şöyle:

SICAK GÜNDEM

  1. 2003’te yüzde 58 olan sendikalı işçi oranı 2023’te yüzde 14’e geriledi. Anayasa güvencesindeki sendika ve toplu sözleşme hakkı, sendikacı ve işçiler gözaltına alınarak engellenmek isteniyor!
  2. Anayasa Mahkemesi’nin Türk Ceza Kanunu ile ilgili verdiği iptal kararı, cezaevlerinde hak ihlalleriyle tutuklu ve hükümlü pek çok kişiye tahliye yolunu açacak!

İÇ POLİTİKA

  1. Türkiye’deki 208 üniversite, dünyanın en iyi 500 üniversitesi 2023-2024 listesinde yer alamadı. Kaynak yok diye çocuklardan esirgenen bir öğün ücretsiz yemek bütçesinin kat kat fazlası cemaat ve tarikatlara akıtılıyor!
  2. Cumhuriyetin 100. Yılı için ‘hatıra’ diyerek 100 milyon adet madeni 5 TL piyasaya sürüldü. Ülke nüfusundan 15 milyon daha fazla hatıra para basılması, dünyada örneği olmayan bir uygulamadır! 5 TL, madeni paraya çevrilerek 500 TL’ye yer açılıyor!

EKONOMİ

  1. Tasarruf sahipleri ve yabancı yatırımcıların tercihlerini yönlendirici bir söylem, yatırım-portföy danışmanlığı Merkez Bankası (MB) Başkanının görevi değildir. MB yasasına aykırıdır!
  2. Merkez Bankası istatistikleri, Türkiye’nin yurt dışına ‘net doğrudan yatırımcı’ konumuna geldiğini gösteriyor! Kapanan fabrikalar, artan işsizlik, yoksullaşma ve beyin göçüne şimdi yerli yatırım sermayesi göçü ekleniyor!
  3. Moody’s, ücret zamlarının hedef enflasyona göre belirlenmesini şart koştu. Yurt dışı finansörler, reyting kuruluşlarının yerel seçim sonrası vereceği not sinyaline göre yön belirleyecek!

TARIM

  1. Güneydoğu’da 6 ilde tarımsal sulamada kullanılan elektriğe fatura üzerinden sağlanan destek, 31 Aralık’ta sona eriyor. Dağıtım şirketiyle icralık olan ve elektrikleri kesilen milyonlarca üretici, üretimsizliğe ve kaderine terk ediliyor!

DIŞ POLİTİKA

  1. F-16 için ABD’nin İsveç’e onay şartını kabul eden iktidar, Avrupa’dan 45 Eurofighter alabilmek için Airbus’a 355 yolcu uçağı sipariş etti. Netanyahu hükümeti İsrail’e gelen ‘ticari gemi listesini gizleme’ kararıyla iktidara jest yaptı!
  2. Irak’ta Vilayet Meclisleri Yerel Seçimlerinde; Kerkük’te Kürdistan Yurtseverler Birliği önde çıkarken, Türkiye destekli Türkmen Cephesi 2 sandalye kazanabildi. Sandalye dağılımıyla vali seçiminde kaos, istikrarsızlık ve çatışma yaşanabilir!

2003’te yüzde 58 olan sendikalı işçi oranı 2023’te yüzde 14’e geriledi. İktidarın sendika karşıtlığını gösteren zihniyetle; işçilerin ücret ve sosyal hak mücadelesine güvenlik güçleri tarafından müdahale ediliyor. Anayasa güvencesindeki sendika ve toplu sözleşme hakkı, sendikacı ve işçiler gözaltına alınarak engellenmek isteniyor!

Dünyanın en ünlü blue jean (Levis) markasının üretildiği Şanlıurfa’daki tekstil fabrikasında (Özak Tekstil) iktidar yanlısı sarı sendika üyeliğinden ayrılıp başka sendikaya geçerek yaklaşık bir aydır haklarını arayan işçilerin, sendikacıların, gözaltına alınarak yıldırılmaya çalışılması sendikal örgütlenme ve demokratik hak mücadelesine müdahaledir.

Asgari ücret pazarlığında sona gelinirken artık en yaygın ortalama ücrete dönüşen asgari ücretin insanca yaşam olanağı sağlamaktan uzak olduğu ortadadır. İşçi kesimi bu hafta belirlenerek ilk ödemesi Şubat 2024’te yapılacak asgari ücretin iki ayda enflasyonla eriyeceğini savunmaktadır. Çalışanlar bu yüzden asgari ücretle ve iktidarın artık yılda bir sefer yapılacağını ilan ettiği artışla daha fazla sefalete sürüklenmemek için sendikal örgütlenme, toplu sözleşme hakkından yararlanma, ücret ve sosyal haklarının daha iyi seviyelere gelmesi için mücadele vermektedir.  Son birkaç ayda İzmir, Şanlıurfa, Bursa gibi illerde tarım, gıda, makine, tekstil iş kollarındaki fabrikalarda sendikal örgütlenme, toplu sözleşme mücadelesinde işverenler sendikaya üye olan işçileri çıkartarak açlığa mahkum etmektedir. İşçiler, işten çıkarılan arkadaşları için iş bırakma, protesto eylemi yapınca polis ve jandarmanın TOMA’lar, coplarla müdahalesine, gözaltı işlemine maruz kalmaktadır.

İktidar; emrindeki valileri, polisi ve jandarmayı işçilere, sendikalara karşı sahaya sürerek şirketlerin, patronların, müteahhitlerin koruyuculuğuyla görevlendirmekte, alın terinin hakkını arayanlarla devletin kolluk kuvvetleri karşı karşıya getirilmektedir. Kamuda iktidar kontrolündeki Memur-Sen, özel sektör ve yerel yönetimlerde Hak-İş’e sağlanan siyasi destekle çalışanlar ya bu iki konfederasyona üye olmaya ya işini kaybetmeye ya da sendikasızlaşmaya zorlanmaktadır. İktidarın sözünden çıkmayan sarı sendikalardan istifa ederek, daha insanca ücret ve sosyal haklar için sendika değiştiren, farklı sendikaya üye olanlar işverenin ve iktidarın baskısına uğramaktadır. İktidar 2016’da ilan ettiği Olağanüstü Hal ile uzun süre sendikal faaliyeti, toplu sözleşme ve grevleri yasakladı. Şimdi bu tavrını emniyet güçlerini öne sürüp, sendikacıları, çalışanları gözaltına aldırarak sürdürüyor.  

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistiklerine göre; Ocak 2003’te 4,6 milyon kayıtlı çalışanın 2,7 milyonu, yani yüzde 58’i sendika üyesiydi. Temmuz 2023’te ise çalışan sayısı 16,4 milyon, sendikalı 2,3 milyon kişi.  

  • Sendikalaşma oranı yüzde 14,7’ye inmiş.
  • Kayıt dışı istihdamla birlikte sendikalı oranı yüzde 10’ün altına iniyor.

Bakanlığın resmi rakamları bile iktidarın 20 yılda sergilediği işçi ve sendika karşıtlığıyla daha iyi ücret ve sosyal olanaklar sağlayan toplu sözleşme hakkının nasıl yok edildiğini, milyonlarca işçinin asgari ücretle güvencesiz çalışmaya mahkum edildiğini gösteriyor!

Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu ile ilgili verdiği iptal kararında kritik bir adım attı. Özellikle terör örgütü ile ‘iltisak ve irtibat’ gerekçesine dayandırılan, terör örgütü üyesi olmadığı halde üyelikten ceza alan binlerce kişi için ağır hak ihlalini ortadan kaldıran bu iptal kararı, çok sayıda tahliye kararını beraberinde getirecek.

Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen iki kritik karar gerek güncel siyaseti gerekse on binlerce kişinin mağduriyetine yol açan ihlalleri yakından ilgilendirmektedir. Tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili olarak ikinci kez verilen hak ihlali kararı, iktidarın yargı üzerindeki gölgesi ve anayasanın Yargıtay tarafından dikkate alınmaması açısından hukuki test niteliğindedir. AYM’nin Can Atalay hakkında daha önce verdiği ihlal kararını uygulaması ve tahliye kararı vermesi gereken ilk derece mahkemesi konumundaki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM kararını doğrudan Yargıtay’a göndermişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi de AYM kararını uygulamadığı gibi AYM üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunmuştu.

Şimdi ikinci kez verilen ihlal kararında ilk derece mahkemesinin sergileyeceği tavır ilk işaret olacak. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ‘yargısal süreç işleyecektir, izleyeceğiz’ derken, bir önceki sürecin tekrarlanacağının sinyalini veriyor. Yani ilk derece mahkemesinin yine tahliye kararı vermeden AYM tebligatını Yargıtay’a göndermesi ihtimali ortada duruyor. Böyle bir tutum sergilenmesi ve konunun yine Yargıtay’a havale edilmesi, iktidarın sürece müdahil olduğunun somut göstergesi olacaktır. Şayet Yargıtay tekrar AYM kararını uygulamama yönünde bir karar verirse her ne kadar davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınması söz konusu olsa da Türkiye’deki hukuk yollarının tüketilmesi açısından ağır bir anayasa ihlali ortaya çıkacaktır. Anayasada AYM kararlarının gerçek ve tüzel, siyasi, idari ve yargı kurumlarının tamamını bağlayıcı nitelikte olduğunu içeren hüküm aynı zamanda yargı kararları arasında farklılık olması durumunda AYM kararının geçerli olacağını öngörmektedir. Dolayısıyla gerek ilk derece mahkemesinin gerekse Yargıtay’ın hiçbir şekilde AYM kararını tanımama yetkisi söz konusu değildir. Bu açıdan bakıldığında yeni anayasa konusunu gündeme getirmeyi planlayan iktidar açısından da mevcut anayasaya uymak siyasi samimiyet testidir.  

AYM’nin verdiği diğer kritik karar ise binlerce tutuklu ve hükümlüye tahliye olanağı sağlayacak. AYM, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/6 Maddesini anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptal etti. İptal kararı yeni düzenleme yapılmasına olanak sağlamak üzere 4 ay sonra yürürlüğe girecek. Dolayısıyla bu maddeden hüküm giyenler aldıkları ceza hak ihlali olduğu halde, iptal kararı yürürlüğe girene kadar 4 ay daha hapis yatmaya devam edecekler ve 4 ay sonra serbest kalacaklar.

Asıl dikkat çeken nokta; AYM, iptal kararını 26 Ekim’de almasına rağmen kararın 1,5 ay gecikmeyle 8 Aralık’ta resmi gazetede yayınlanması. Oysa AYM kararlarının resmi gazetede hemen yayınlanması anayasanın 153’üncü maddesinin hükmü. Tüm bu boşluklara rağmen AYM’nin gerek Can Atalay hakkındaki ihlal gerekse TCK ile ilgili iptal kararları, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti adına hayati o nemdeki kararlardır.

‘Dünyanın en iyi 500 üniversitesi 2023-2024’ listesinde Türkiye’deki 208 üniversiteden hiçbiri yer alamadı. Milli Eğitim Bakanının tarikat ve cemaatlerle protokollere devam edeceklerini ifade etmesi, bunun planlı-bilinçli bir iktidar politikası olduğunu sergiliyor. Kaynak yok diye çocuklardan esirgenen bir öğün ücretsiz yemek bütçesinin kat kat fazlası cemaat ve tarikatlara akıtılıyor!

Geçen hafta açıklanan ‘2023-2024 Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi’ sıralamasında (University Ranking by Academic Performance-URAP) Türkiye’deki kamu ve özel vakıf üniversiteleri yer alamadı. İlk 1000 üniversite arasına sadece 19 üniversite girebildi. URAP’ta en son 2015-2016 döneminde ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi ilk 500’de yer almıştı. Son 7 yıldır Türk üniversiteleri ilk 500’de yok. Bu tablo, aile üniversiteleri haline gelen yüksek öğrenimin, rektör atamalarındaki partizan yaklaşımla, eski AKP’li vekillere, parti yöneticilerine iş ve maaş alanına dönüştürülmesinin sonucudur. Pek çok rektörün hakemli akademik dergilerde yayınlanmış bilimsel makalesinin olmaması, akademik unvanların kişiye özel ilanlarla dağıtılması, üniversiteleri hızla karanlığa sürüklüyor.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ana sınıfından, üniversiteye uzanan okul öncesi-ilk-orta öğretim süreçlerinde aynı yapıların güç paylaşımı ve mürit devşirme alanına dönüştürüldü. MEB bütçesi görüşmelerinde bu yöndeki eleştirilere karşı, Bakan Yusuf Tekin’in, Cemaat ve Tarikatları ‘Sivil Toplum Kuruluşu-STK’ olarak nitelendirmesi, bu oluşumlarla yapılan protokollerin devam edeceğini ilan etmesi, eğitimde cemaat tarikatlara alan açmanın bilinçli bir iktidar politikası olduğunu gösteriyor. Üniversiteye gelen gençlerin zihinsel ve düşünsel açıdan ‘tek tipleştirilmesi’ hedefleniyor. Tekke ve zaviyelerin, tarikat ve medreselerin kapatılması yasası hâlâ yürürlükte olduğu halde merdiven altı Kuran Kurslarının MEB tarafından denetimine son verildi. Kamu kaynakları, belediye arsa-bina rantları, ticari şirketlerle holdingleşen tarikat ve cemaatler dernek veya vakıf adıyla Bakan Tekin’e göre STK tüzel kişiliği kazanıp MEB ile protokoller imzaladı. Bu protokollerin başlatıldığı dönemden bugüne, MEB’de daire başkanı, genel müdür ve en son müsteşar olarak hep şimdiki Bakan Yusuf Tekin görevliydi.  

‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum-ÇEDES’ programı için başta Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), tarikat-cemaat dernek ve vakıflarıyla protokol imzalandı. Binlerce psikolojik danışman ve rehber öğretmen atama beklerken, İmam-Vaiz-Vaizelere ‘manevi danışman’ unvanıyla ders verme olanağı sağlandı. ‘Toplum Temelli Kurumlar’ adıyla 4-6 yaş Kuran kursları, ana okulları, kreşler açılıyor. Kaynak yok diye çoğu devlet okulunda okul öncesi ana sınıfı-kreş açılamazken, bu protokollerle MEB kaynakları cemaat-tarikat vakıf ve derneklerine akıtılıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile DİB arasındaki protokolle 4-6 yaş Kuran Kursları için DİB’e öğrenci başına para ödeniyor.  

Daha önce ‘aldatıldık’ deyip af dileyen iktidar; yine cemaat-tarikatlarla kol kola, yürüyor. Kamuda, üniversitelerde, Milli Savunma Üniversitesi ve kurmay okullarında bu yapılara alan açıp kaynak akıtarak, yeni bir karanlığın altyapısını hazırlıyor.

Milletimiz, çocuklarının geleceğinin yok edilmesine izin vermeyecektir!

Cumhuriyetin 100. Yılı için ‘hatıra’ diyerek 100 milyon adet madeni 5 TL piyasaya sürüldü. 200 TL’nin toplam likidite içindeki oranı yüzde 70’e, 100-200 TL’nin toplamı yüzde 93’e ulaştı. Uluslararası uygulamaya göre aynı anda en fazla 6 farklı değerde kağıt para tedavülde yer alıyor. 5 TL, madeni paraya çevrilerek 500 TL’ye yer açılıyor!

Cumhuriyetin 100. Yılı için basılarak tedavüle çıkartılan 100 milyon adet madeni 5 TL kamuoyunda ciddi tartışmalara neden oldu. 5 TL üzerindeki Atatürk rölyefinin benzemezliği çok açık olmasına karşılık, iktidar bu yönde dile getirilen eleştirileri ve tepkileri ‘dezenformasyon’ diye nitelendiriyor. Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’ne İlahiyat ve Ziraat Mühendisliği eğitiminden gelen bir kişinin atanması, iktidarın liyakatten önce partizanlık ve biatı önemsediğini gösteriyor. Kamuoyunda büyük tartışmaya yol açan madeni 5 TL üzerindeki resmin, 15 Temmuz darbe teşebbüsü arkasındaki örgüt liderine benzediği iddiaları çok daha vahim. İletişim Başkanlığından yapılan açıklamada iddiaların dezenformasyon olduğu savunulurken bile yayınlanan fotoğraf, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgisinin olmadığını gözler önüne seriyor.

İktidar seçim öncesi, yüksek enflasyonla cüzdanlarda yüke dönüşen 200 TL’lik banknottan daha yüksek değerde banknot basmamak için direniyor. Ancak halen kâğıt 5 TL tedavülde iken madeni 5 TL’nin piyasaya sürülmesi 500 TL banknota yer açılacağını gösteriyor. Tüm dünyadaki likidite uygulamalarında aynı anda en fazla 6 farklı kağıt para piyasada bulunuyor. Türkiye’de şu anda tedavüldeki banknotlar, 5-10-20-50-100-200 TL. Artık 5 TL madeni paraya dönüştü ve kağıt 5 liralar piyasadan çekilecek. Farklı değerdeki banknot sayısı beşe düştükten sonra 500 TL basılarak, sayı altıya tamamlanacak.  

✓ Bir süre sonra 1000 TL banknotun piyasaya çıkması ve 10 TL’nin de madeni paraya dönüşmesi yüksek ihtimal. 

Uluslararası likidite teamüllerine göre en yüksek değerdeki iki banknotun toplam likidite içindeki payı yüzde 90’ı geçtiğinde yeni değerde banknot basımı gerekli. Şu anda 200 TL’nin toplam likiditedeki payı yüzde 70’i aşarken, 100-200 TL’nin toplamdaki payı yüzde 93’e ulaştı. Son olarak yeni başkanın imzasıyla basılan 200 TL’lik banknot sayısı 1,5 milyar adetin üzerine çıktı. Diğer yandan artık hiçbir işlevi kalmayan, 5-10-25-50 kuruşluk madeni paraların yakında piyasadan kaldırılması ve en düşük madeni paraların 1 ve 5 TL olması yüksek ihtimal. Geçmiş yıllardaki gibi bir ara değer olarak 2,5 TL’lik madeni paraların tedavüle çıkartılması da söz konusu olabilir.

Tüm bu tartışmalar arasında, iktidarın gözden uzak tutmak istediği gerçeğin 500 TL banknot basımına yönelik hazırlıklar olduğu anlaşılıyor. Ülke nüfusundan 15 milyon daha fazla hatıra para basılması, dünyada örneği olmayan bir uygulamadır! O nemli günler, yıllar ve anmalar için hatıra para, pul, kalem, rozet, poster vb. uygulamalarda basılan adet 10-50-100 bin adet arasındadır. Anma amaçlı materyallerin hatıra özelliği sayıca az ve değ erli olmasından kaynaklanır. İnsanlar bunu hatıra olarak saklar ya da koleksiyonerler toplar. 100 milyon adet hatıra madeni para basımı ve kullanım için tedavüle sürülmesi, amacın hatıra olmadığını gösteriyor!

Merkez Bankası (MB) Başkanının son açıklamaları, yasal misyonu, görevi ve yetkileri dışında bir tutumu benimsediğini gösteriyor. Tasarruf sahipleri ve yabancı yatırımcıların tercihlerini yönlendirici bir söylem, yatırım-portföy danışmanlığı MB Başkanının görevi değildir. MB yasasına aykırıdır!

Merkez Bankası (MB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın iktidar medyasına verdiği kapsamlı mülakatta dile getirdiği görüşler, MB Başkanının kurumsal görev, yetki ve faaliyet alanlarına aykırı bir söylemi yansıtmaktadır. ABD ya da herhangi bir batılı demokratik ülkenin MB Başkanı benzer değerlendirmelerde bulunsaydı görevinden ayrılması kaçınılmazdı. Yasada çerçevesi çizilen yegâne görevi ve sorumluluğu; ‘TL’nin değerini itibarını korumak, uygulanacak para politikalarıyla fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonla mücadele etmek’ olan MB’nin bu alanlar dışına çıkarak adeta tasarruf sahiplerinin, yabancı sermaye ve portföy yatırımcılarının tercihlerini yönlendirici bir yaklaşımı dillendirmesi bankanın ve başkanın kurumsal ve kişisel saygınlığını zedelemiştir.

MB Başkanı, Kur Korumalı Mevduattan (KKM) ayrılan yüzde 5’lik bir kesimin yüksek faize rağmen hâlâ dövize yönelmesine tepki gösterip; ‘böyle bir faizle dövize geçmesi matematiksel olarak saçma’ diyor. Öncelikle yatırımcı tercihinin MB Başkanı tarafından ‘saçma’ olarak nitelendirilmesi kabul edilemez bir söylemdir. Yapılması gereken bu tercihin nedeninin sorgulanmasıdır. Bu nedenin ‘iktidara ve politikalarına güvensizlik, inançsızlık’ olduğu ortadadır. Yıllardır ekonomi yönetimi ve ilgili bakanlar, defalarca halka yastık altındaki altın ve dövizini bozdurma çağrısı yaparak dövize yatırım yapanın elinin yanacağını dile getirdi. Dinleyenler kaybetti, döviz altın alanlar kazançlı çıktı. MB Başkanının dövize yatırım yapanların tavrını ‘saçma’ olarak nitelendirmesine karşılık son bir haftada gerçek kişilerin döviz mevduatları 103,2 milyar dolar, tüzel kişilerin döviz hesapları 74,8 milyar dolar olmuş. Toplam döviz mevduatı 8 Aralık haftası itibarıyla 207,7 milyar dolara yükselmiş.  

MB Başkanı ayrıca yurt dışından bir yatırım bankacısı arkadaşının aradığını ve rezervlerdeki artışın 1,5 milyar dolarının kendisine ait olduğunu belirterek övündüğünü, hazine kağıtlarına da yatırım yapıp iyi para kazandığını ilettiğini söylüyor. Kendisinin daha önce arayanlara da hazine tahvillerine yatırım tavsiyesinde bulunduğunu ifade ediyor. MB Başkanlarının görevi, yabancı yatırımcıya, eşine-dostuna-bankacı arkadaşlarına portföy ya da yatırım danışmanlığı yapmak değildir. Her söylediklerine son derece dikkat etmeli, birilerine haksız kazanç sağlayabilecek ifadelerden kaçınmalı, hatta bu konularda hiç konuşmamalıdır. Bu tavır bir tür ‘insider trading-bilgi ticareti’dir.  

Ayrıca Merkez Bankası (MB) Başkanının Cumhurbaşkanına ‘Bize üç alan söyleyin şahlandıralım’ talebinde bulanması başlı başına MB kaynaklarına ve politikalarına müdahale zemini açmaktır. MB bir yatırım, ticari kredi bankası değ ildir. Siyasi iktidara MB kasasını ardına kadar açmak, ‘talimat verin istediğinizi yapalım’ demek kabul edilemez. Bu tavır; MB Başkanının görevi, misyonu olmadığı gibi kurumsal saygınlığı yok eden, siyasete yaranan, biatçı bir yaklaşımdır!   

Türkiye’nin en büyük 500 sanayi şirketi arasında yer alan köklü holdinglerinden birisi daha sanayi tesislerini sökerek ABD’ye taşıma, üretimine ABD’de devam etme kararı aldı. Merkez Bankası istatistikleri, Türkiye’nin yurt dışına ‘net doğrudan yatırımcı’ konumuna geldiğini gösteriyor!

Merkez Bankası’nın (MB) Ödemeler Dengesi verilerindeki doğrudan yabancı sermaye yatırımları girişi ve yatırım sermayesi çıkışı rakamları Türkiye’nin hızla yurt dışına doğrudan yatırım yapar konuma geldiğini, milyarlarca dolarlık yerli sermayenin başka ülkelerde yatırıma yöneldiğini gösteriyor.

Türkiye’nin en büyük ve köklü sanayi holdinglerinden birisi olan BORUSAN, çatısı altındaki çelik boru üretim şirketine ait fabrikayı sökerek ABD’ye taşıma kararı aldığını Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) bildirdi. Binlerce işçinin çalıştığı Bursa-Gemlik’teki fabrikanın sökülerek ABD’ye taşınacağı, taşınamayan makineler ile fabrikaya ait diğer taşınmazların ve arazinin ise satışa çıkarıldığı KAP’a yapılan bildirimde yer aldı. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) en büyük 500 sanayi kuruluşu listesinde yıllardır yer alan, üretim ve ihracatta ilk 30 şirketten birisi olan bu şirketin fabrikasını söküp ABD’ye taşıması iktidara ve ekonomi yönetimine ciddi bir uyarı olmalı. Uygulanan ekonomi politikalarının değişkenliği, öngörülemezliği, tutarsızlığı yanında, her şeyin tek kişinin iradesine ve bir anda vereceği kararlara bağlı olması, kurumların, hukukun, yargının işlememesi, kaynakların kullanımında ve teşviklerdeki siyasi ayrımcılık, israf vb. politikalar giderek güvencesiz hisseden yerli sermayeyi, yatırımcıyı ülkeden kaçırıyor. Onlarca yıllık fabrikalar başka ülkelere taşınıyor ve binlerce kişi işini kaybediyor.  

AB’nin 2026 yılında başlatacağı sınırda karbon vergisi, 2030’da başlatılacak yeşil enerji politikası ve ek vergiler Türkiye’deki sanayici ve ihracatçıların en büyük pazarı olan AB’ye girişlerini zorlaştıracak, ek vergilerle Türk malları pahalanarak rekabetten uzaklaşacak. İktidar bu konuda doğru düzgün adım atmadığı gibi, hâlâ linyitle çalışan termik santrallere, ormanları, nehirleri, sahilleri, yeşili ve doğayı katleden maden projelerine milyarlık destekler, teşvikler veriliyor. İşini düzgün yapmak isteyen, neredeyse yarım asrı aşan sanayi tesislerini, fabrikalarını, pazarlarını kaybetmek istemeyenler ülkeyi terk etmek dışında çözüm kalmayınca Türkiye’den ayrılıyor. Türkiye’ye gelme ve yatırım planı olan yabancı şirketler ‘vazgeçme’ kararlarını ilan ediyor. MB’nin Ocak-Ekim 2023 rakamlarına göre 10 ayda vatandaşlık karşılığı gayrimenkul yatırımları dışında Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırım sermayesi toplamı 4 milyar 129 milyon dolar olurken, Türkiye’den yurt dışına giden doğrudan yatırım sermayesi 4 milyar 555 milyon dolar. Türkiye’ye gelen yabancı yatırım sermayesinden 426 milyon dolar daha fazla yerli yatırım sermayesi 10 ayda yurt dışına gitti.  

Kapanan fabrikalar, artan işsizlik, yoksullaşma ve beyin göçü ne şimdi yerli yatırım sermayesi göçü ekleniyor. Gelen sermayenin çoğunun gayrimenkul karşılığı vatandaşlık olmak ü zere kara para, aklanmak istenen suç gelirleri olduğu son operasyonlarla açığa çıkıyor!

Kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye’nin kredi notunu güncellemek için yerel seçim sonrasını bekliyor. Moody’s, ücret zamlarının hedef enflasyona göre belirlenmesini şart koştu. Yurt dışı finansörler, reyting kuruluşlarının yerel seçim sonrası vereceği not sinyaline göre yön belirleyecek. 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, enflasyonda tek hane için 2026’yı işaret etti. Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerinin yabancı yatırımcılar açısından olumlu bulunduğunu, Türkiye’nin risk priminin (CDS) 400 puan gerilediğini dile getirdi.  

  • İ ki yıl önce 2021’de Merkez Bankası Başkanı Naci Ağ bal do neminde, risk primi 280 puana kadar düşmüşken sonraki 22 ayda niçin 900 puana kadar yükseldiğini ve neden şimdi 400 puana sevinildiğinden söz etmedi.

Şayet açıklayabilseydi, tek sorumlunun, bir gecede rasyonel politikalar uygulayan Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ve MB Başkanı Naci Ağbal’ı görevden alan Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan olduğunu itiraf etmek zorunda kalacaktı. Türkiye, ağır ekonomik kayıp ve hasarlarla ancak 2026’da iki-üç yıl önceki konumuna dönebilmek için bedel ödüyor. IMF, Dünya Bankası ve kredi derecelendirme kuruluşlarının vereceği mesajlara bel bağlanıyor. CB Erdoğan’ın ne yapacağı, ekonomi yönetimini ve MB Başkanını görevden alıp almayacağı öngörülemediği için yurt dışındaki sermaye kurumları beklemeyi tercih ediyor.  

Geçen hafta güncelleme beklenen Moody’s not açıklamadı. İktidarın beklentisi bir kademe not artışıydı. Ancak Moody’s 2022’de B3’e düşürdüğü notu değiştirmedi, görünümü de ‘durağan’ da tuttu. B3 ‘yatırım yapılabilir’ kategorisinin 6 kademe altı. Moody’s ayrıca maaş artışının hedef enflasyona göre yapılmasını istedi. Standart and Poor’s (S&P) 30 Kasım’daki güncellemede notu değiştirmedi. Yatırım yapılabilir seviyenin 5 kademe altı olan B’de tuttu. Görünümü kasımda negatiften durağana, aralıkta durağandan pozitife çevirdi. Fitch, eylülde ekonomideki belirsizliklere, yüksek enflasyon ve kurumsal tahribata işaret ettiği raporunda B olan notu değiştirmedi. Türkiye bu notlarla Gana, Moğolistan, Tacikistan, Belarus, Bosna, Moldova, Mısır, Nikaragua ile aynı kategoride, ‘spekülatif, yüksek riskli, yatırım yapılamaz’ diye değerlendiriliyor.  

  • İktidarın Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen dış güçlerin ajanı’ dediği reyting kuruluşlarının kredi notu, şimdi iktidarın can simidine dönüştü . Alınacak notlar küresel finans kurumları için öncelikli kriter. Muhtemelen Türkiye’nin kredi notu üzün süre ‘yatırım yapılabilir’ seviyesinin altında kalmaya devam edecek.

Türkiye, 2012’de aldığı ‘yatırım yapılabilir’ notuyla yıllık 17-20 milyar dolara varan doğrudan yatırım sermayesi girişleri sağladı. 2016’dan itibaren kredi notunda kesintisiz düşüş sürecine girildi. 2018’de tek kişilik yo netim sistemine geçiş sonrasında uyulamaya konulan irrasyonel ekonomi kararları, 5 kez değ işen MB Başkanı, 7 kez değ işen TÜ İ K başkanı, 3 kez değ işen Hazine ve Maliye bakanlarıyla çivisi çıkan ekonominin not karnesi adeta dibe vurdu!

Tüm dünyada gıda ve tarım hızla ön plana çıkarken, Türkiye’de tarımsal destekler sonlandırılıyor. Tarımsal sulamada enerji desteği 31 Aralık’ta yürürlükten kalkıyor. Çiftçiye elektrik desteğinin kesilmesi, dağıtım şirketiyle icralık olan ve elektrikleri kesilen milyonlarca üreticinin üretimsizliğe ve kaderine terk edilmesidir!

Özellikle pandemi sonrası gıda ve tarımsal üretimin hayati önemi ortaya çıkınca tüm ülkeler bu alandaki destekleri olağanüstü artırdı. Pandemide azalan üretim ve artan gıda fiyatları nedeniyle bir yandan üreticiler desteklenerek üretim artışına olanak sağlanırken diğer yandan tüketicilere nakdi gıda desteği ödemeleri devreye koyuldu. Pek çok Avrupa ülkesi hanelere elektrik ve doğalgazda aylık 300-500 euro arasında değişen tutarlarda fatura desteği sağlarken, market alışverişlerinde çocuk sayısına göre 1000-1500 euroya ulaşan tutarlarda nakdi destek ödemesine geçti.

Türkiye’de ise iktidar kendi çıkarttığı yasaya rağmen 2006’dan bu yana milli gelirin yüzde 1’i oranından az olmaması gereken tarımsal destekleri düşürme, azaltma yoluna gidiyor. Gıda enflasyonunun yanı sıra üretim düşüşünden kaynaklı fiyat artışları gıdaya erişim ve beslenme yetersizliğinin yaygınlaşmasına zemin hazırlıyor. Pek çok temel gıda tüketiciler için lüks hale geldi. Tüketiciye, dar gelirli hanelere gıda desteği yapılmadığı gibi, gıda fiyatlarının düşürülmesine olanak sağlayacak tarımsal desteklerde kesintiye gidiliyor. 30 Mayıs 2018’de Bakanlar Kurulu kararıyla Güneydoğu’da 6 ilde tarımsal sulamada kullanılan elektriğe fatura üzerinden sağlanan destek, 31 Aralık’ta sona eriyor.  

Özelleştirmeyle Güneydoğu Anadolu bölgesinde elektrik satışı ve dağıtımını üstlenen

Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) geçen hafta üreticilere gönderdiği tebligatta; ‘01.01.2024 tarihinden itibaren kullanmış olduğunuz elektrik bedelini %100 olarak ödemeniz gerekecektir.’ bildiriminde bulundu. Beş yıl önce yürürlüğe konulan karar uyarınca Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt illerinde tarımsal sulamada kullanılan elektrik fatura bedelinin yüzde 35’i üreticiden alınırken, yüzde 65’i devlet tarafından destek olarak ödeniyordu.  

Tarımsal girdi maliyetlerinin tohumdan gübreye, mazottan ilaca yüzde 150-200 arttığı bir ortamda, sulamaya sağlanan elektrik desteğinin sonlandırılması, üreticiye ‘ne halin varsa gör’ demektir. Beş yıl boyunca elektriğe yapılan zam yanında, yılbaşında yapılacak yeni zamla elektrik faturasının yüzde 100’ünü ödeyecek üretici açısından bu olanaksızdır.  

✓ Sonuçta pek çok üreticinin elektriği kesilecek, sulama yapılamayacak ve üretim sürdürülemeyecek!

Sadece 6 ille (Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt) sınırlı bu desteğin, ülkenin en yoksul nüfusunun yaşadığı, işsizliğin ve göçün en yoğun olduğu bölgesinde kaldırılması akıl dışı olmanın ötesinde vicdansızlıktır. İktidar; ekonomik, insani ve vicdani akıldan yoksun bu karardan dönmeli, Güneydoğu’daki tarımsal sulamaya yönelik elektrik desteği Cumhurbaşkanı kararıyla sadece 5 yıl değil kalıcı şekilde uzatılmalıdır.

F-16 için ABD’nin İsveç’e onay şartını kabul eden iktidar, Avrupa’dan 45 Eurofighter alabilmek için Airbus’a 355 yolcu uçağı sipariş etti. Gazze’de İsrail’e tepki gösterip arka kapıdan İsrail ile ticaretini sürdüren iktidar, köşeye sıkıştı. Netanyahu hükümeti İsrail’e gelen ‘ticari gemi listesini gizleme’ kararıyla iktidara jest yaptı.

İlkeli, saygın ve dengeli ulusal dış politikadan uzaklaşarak, günü birlik pazarlıklara dayalı Hamas-İhvan eksenli politikaya dönüş yapan iktidar, sıkıştıkça taviz üstüne taviz vermek zorunda kalıyor. Almanya dönüşü F-16’lar olmazsa Avrupa’dan Eurofighter alımını gündeme getiren CB Erdoğan, Macaristan dönüşünde ise bu kez ABD Başkanı Biden’dan İsveç’in NATO üyeliğine onay karşılığında Kongreden F-16 satışını geçirme sözü aldığını ifade etti. Oysa CB Erdoğan, baştan beri terör örgütlerine verdiği destek nedeniyle İsveç’in NATO üyeliğine karşı olduğunu, İsveç’e iletilen terör listesindeki tüm isimler iade edilmezse onay vermeyeceğini ilan etmişti. Şu ana kadar iadesi istenilenlerden kimse verilmedi. Kuran yakma ve PKK’ya destek eylemleri sürdü. Şimdi tüm bu taleplerden vazgeçildiği, üyeliğe onay için F-16 pazarlığı yapıldığı anlaşılıyor.  

Kaldı ki Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle ABD yaptırımına uğrayan, 5. nesil F-35 savaş uçağı projesinden dışlanan Türkiye, ilk parti F-35 alımı için ABD’ye ödediği 1,5 milyar doları da geri alamadı. Daha önce parayı geri isteyen iktidar uzun süredir suspus. ABD ile İsveç üzerinden 4. Nesil F-16 pazarlığı yapılırken, diğer yandan Alman hükümetinden İngiltere İspanya-Almanya ortak yapımı 45 Eurofighter savaş uçağı alımına onay verilmesi talep edildi. İngiltere ve İspanya satışa olumlu bakarken Almanya ayak sürüyor. Ancak iktidar bu pazarlıkta yine büyük bir tavize mecbur kaldı. Türk Hava Yolları (THY) 15 Aralık’ta, aynı zamanda Eurofighter’ı da üreten Airbus’a 355 adet yolcu uçağı sipariş edildiğini açıkladı.  

Azerbaycan-Ermenistan savaşında kullanıldığı gerekçesiyle Türk İHA-SİHA’larına optik kamera satışını durduran Kanada, ambargoyu kaldırmak için İsveç’in NATO üyeliğine onay şartı koşuyor.  ABD ve AB’nin koşullarına şimdi de Rusya yaptırımlarına katılım, Hamas’a desteği kesme şartı eklendi. İktidar, F-35’lere ödediği parayı geri alamadığı gibi, bir nesil daha düşük F-16 ve Almanya’dan Eurofighter almak için ülkenin milyarlarca dolarıyla taviz üstüne taviz veriyor. İsveç’in NATO üyeliğini meclisten geçirme sözü veriyor.  Asıl vahim olan, Gazze savaşında İsrail’e en sert tepkiyi gösterip Hamas’a destek veren, Netanyahu’yu savaş suçundan yargılatacağını ilan eden iktidarın İsrail ile ticareti kesmediği ortaya çıktı. Türkiye’den İsrail’e gemilerle askeri malzeme de dahil yüz milyonlarca dolarlık mal taşındığı, ihracat yapıldığı TÜİK ve TİM’in resmi kayıtlarına yansıyınca köşeye sıkıştı.

Tam bu aşamada Netanyahü hükümetinin, geçen haftadan itibaren İsrail limanlarına gelen ticari gemilerin, geldikleri ülke ve getirdikleri malların gizli tutulması, liman işlemlerinin gizlilikle yürütülmesi kararı alması dikkat çekici! Muhtemelen bu karar, iki yüzlü Gazze-Filistin-İsrail politikası ve İsrail ile arka kapı pazarlıklarıyla karşı karşıya kaldığı siyasi sıkışmışlıktan iktidarı kurtarmak, Türkiye’den giden gemilerin açığa çıkmasını önlemek için İsrail Başbakanı Netanyahü’nün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığı bir jest!

Irak’ta 10 yıldan bu yana yapılamayan Vilayet Meclisleri Yerel Seçimlerinde; Kerkük’te Talabani ailesinin liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) önde çıkarken, Türkiye destekli Türkmen Cephesi 2 sandalye kazanabildi. Sonuçlar; başta petrol olmak üzere güç savaşları yaşanan Kerkük’te, yeni bölgesel çatışma, mücadele ve istikrarsızlıkların fitilini ateşleyebilir!

ABD’nin 2003’teki işgali sonrası hazırlanan ve 2005’te yürürlüğe giren Irak anayasası ile ülke etnik, dini ve mezhep üzerinden 19 vilayete bölünerek federal bir yapıya dönüştürüldü. Vilayetlerin yönetimi olağanüstü yetkilere sahip vilayet meclisleri ve meclislerin seçeceği aynı yetkilere sahip valiler tarafından yürütülüyor.  

  • Ülkedeki siyasi kaos, terör ve İŞİD’in saldırıları nedeniyle Kerkük’te 18, diğer vilayetlerde ise 10 yıldır yapılamayan Vilayet yerel seçimleri geçen hafta yapıldı.

Irak’taki vilayet yerel seçimleri, özellikle Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi (IKYB) sınırlarında yer alan Kerkük ve biraz daha güneydeki Ninova Vilayeti (Musul) sonuçları açısından Türkiye için oldukça önemli. Vilayet meclisleri merkezi Bağdat yönetiminin kontrolüne tabi değil.  

Meclisler, vilayet valisini seçmenin yanı sıra o vilayetteki bütün kamu harcamalarını yapma, bütçe hazırlama, yönetimle ilgili her türlü kararı alma yetkisine sahip. Tek koşul alınan kararların Irak anayasasına aykırı olmaması, anayasayla çelişmemesi. Dolayısıyla Şii ve Sünni Kürt, Arap, Türkmenlerin yanında, Ezidi, Süryani Hristiyan nüfusa sahip Kerkük’teki seçim sonuçları Kuzey Irak’taki siyasi ve ekonomik güç mücadelesi açısından Türkiye için oldukça önemli.  

  • Ülkenin en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Kerkük’te vilayet meclisi ve valiliği elinde bulunduranlar Bağdat yönetimi üzerinde de güç ve nüfuz sahibi olabiliyor.

2005 Anayasasına göre Bağdat yönetimi ile IKBY arasında statüsü tartışmalı olan Kerkük’ün hangi yönetime bağlı olacağı Kerkük’te yapılacak bir referandumla belirlenecekti. 18 yıldır bu referandum yapılamadı. O yüzden Erbil yönetimi (IKBY-Barzani) ile Bağdat yönetimi arasında Kerkük açısından güç mücadelesi ve anlaşmazlık söz konusu.  

IKBY’de yönetimi elinde bulunduran Barzani tarafından 2017’de yapılan ve Kerkük’ü de kapsayan bağımsızlık referandumu ise Türkiye, İran, ABD ve Bağdat yönetimlerinin ortak girişimiyle sonuçsuz kaldı. ABD’nin göz yummasıyla İran destekli Şii Haşd-ul Şaabi (Haşdi Şabi) güçleri Kerkük’e girerek yönetimi ve kontrolü ele aldı.  

  • Kerkük’teki Kürtler, Araplar, Türkmenlerin yanı sıra Barzani’nin partisi Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Kerkük’teki Kürtlerin en güçlü siyasi ayağını oluşturan Talabani aşireti liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) içinde siyasi, etnik ve mezhebi ayrışma derinleşti. 

Kerkük’ün demografik yapısını değiştirme girişimleri ayrışma ve çatışmaları gündeme getirirken, İran ve Türkiye’nin, Barzani-Talabani’nin, merkezi Bağdat yönetiminin Kerkük’teki etkinlik mücadelesi büyüdü. Geçen hafta yapılan seçimde Türkiye ve İran son anda iş birliği yaptı. Geç kalan bu son dakika hamlesiyle Şii-Sünni olarak ayrışan Türkmenler, seçime tek listeyle gitti ancak 2 sandalye kazanabi

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI