CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/3 Aralık 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 03-12-2023 19:17:22
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/3 Aralık 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 3 Aralık 2023 tarihli raporu şöyle:

SICAK GÜNDEM

  1. Yeni evlenecek gençlere 2 yıl ödemesiz, 48 ay vadeli 150 bin TL evlilik kredisi verecek olan fonun yasasına bakıldığında, Cumhurbaşkanının kullanımına tahsis edilecek ‘şahsi bir kasa’ veya yeni bir ‘örtülü ödenek’ oluşturulduğu görülüyor!
  2. İktidar, IMF yaklaşımı ve verilen gizli taahhütle asgari ücreti yılda bir kez ve hedef enflasyon oranında artıracağını ilan etti. Bu politika ile milyonlarca çalışan, açlık ötesi sefalete mahkum edilecek!

İÇ POLİTİKA

  1. Yargıya, adalete ve kurumlara güvenin dibe vurduğu bir sistemde, ülkeyi yöneten tek kişiden ‘emlakçılık ve tahsilat’ yapması bekleniyor!
  2. Bir yıldır süren dava sonunda Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı ve Merkez Konseyi görevden alınarak yerlerine mahkeme tarafından atama yapıldı. TTB’ye yönelik baskılara karşı demokrasi mücadelesi kazanacaktır!

EKONOMİ

  1. 24 Kasım’da henüz uygulama tebliği bile yayınlanmadan Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe konulan ‘ithalatta KDV indirim hakkının kaldırılması’, dış ticareti kaosa sürükleyecek ve yeni bir enflasyon dalgası başlatacaktır!
  2. Tüketim ve harcama destekli büyümeye rağmen toplumun geniş kesimi yoksullaşıyor. Çalışan-ücretli kesimlerin büyüme ve milli gelirden alığı pay düşerken, sermayenin payı artmaya devam ediyor!
  3. Vergi, harç, istisna ve muafiyetleri içeren 80 maddelik torba yasada, Meclisin vergi yetkileri Cumhurbaşkanına devrediliyor. Futbolculara, KÖİ projelerini üstlenen müteahhitlere, bankalara borçlu batık şirketlere vergi kolaylıkları getiriliyor!

TARIM

  1. Üye çoğunluğu atanmış siyasilerden, partili bakan yardımcılarından oluşan Ulusal Su Kurulu’nun su politikası üretmesi, tarımın taleplerine ve sorunlarına çözüm bulması, siyasi talimatların dışına çıkması olanaksız görünüyor!

DIŞ POLİTİKA

  1. AB Komisyonu raporunda, tam üyelik olmaksızın Türkiye ile ilişkilerin yeni bir çerçevede geliştirilmesine yeşil ışık yakılırken, başta Kıbrıs sorunu, hukuk devleti ve Rusya yaptırımları olmak üzere bir dizi koşul sıralanıyor!
  2. Hamas-İsrail savaşı ikinci ayına yaklaştı. 7 günlük ‘insani ara ve ateşkes’ sona erdikten sonra İsrail, Gazze’ye yönelik bombardımanlarına hız verdi. ABD, Hamas’ın finansmanına destek gerekçesiyle Türkiye’ye yaptırım uyarısını iktidara iletti!
  1. Aile ve Gençlik Fonu Yasası ile gençlere verileceği açıklanan 48 ay vadeli 150 bin TL evlilik kredisi, 4 kalem beyaz eşyaya bile ancak yetiyor. Fonun gizlenen gerçek amacı; tüm ulusa ait varlıkları, vergileri ve bütçe kaynaklarını keyfi şekilde birilerine aktarma aracı olarak kullanmak, Cumhurbaşkanına yeni bir ‘şahsi kasa’ oluşturmaktır!

Türkiye’nin eldeki son ulusal varlıklarını, kamu bankalarını, enerji-iletişim-teknoloji-petrol ve doğalgaz şirketlerini, hazine arazilerini çatısı altında toplayarak tek başına Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan’ın tasarrufuna bırakan Türkiye Varlık Fonu (TVF) için uluslararası kurumlarca biçilen değer 22 milyar dolar (638 milyar TL). Bu parayla TVF’deki kamu şirketlerinin üç tanesini bile yeniden kurmak olanaksız. Sayıştay ve TBMM denetiminden muaf TVF’nin işlemleri, borç ve harcama kalemleri şeffaf değil.  1999’da kurulan ve ilk işsizlik maaşını 2002 yılı martında ödemeye başlayan İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) bu yılın eylül ayı sonu itibarıyla 163 milyar TL büyüklüğe ulaştı. İşsizlerden daha fazla çeşitli desteklerle işverenler finanse eder hale gelen İSF kaynaklarını iktidar da seçimlerde istihdam kampanyası adı altında dilediği gibi kullanıyor. İSF’den üç kamu bankasına sermaye olarak 22 milyar TL kaynak aktarıldı ve bu paralar ucuz konut kredisi kampanyalarında kullanıldı. Bu paranın fona iade edilip edilmediği bilinmiyor.  

Aile ve Gençlik Fonu (AGF) yasasına göre; bütçedeki petrol ve maden gelirlerinin her yıl yüzde 20’si bütçe dışına çıkartılıp AGF’ye aktarılacak. Cumhurbaşkanı bu oranı yüzde 40’a çıkartabilecek. Yurt içi ve dışından bağışlar yanında mevcut ve yeni kurulacak fonların gelirinden de AGF’ye yüzde 10 pay aktarılacak. AGF tüm vergi ve harçlardan muaf. Fona bağış yapanlar bağışın tamamını gelir ve kurumlar vergisinden düşecek. İktidara yakın Başkent Gaz’ın Kızılay’a yaptığı ve vergiden düştüğü 8 milyon dolar bağışın, Kızılay’dan Ensar Vakfı ve TÜRGEV’e aktarılarak, iki vakfın ABD’deki ortaklığı TÜRKEN’in Manhattan’daki 21 katlı lüks inşaatına harcandığı ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla iktidar müteahhitleri ve tarikat vakıflarından siyasi talimatla AGF’ye bağış alınıp vergiden düşülerek, AGF üzerinden başka alanlara aktarılabilir. Denetim dışı fon dilerse 6 ayda bir kamuoyuna gelir-gider açıklaması yapacak.  

Sözde evlilik kredisi için kurulan AGF’nin milyarlık kaynakları asıl, iktidarın istediği proje, teşvik, ihale vb. için kullanılacak. AGF kaynaklarının Cumhurbaşkanının talimatı dışında kullanılması, dağıtılması olanaksız. Güncel kampanyalarda bulaşık makinesi 22-30 bin, buzdolabı 25-48 bin, çamaşır makinesi 19-31 bin, fırın 14-71 bin TL arasında. AGF kredi vermeye başladığında 150 bin TL evlilik kredisiyle beyaz eşyanın tamamı alınamayacak.

İktidara gelirken bütçe dışı tüm fonları kapatıp bütçe disiplinini sağlamayı vaat eden AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tam aksine bütçe dışı yeni fonlar kurup kendisine yeni kasalar yarattı. Bu fonların sonuncusu seçimdeki ‘faizsiz 150 bin TL evlilik kredisi’ vaadiyle TBMM’den geçirilerek 29 Kasım’da resmi gazetede yayınlanan AGF oldu. Yeni evlenecek gençlere 150 bin TL evlilik kredisi verecek olan fonun yasasına bakıldığında, Cumhurbaşkanının kullanımına tahsis edilecek ‘şahsi bir kasa’ veya yeni bir ‘örtülü ödenek’ oluşturulduğu görülüyor!

  1. Türkiye, asgari ücretle çalışanların oranı açısından yüzde 43 ile Avrupa’da ilk sırada. İktidar, IMF yaklaşımı ve verilen gizli taahhütle asgari ücreti yılda bir kez ve hedef enflasyon oranında artıracağını ilan etti. Bu politika ile milyonlarca çalışan, açlık ötesi sefalete mahkum edilecek!

Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK), 2024’te uygulanacak yeni asgari ücreti belirlemek üzere ilk toplantısını 11 Aralık’ta yapacak. Yasa uyarınca aralık sonuna kadar yeni asgari ücreti tespit ve ilan etmek zorunda. Sendikalar toplantı öncesinde ücret talepleriyle ilgili rakam telaffuz etmeyeceklerini açıkladılar. Haklı bir gerekçe olarak mevcut enflasyon ortamı ve ekonomik belirsizlik koşullarında ilk ödemesi Şubat 2024’te yapılacak yeni asgari ücretin iki ayda zaten enflasyona yenik düşeceğini, şimdiden rakam telaffuz etmenin anlamsız olacağını dile getiriyorlar. İşçi-işveren ve kamu (iktidar) temsilcilerinden oluşan AÜTK’nin yaptığı toplantıların anlamsızlığı, işçi tarafının taleplerinin hiçbir dönemde dikkate alınmadığı bugüne kadar yaşanan pazarlık süreçleri ve alınan kararlarla ortada. Asgari ücretin belirlenmesine esas alınan enflasyon, yaşam koşulları, temel ekonomik göstergeler vb. hesaplamaların iktidara bağlı TÜİK tarafından yapılıyor olması emek kesiminin mağdur edileceğinin en somut tablosu. Asgari ücretin 4 kişilik işçi ailesi için belirlenmesini öngören 131 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmesinin iktidar çoğunluğuna rağmen yıllardır TBMM’de onaylanmaması ve Avrupa Sosyal Şartı’nın Asgari Ücret maddesine konulan muhalefet şerhinin yıllardır kaldırılmaması, AÜTK’de çoğunluğu oluşturan iktidar ve işveren kesiminin asgari ücretle ilgili söylemlerinde iyi niyetli ve samimi olmadıklarının bir başka somut göstergesi. Ekonomik gerçekleri yansıtmayan enflasyon oranlarıyla milyonlarca asgari ücretlinin yanı sıra memur ve emekliler de gerçekle örtüşmeyen zam oranlarıyla mağdur edilerek iktidarın söylemlerinin tam aksine enflasyona ezdiriliyor. O yüzden AÜTK’de işçi kesimini temsil eden Türk-İş, bu yıl komisyonda genel başkan veya genel başkan yardımcısı düzeyinde değil farklı sektörlerden asgari ücretli 4 işçiyle temsil kararı aldı. Bu işçiler komisyonda 11 bin 400 TL asgari ücretle yaşama gerçeğini, açlık ve sefaleti anlatacak. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre kayıtlı çalışan ücretlilerin yüzde 43’ü asgari ücretli. Bordroda asgari ücretten gösterilip fazla maaş alanların sayısı bilinmiyor.  

Asgari ücretin yılda bir kez hedef enflasyona göre belirleneceğini ilan edildi. Bu, IMF’ye teslimiyetin ifadesidir. İktidarın 2024 yılsonu enflasyon hedefi yüzde 36. Mayısta ise yüzde 72 ile zirve yapması öngörülüyor. İktidar, yerel seçim öncesi asgari ücrette biraz daha yüksek artış yapabilir. Ancak tek seferlik ve hedef enflasyon oranında zam milyonlarca çalışanın 3-4 ayda açlığın ötesinde sefalete sürüklenmesi demektir.  

Ekonomik demokrasi ve sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan Asgari Ücret Tespit Komisyonu yapısı ve karar süreci değiştirilmelidir. Asgari ücret, ILO sözleşmesi doğrultusunda bir işçi ailesinin temel gereksinimleri göz önünde bulundurularak belirlenmeli, en düşük emekli aylığı da asgari ücret düzeyinde eşitlenmelidir.  

  1. Ev sahibinin zam yaptığı kiracı Cumhurbaşkanına ulaşıp ev sorununu çözüyor. Sahte fonda dolandırılan futbolcular, Cumhurbaşkanından destek istiyor ve bir bakan devreye giriyor. Bu iki güncel olay bile tek adam yönetiminin ülkeyi hangi noktaya getirdiğini gösteriyor. Yargıya, adalete ve kurumlara güvenin dibe vurduğu bir sistemde, ülkeyi yöneten tek kişiden emlakçılık ve tahsilat yapması bekleniyor!

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının yakıcı sonuçlarıyla karşı karşıya kalan Türkiye’de milyonlarca kişi çaresizlik ve umutsuzluk içinde. Tüm yetkilerin tek kişide toplandığı, kuralların, yasaların, yargının ve kamu kurumlarının işlemediği, sorunlara çözüm üretemediği bir sistemde kurumsal güven dibe vurdu. Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan, 2500 TL olan kirası, ev sahibi tarafından 7500 TL’ye çıkartılan bir kiracının kendisine yaptığı başvuruyu gündeme getirerek, ev sahibini vicdansızlıkla suçladı. AKP’li bir belediye başkanına talimat verdiğini, belediyenin uygun koşullu bir konuta kiracıyı yerleştirerek sorunu çözdüklerini aktardı. Bu sorunu yaratan baştan beri iktidarın 21 yıldır uyguladığı yanlış ekonomi politikaları. Yükselen enflasyon, kur artışları, yabancılara konut karşılığı vatandaşlık satışları vb. uygulamalar. Tüm bunların ötesinde yönetim sisteminin tıkanması ve tek kişiye bağımlı hale getirilen sistemin çözüm üretememesi. Fahiş kira krizine karşı iktidar yasayla kiralara yüzde 25 artış tavanı getirdi.  

✓ Enflasyonun yüzde 60’ı aştığı bir ekonomik tabloda yüzde 25 kira sınırı yasası uygulanamıyor. İşyeri kiralarında TÜ İ K’in yüzde 60’a varan artış oranı uygulanıyor. 

Tek kişilik iktidar beş yılda ülkeyi öyle bir noktaya getirdi ki, bizzat iktidarın kendisinin de anayasayı, yargı kararlarını tanımadığı gibi kimse yasalara uymuyor. Yasalara ve iktidar gölgesindeki yargıya da güvenmiyor. Arabuluculuk mekanizmasının sorununu çözeceğine güvenmiyor. Böyle olunca da tek kişiye endeksli hale getirilen sistemde mağdur kiracı Cumhurbaşkanına ulaşıp kendisine ev bulmasını istiyor. O da emlakçı gibi mağdur kiracıya ev ararken AKP’li belediyeye talimat veriyor. Türkiye’deki tüm mağdur kiracıların Cumhurbaşkanına ulaşma, belediyeden ucuz ev bulma şansı yok. Getirilen yönetim modeli ve sistemsel tahribat sonucunda diğer tüm çözüm ve hak arama yolları yok edildiği ya da güvenilmez hale getirildiği için çözüm tek kişide aranıyor. Benzer şekilde sahte fon dolandırıcılığıyla milyonlarca dolar kaybeden ünlü futbolcuların paralarını tahsil için Cumhurbaşkanına başvurdukları medyaya yansıdı. Cumhurbaşkanının da bir bakana talimat verdiği, paranın ödenmesi için banka yönetimine telefon açıldığı ancak bankanın sorumluluk almak istemediği ortaya çıktı.  

Gazze haberlerini bile ‘dezenformasyon’ diye yalanlayan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi, dolarlarını tahsil için Cumhurbaşkanından torpil isteyen futbolcular ve bankayı arayan bakanla ilgili haberleri yalanlamadı. Tek adam yönetimiyle tahrip edilen kurumsal yapıyı, güvenilmeyen yargıyı, tıkanan hak arama yollarına karşı siyasi torpil ve kayırmacılıkla sorunu çözme zihniyetinin yansıması, yaygınlaşması kaçınılmaz go rü nü yor! 

  1. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin görevden alınarak yerlerine mahkeme kararıyla atama yapılması, iktidarın sivil toplum ve meslek örgütlerini pasivize etme planının yargı eliyle hayata geçirilmesidir. İktidarın kamuoyunu yanıltıcı söylemlerini açığa çıkartan, insan sağlığının ticarileştirilmesine karşı çıkan TTB’ye yönelik baskılara karşı demokrasi mücadelesi kazanacaktır!

1953 yılından bu yana 70 yıldır halk sağlığının korunması yolunda mesleki ve insani çalışmalar yürüten, insan sağlığının ticarileştirilmesine, paralı sağlık hizmetine ve sağlık çalışanlarının haklarının korunmasına yönelik mücadele veren Türk Tabipleri Birliği (TTB) uzun süredir iktidarın hedefindeydi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve TTB gibi köklü sivil toplum ve meslek örgütlerini etkisizleştirmek, yasayla verilen mesleki denetim ve hak mücadelesini engellemek için çeşitli yöntemler deneyen iktidar bugüne kadar istediğini elde edemedi.  

TBB’yi parçalamak, yargıdaki etkinliğini zayıflatmak için ‘çoklu baro’ düzenlemesine giden iktidar, Ankara ve İstanbul’da partili avukatlara kurdurduğu 2. Barolardan umduğu sonucu alamadı. İktidar ittifakı ve ortakları bir süredir TMMOB ve TTB için de paralel yandaş meslek örgütleri kurma, yasa değişikliğine giderek illerde çoklu Tabip Odası, Mühendis ve Mimar Odalarını hayata geçirme planları yapıyor.

COVID19 salgını döneminde hasta ve vefat sayısı, hastanelerin ve sağlık personelinin çalışma koşulları, aşılarla ilgili iktidarın yanıltıcı ve eksik bilgilendirme yaptığını TTB ortaya çıkarttı. Açıklanan vefat sayılarının yanlış olduğu, gerçek sayıların gizlendiği iddialarını reddeden iktidarın verileri Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da kabul görmedi. Türkiye istatistik Kurumu (TÜİK) verileri gizlemek, ölüm sayısını düşük göstermek için iki yıl boyunca doğum ve ölüm istatistiklerini yayınlamadı. 6 Şubat depremlerinde de gerçek vefat sayısı, enkazlarda kalan cenazeler, seçim öncesi hızla başlatılan temel atma ve inşaatların yarattığı asbest tehdidi, kanser riski, sağlık sisteminin işlemediğine yönelik gerçekler TTB tarafından kamuoyuna duyuruldu. Kamuoyu alelacele yapılan ihalelerle başlatılan inşaatların zemin etütlerindeki sorunlar, yeni yerleşim planları ve imar mevzuatıyla ilgili usulsüzlüklerden de TMMOB sayesinde haberdar oldu. Şehir hastanelerindeki rant ve fahiş kazançlar, şehir hastanelerinin ticarethaneye dönüştürüldüğünü ortaya koyan gerçekler TTB’nin hazırladığı raporlarla ortaya çıkartıldı. Sağlık çalışanlarının ağır çalışma koşulları, doktorlara yönelik artan şiddet, Tabip Odalarından alınan ‘iyi hal’ belgelerindeki artış, doktor ve diğer sağlık çalışanlarının yurt dışına göçünün yarattığı vahim tablo konusunda iktidarı ve toplumu sürekli uyaran TTB, iktidarın hedefi haline geldi.  

Dünyanın saygın ve köklü meslek örgütlerinden biri olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) hedef alınırken, bir yıldır süren dava sonunda TTB Başkanı ve Merkez Konseyi görevden alınarak yerlerine mahkeme tarafından atama yapıldı. Pek çok muhalif belediye gibi TTB’ye kayyum atandı. Bu adaletsizliğe karşı toplum, doktorlarına sahip çıkacaktır.

  1. 24 Kasım’da henüz uygulama tebliği bile yayınlanmadan Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe konulan ‘ithalatta KDV indirim hakkının kaldırılması’, dış ticareti kaosa sürükleyecektir. Pek çok ithal ürün ve hammaddenin fiyatında zamlara ve artışlara yol açarak yeni bir enflasyon dalgasını tetikleyecektir!

Ekonomide ‘rasyonelliğe dönüş ve fazilet dönemine geçiş’ söylemlerini gündeme getiren iktidar ve ekonomi yönetimi, ekonomik kaosu büyütecek adımlarını sürdürüyor. 24 Kasım’da resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 7846 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile ithalatta gözetim uygulamasına ilişkin mevzuatta değişikliğe gidildi. Gözetim uygulamasına tabi tutulan mallara ilişkin gümrük beyannamelerinde beyan edilen tutarlar nedeniyle ortaya çıkan her türlü vergi, resim, harç ve paylar dolayısıyla ödenen KDV indirim hakkı kaldırıldı. Ayrıca dampinge karşı korunma önlemi olarak uygulanan gümrük vergisi ve telafi edici vergilerden doğan KDV indirim hakkı da kaldırıldı.  

Dış ticaret sektöründe faaliyet gösteren ithalatçı şirketleri, ihracata dönük üretim amaçlı ithalat yapan sanayicileri, Gümrük Müşavirlikleri ile Gümrük teşkilatını, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Vergi Dairelerini, muhasebecileri ve yeminli mali müşavirleri şaşkına çeviren kararın nasıl uygulanacağı, karar sonrası KDV beyannamelerinin nasıl düzenleneceğine ilişkin uygulama tebliği ortada yok! Oysa söz konusu karar sadece dış ticaret şirketlerini, ithalat ve ihracatçıları değil, cep telefonu kullanandan bilgisayara ve elektroniğe, ithal beyaz eşya ve tıbbi cihazlardan gıda ürünlerine, kozmetikten, ithal gübre, ilaç, tohum kullanan üreticiye, otomobil ithalatçılarına vb. kadar tüm kesimleri ve tüm bireyleri ilgilendiriyor. Ekonomide rasyonele geçiş iddialarına rağmen konunun resmi taraflarıyla herhangi bir müzakere yapılmadan, ilgili kesimlerden görüş ve değerlendirme talebi olmaksızın yürürlüğe konulduğu anlaşılan bu kararın olası sonuçları bile öngörülmemiş. Muhtemelen kararla doğrudan ilgili bakanlar da habersiz ve resmi gazetede yayınlanınca öğrendiler. Yaşanan kaos ve kargaşa, bunun somut göstergesi.

İthalatta KDV indiriminin kaldırılmasıyla bugüne kadar fiyatını bu indirim üzerinden belirleyen ithalatçı-ara madde-hammadde ithal eden ihracatçı artık KDV indiriminin iptalinden doğan kayıplarını ürün veya malın fiyatına bindirerek, yeni fiyatını belirleyecek. KDV indiriminin iptali sonrası ortaya çıkan kayıplar, ithal malların ve ürünlerin toptan veya perakende fiyatına yansıtılarak belirlenecek. İthalatta ciddi ağırlığa sahip tüketim malları, elektronik cihazlar, otomobil vb. yanı sıra ihracata dönük üretim yapan ihracatçı ve sanayicinin hammadde ve ara malı girdi maliyetleri, çiftçinin üretim faaliyetlerinde kullandığı ithal girdilerin fiyatları, ithal petrol-doğalgaz-enerji fiyatları yükselecek. İthal mallarda, ürünlerde zam ve fiyat artışıyla yeni bir enflasyon dalgası yaşanacak.  

İthalatta yıllardır uygulanan KDV indirimi sisteminin bir gecede Cumhurbaşkanı tarafından kaldırılması, belirsizliği artırıp, ekonomik güveni sarsarak dış ticarette kaosa zemin yaratacak bir düzenlemedir. Büyük ihtimalle yıkıcı sonuçları görülünce bir süre sonra kaldırılacak ve ekonomide yap-boz ve deneme-yanılma politikalarının somut bir örneği olarak anımsanacaktır.

  1. Türkiye 3. Çeyrekte yüzde 5,9 büyüme oranıyla AB, OECD ve G20 içinde ilk sırada yer aldı. Mevcut tabloya gerçekçi bir analizle bakıldığında; tüketim ve harcama destekli büyümeye rağmen toplumun geniş kesimi yoksullaşmış. Çalışan-ücretli kesimlerin büyüme ve milli gelirden alığı pay düşerken, sermayenin payı artmaya devam ediyor!

Bu yılın üçüncü çeyreğinde (Temmuz-Ağustos-Eylül) büyüme hızı (Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla GSYH-Milli Gelir artışı) yüzde 5,9 oranında açıklandı. İlk üç çeyrek dönemler itibarıyla geçen yılın aynı döneminde kıyasla gerçekleşen büyüme ortalaması ise yüzde 4,7 oldu. Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program’da (OVP) 2023 yılı büyüme hızı tahmini yüzde 4,4 olarak yer aldı. Bu hedefe ulaşılabilmesi için yılın son çeyreğinde (Ekim-Kasım-Aralık) yüzde 3,8 oranında büyüme sağlanması gerekiyor. OVP’de öngörülen yılsonu büyüme hedefi, son çeyrekte büyüme hızının yavaşlaması anlamına geliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu beklentiyi teyit etti ve büyümenin yavaşlayacağını belirterek üreticilere, sanayicilere, ihracatçılara dış pazar bulmaları çağrısı yaptı.

Büyümeye en büyük destek, hane halkı tüketim harcamaları yanında, hizmetler sektöründen geldi. Hane halkı nihai tüketim harcamaları üçüncü çeyrekte yüzde 7,7 büyüme göstermesine karşılık bu oran bir önceki çeyreğe göre 1,7 puan geriledi. Bu gelişmede seçim sonrası başlatılan parasal sıkılaştırma ve hazirandan itibaren ihtiyaç tüketici kredisi ve kredi kartı faizlerinin kesintisiz şekilde artırılmaya başlanması etkili oldu.  Özellikle ikinci çeyrekte seçim harcamaları, en düşük emekli maaşının 5 bin TL’den 7500 TL’ye çıkarılması, yüzde 8,5 düzeyindeki politika faizinden dolayı kredi ve kart faizlerinin de düşük olmasının kartlı harcamaları hızlandırmasıyla yüzde 11’in üzerine çıkan hane halkı tüketim harcamalarından büyümeye çok ciddi katkı gelmişti. Üçüncü çeyrekte ise parasal sıkılaştırma, faiz artışlarının getirdiği ilave yükler temmuz ve ağustosta peş peşe aylık yüzde 10 ve üzerine çıkan enflasyonun yıllık yüzde 60’ı aşmasıyla eriyen ücret artışları, tüketim ve harcamaları yavaşlattı. İktidar, yüzde 5,9 olan 3. Çeyrek büyüme oranıyla AB, OECD ve G20 ülkeleri içinde ilk sırada yer alınmasıyla övünürken, bu büyüme toplumun yüzde 90’ından fazlasını oluşturan geniş kesimler için bir anlam ifade etmiyor. 3. Çeyrek büyüme oranı ve GSYH rakamları, emeğin ve ücretlilerin payının gerilemeye devam ettiğini, yoksullaşmanın yaygınlaştığını gösteriyor.  

TÜİK verileri, GSYH içindeki payı 2. Çeyrekte yüzde 34,3 düzeyinde olan emek ve işgücü ödemelerinin temmuzdaki asgari ücret, memur ve emekli maaş zamlarına rağmen üçüncü çeyrekte yüzde 32,2’ye gerilediğini gösteriyor. Aynı dönemde sermayenin payı ise 2. Çeyrekteki yüzde 43,8 düzeyinden üçüncü çeyrekte yaklaşık 4 puan artarak yüzde 47’ye yükselmiş. Dolayısıyla son çeyrekte emek ve işgücü ödemelerinin payının daha da düşeceği, kitlesel yoksullaşmanın yayılacağı görülüyor.  

2024 başında, yerel seçim öncesi yapılacak asgari ücret, memur, emekli maaş artışlarıyla gelecek yılın ilk çeyreğinde tüketim ve harcamaların hızlanması, büyümede ü ç aylık bir canlanma do nemi yaşanarak, emeğin payının sanal biçimde artırılması öngörülüyor. Seçim sonrası ise tufan!

  1. Vergi, harç, istisna ve muafiyetleri içeren 80 maddelik torba yasada, milyonlarca dar gelirliye destek verilmiyor. Meclisin vergi yetkileri 2028’e kadar Cumhurbaşkanına devrediliyor. Futbolculara, KÖİ projelerini üstlenen müteahhitlere, bankalara borçlu batık şirketlere vergi kolaylıkları getiriliyor!

Hazine ve Maliye Bakanının ‘yapısal reform’ dediği 80 maddelik torba yasada milyonlarca çalışan, ücretli gelir vergisi yükünün hafifletilmesini beklerken, iktidar Kur Korumalı Mevduat (KKM) sahiplerine, iktidar müteahhitlerine, döviz kazançlarını ve varlıklarını yurt dışında tutanlara, döviz garantili Kamu-Özel İş birliği (KÖİ) Projelerini üstlenen müteahhitlere destek çıkıyor. Anayasanın vergi adaleti ve ‘az kazanandan az-çok kazanandan çok vergi’ öngören en temel ilkesi yok sayılıyor. Daha önceki Maliye Bakanlığı döneminde elektronik haciz uygulamasını yürürlüğe koyup, milyonlarca mükellefin hesaplarını bloke ederek büyük mağduriyetlere yol açan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, torba yasayla bunu daha da genişleterek ‘dijital haciz’ dönemini başlatıyor. 2021 sonunda başlatılan KKM ile hesap sahiplerinin yüz milyarlarca TL kur farkı ve faiz kazancını vergiden muaf tutan iktidar, süresi yılsonunda dolan bu uygulamayı torba yasada 2024 sonuna kadar uzatıyor. Hisse senedi, borsa, faizden elde edilen kazançlardan yüzde 40’a kadar vergi alınmasını öngören maddede Cumhurbaşkanına 2028 sonuna kadar yetki veriliyor. Bakan Şimşek, bu maddeye gelen tepkiler üzerine faiz ve borsa kazancı sahiplerine güvence verdi. Halen sıfır olan bu vergilerin artırılmayacağını, sadece yetki aldıklarını ifade etti. Kamudan ihale alan müteahhitlerin hak edişlerinden alınacak stopaj ve vergileri indirme ya da sıfırlama yetkisi de yine Cumhurbaşkanına veriliyor. KÖİ kapsamındaki ulaşım, altyapı, otoyol, tünel, köprü, şehir hastaneleri, enerji santralları, eğitim tesisleri vb. projeleri üstlenen müteahhitlere sağlanan milyarlarca liralık KDV istisnasının süresi 31 Aralık 2028’e kadar uzatılıyor. Vatandaştan alacağına şahin kesilen ve 2024’te yüzde 58 gecikme faizi uygulayacağını ilan eden iktidar, bankalara kredi borcu olan finansal sıkıntıdaki batık şirketlere tanıdığı borç yapılandırma süresini 2 yıl uzatıyor.  

Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk kapsamında elinde ürün senedi olan şirketlere ve şahıslara, bu senetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için gelir ve kurumlar vergisi muafiyetinin süresi 5 yıl daha uzatılıp 2028 sonuna kadar vergisiz kazanç kapısı açılıyor. Milyonlarca dolarlık sözleşmelere imza atan sporcuların kazançlarına sabit stopaj ve ücret gelirlerine yönelik istisnalar 2028 sonuna uzatılıyor. Yurt dışında tuttukları döviz kazançlarını yurda getirenlere yüzde 50 vergi muafiyeti, yüzde 80 kazanç istisnası da torba yasada yer alıyor. Ekim sonu itibarıyla kârlarını yüzde 50 artıran bankalar ise 2 yıl süreyle enflasyon muhasebesinden muaf tutularak kârlarını katlamalarına olanak sağlanıyor.

TORBA YASADA; bir avuç kişi ya da şirkete vergisiz kazançla, muafiyet ve istisnalar 5 yıl daha uzatılıyor. Kredi kartı veya kredi taksitini bir ay geciktirene haciz kapısı açılırken, bankaya borcunu o demeyen batık şirketlere 4 yıl borç o dememe, yapılandırma imkanı sünülüyor. TBMM’nin anayasal yetkisi ve görevi olan vergi salma hakkı, Cumhurbaşkanına devrediliyor!

  1. Fiyat İstikrar Kurulu, Fahiş Fiyat Kontrol Komitesi, Ulusal Süt Konseyi, Ulusal Kırmızı Et Konseyi vb. çok sayıda kurula bir yenisi daha eklendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 29 Kasım’da yayınlanan kararla Ulusal Su Kurulu (USK) kuruldu. Bakan Yardımcıları ağırlıklı USK’de çiftçi ve üretici temsilcileri unutuldu!

Yönetim sistemi değişikliğinin ardından Cumhurbaşkanlığı bünyesinde çok sayıda kurul ve başkanlık oluşturuldu. Birilerine iş, makam ve unvan amacıyla oluşturulan bu kurullara yenileri ekleniyor. Son olarak geçen hafta Ulusal Su Kurulu (USK) kuruldu. Aslında tüm dünyada öncelikli sorun başlıklarından birisi olan, ülkemizde de giderek artan kuraklıkla tehdit boyutuna dönüşen su krizi, susuzluk, kuraklık, iklim değişikliği ve çevre sorunları için ulusal bir strateji ve master plan, eylem planı en hayati konulardan birisi. Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması’nı imzalamamak için uzun süre ayak sürüyen iktidar, küresel süreçten dışlanma ve oluşturulan yeşil fonlardan yararlanamama ihtimali belirince imza koymak zorunda kaldı. Buna rağmen su kaynaklarının tahrip edilmesi, dere ve nehir yataklarının rant uğruna imara açılması, yeraltı sularının hızla azalması, su varlığının korunması vb. konulardaki duyarsızlık devam ediyor. Hâlâ Katar ile imzalanan Su Yönetimi Anlaşması’nın gerçek amacının ne olduğu kamuoyuna açıklanmıyor. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) yatırımları 21 yıldır tamamlanamadı. Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu Anadolu Projesi (DAP) kenara atıldı. Hidroelektrik santralları (HES), elektrik ve doğalgaz dağıtımını özelleştirme politikalarıyla tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları olağanüstü artarken, faturasını ödeyemeyen üreticinin elektriği kesiliyor, sulama yapılamıyor.  

✓ Ülkedeki suyun yüzde 70’inden fazlası tarımda, tarımsal sulamada, bahçe tarımında, sebze-meyve üretiminde, besicilikte kullanılıyor. Buna karşılık yeni kurulan ÜSK ü yeleri arasında suyu en çok tüketen, suyun en hayati girdilerden birisi olduğu tarım kesimi ve çiftçilerin temsilcileri yok. 

Kurulda; Tarım ve Orman, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Hazine ve Maliye, İçişleri, Kültür ve Turizm, Milli Eğitim, Sağlık, Sanayi ve

Teknoloji, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcıları ile Strateji ve Bütçe, Türkiye Bilimsel ve

Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanları üye olarak yer alırken Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), üretici birlikleri (Tariş, Fiskobirlik vb.) unutulmuş!  

Kurulun görevleri; kentlerde ve kırsalda su arzına ilişkin kısa-uzun vadeli plan ve stratejileri oluşturmak, su kaynaklarının yönetimine ilişkin politikalar önermek, sektörel su paylaşımına yönelik kararlar almak, ulusal su planı hazırlamak şeklinde sıralanıyor. Kurul en az 12 üyeyle toplanıp, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alacak.   

Üye çoğunluğu atanmış siyasilerden, partili bakan yardımcılarından oluşan bir kurulun ulusal su politikası üretmesi, tarımın taleplerine ve sorunlarına çözüm bulması, siyasi talimatların dışına çıkması olanaksız görünüyor!

  1. AB Komisyonu raporunda, Türkiye ile ilişkilerin yeni bir çerçevede geliştirilmesine yeşil ışık yakılırken, başta Kıbrıs sorunu, hukuk devleti ve Rusya yaptırımları olmak üzere bir dizi koşul sıralandı. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, raporu olumlu bulduklarını ve Türkiye’yi yeniden AB üyeliğine bağlayacaklarını açıkladı.

AB Komisyonu, 14-15 Aralık’taki AB Liderler Zirvesi’ne sunacağı Türkiye Raporu’nu geçen hafta açıkladı. İktidar sözcüleri ve Dışişleri Bakanlığı ilk kez rapora sessiz kaldı. Her zamanki ‘çöp’ ve ‘yok hükmünde’ nitelemesi yapılmadı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, raporu memnuniyetle karşıladıklarını belirtti. Mevcut ekonomik tablo ve kaynak ihtiyacı göz önünde tutulduğunda AB ile ilişkileri onarma, gerilimden uzak durma ve olumlu açıklamalar yapma görevinin Bakan Şimşek’e verildiği anlaşılıyor.  

‘AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu’ başlıklı raporda; Türkiye ile yeniden diyalog başlatılması isteniyor. Göç, enerji, ticaret ve Türk vatandaşlarına vize gibi ‘ortak çıkar’ konularında iş birliğinin geliştirmesi öneriliyor. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gerilimi durdurmak için çaba harcadığı, Yunanistan’ın da aralarında yer aldığı AB üyeleriyle ikili ilişkilerde yapıcı bir tutum izlediği vurgulanıyor. Bu çerçevede ‘Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Diyalog’ toplantılarına yeniden ağırlık verilmesi öneriliyor. Türkiye kriterleri tamamlamadığı için Vize Serbestisi anlaşmasının uygulanamadığı, ancak iş insanları, öğrenciler ve AB ülkelerinde aile bireyleri olan Türk vatandaşları için vize sürecini kolaylaştırma imkanlarının araştırılacağı ifade ediliyor. Ayrıca Türkiye'nin iş birliğiyle düzensiz göçte düşüş gözlenmesine karşın Türkiye’den; insan kaçakçılığı ve organize suç ağlarını ortadan kaldırma, sınır güvenliğini güçlendirme, AB'ye düzensiz göç akışını durdurma çabalarına hız vermesi isteniyor. Türkiye’deki mültecilere AB desteğinin sürmesi, gönüllü geri dönüşlerin desteklenmesi öneriliyor. Raporda; Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki tutumu ve iki devletli çözüm ısrarı, AB’nin terör örgütü saydığı Hamas’a destek verilmesi, hukukun üstünlüğü-yargı bağımsızlığı-insan hakları alanındaki sorunlar, AİHM kararlarının uygulanmaması, AB-Türkiye ilişkilerinde kırılganlığı aşmanın önündeki engeller olarak sıralanıyor. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği anlaşması imzalamış, tam üyeliğe aday bir ülke olmasına karşılık, AB’nin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarına uymadığı hatırlatılarak, Gümrük Birliğinin güncellenmesindeki sorunların başında bu tavrın olduğu vurgulanıyor. Rapor, tam üyelikten söz etmeksizin Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine yeşil ışık yakarak olumlu bir yaklaşım sergilerken, normalleşme için Kıbrıs, Rusya, Hamas, Hukuk Devleti, İnsan Hakları, AİHM kararlarının uygulanması, mültecilerin engellenmesi, geri kabulün sürmesi vb. adımları koşul olarak sıralıyor.  

Ekonomik sıkışmışlık ve batıdan kaynak beklentisindeki iktidarın yaklaşımı ve atacağı adımlar, Türkiye-AB ilişkilerinin yeni çerçevesinin çizilmesinde belirleyici olacak. Bakan Şimşek’in açıklaması iktidarın AB ve batıdan olası kaynak akışı için bazı tavizleri gündemine alabileceğini düşündürse de yerel seçim öncesi bu yönde bir adım atılması, Aİ HM kararlarına uyma, Hamas’a desteği çekme vb. zayıf bir ihtimal olarak görünüyor.

  1. 7 Ekim’de başlayan Hamas-İsrail savaşı ikinci ayına yaklaştı. 7 günlük ‘insani ara ve ateşkes’ sona erdikten sonra İsrail, Gazze’ye yönelik bombardımanlarına hız verdi. ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Finansal İstihbarat Müsteşarı, Hamas’ın finansmanına destek gerekçesiyle Türkiye’ye yaptırım uyarısını iktidara iletti!

Gazze’deki yönetim, ateşkes sonrası ilk gün saldırılarında 178 Filistinlinin öldüğünü açıkladı. Bugüne kadar İsrail saldırılarında ölen çoğu kadın-çocuk ve sivillerin sayısı ise 16 bini aştı. Başlangıçta Hamas ve İsrail’e itidal çağrısı yapan iktidarın daha sonra doğrudan Hamas’a destek politikasına geçiş yapması, Türkiye’yi ABD tarafından yeni yaptırım tehdidiyle karşı karşıya bıraktı.

Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ABD ve AB’nin Rusya’ya yaptırım kararlarını uygulamayan iktidar, Ukrayna ve Rusya’ya eşit mesafede durmanın yanında Tahıl Koridoru Anlaşması’nın da hayata geçmesine zemin sağlayarak dünyadan olumlu puan almıştı.

Temmuzda Rusya anlaşmadan çekildi. Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Karadeniz’de yeni bir güzergah belirleyerek tahıl ihracatını sürdürüyor. ABD, Rusya yaptırımlarının Türkiye üzerinden Kazakistan ve Özbekistan’a ihracat bağlantılarıyla delindiği iddiasıyla bugüne kadar pek çok kez Türkiye’yi uyardı. Uyarılar sonrası kamu bankaları Rus bankalarıyla para transferi, kredi kartı, banka kartı iş birliklerini iptal etmek zorunda kaldı. Bazı Türk teknoloji ve lojistik-denizcilik şirketleri ile bazı iş insanları ABD tarafından yaptırım listesine alındı. Geçen hafta Türkiye’ye gelen ABD Hazine Bakanlığı Terör ve Finansal İstihbarat Müsteşarı Biran Nelson, Rusya yaptırımlarının delinmesine karşı Türk şirketlerine daha ‘agresif’ bir tutum sergileyeceklerini açıkladı. Nelson ayrıca ABD’nin ‘terör örgütü’ listesindeki Hamas’a Türkiye’nin finansman desteği sağladığı iddiasıyla yaptırım uygulayabileceklerini dile getirdi.  

Nelson’ın ziyareti öncesinde ABD Hazine Bakanlığı; Fransa, Almanya, İsviçre, İngiltere, Avustralya, Kanada, Estonya, İsrail, Lihtenştayn, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda Finansal İstihbarat Kurumlarıyla iş birliği mutabakatına varıldığını açıkladı. Mutabakatın amacı; Hamas’ın finansal kaynaklarının izinin sürülmesi ve Hamas’a para akışını durdurmak üzere Ortak Finansal Görev Gücü kurulması olarak açıklandı. Hamas’ı finanse eden ülkelere, kurumlara ve kişilere karşı ortak eylem gerçekleştireceği açıklanan finansal görev gücü, Hamas’a mali destek sağladığı saptanan ülkelere karşı finansal-ticari yaptırımları devreye sokacak. Bu oluşumun ardından ABD ve Avrupa medyasında Türkiye’nin Hamas’a finansal destekte önemli rol oynadığı, Hamas’ın para toplama ve transfer sistemlerinin desteklendiği iddialarına yer veriliyor.  

ABD’li Müsteşar Brian Nelson’ın ziyaretiyle eş zamanlı olarak 15 Temmuz darbe teşebbüsü  sonrası darbecilerle iş birliği iddiasıyla tutuklanıp yargılanarak 8 yıl hapse mahkûm olan ABD İstanbul Başkonsolosluğu Türk çalışanı Metin Topuz, cezasını tamamlamadan sessizce tahliye edildi. Kamuoyunun İstanbul’daki tahliyeyi ABD haber ajanslarından öğrenmesi, ABD ile bazı gizli pazarlıkların olduğunu düşündürüyor!

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI