CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 21 Nisan 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 21-04-2024 13:39:12   Güncelleme: 21-04-2024 13:45:12
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 21 Nisan 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 14 Nisan 2024 tarihli raporu şöyle:

ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

21 NİSAN 2024

SICAK GÜNDEM

Hamas’ı Kuvayı Milliye ile eş tutmak, Filistinliler arasında taraf olmak; Türkiye’nin Gazze sorununa olası çözüm katkıları, ateşkes sağlanması ve Gazze’nin barışa kavuşma sonrası yeniden inşası vb. açılardan doğru bir politik yaklaşım değildir.

Yerel seçim sürecinde Cumhurbaşkanlığının tüm olanaklarını keyfi şekilde kullanan iktidar, AKP siyasetine ve adaylarına tahsis ettiği bütçenin rekor açık vermesine zemin yarattı!

İÇ POLİTİKA

31 Mart 2024 Yerel Seçim sonuçlarını sindiremeyen İktidar, çeşitli bahanelerle muhalefet belediyelerine soruşturmalar açmaya ve mülkiye müfettişleri göndermeye başladı. Kayyım zihniyetinden vazgeçmeme niyetini açığa çıkardı!

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 İstatistiklerle Çocuk Araştırmasına göre; çocuk nüfusun ortalama yüzde 22’si okulu bırakıp çalışmak zorunda kalıyor, yüzde 62,4'ü her gün ekmek ve makarna ile besleniyor!

EKONOMİ

Kur Korumalı Mevduatın (KKM) ağır tahribatı, Merkez Bankası’nın 2023 bilançosunda 818,2 milyar TL zarar açıklamasıyla açığa çıktı. KKM’nin hazineye, MB bilançosuna, devletin vergi gelirlerine yüklediği fatura yaklaşık 2 trilyon TL’ye ulaştı!

İktidar; dış ticaret açığındaki azalmayı, cari açıkta azalma ve rezerv artışı açısından olumlu buluyor. Bu tablonun riskli bir gidişatı yansıtan boyutu görmezden gelinerek dile getirilmiyor!

Türkiye ekonomisinin ve reel sektörün nabzını tutan Piyasa Katılımcıları Anketi’nde (PİKA) 2026’da olası en düşük enflasyon, yüzde 44 düzeyinde gerçekleşeceği öngörülüyor.

TARIM

Et ve Süt Kurumu, et fiyatlarına yüzde 25 zam yaptı. Hayvancılıktaki sorunlara ithalat dışında çözüm getirilememesi, yerli besicinin ve tüketicinin kaderine terk edilmesi, halkı Avrupa’da ve dünyada en pahalı eti yemek mecburiyetinde bırakıyor!

DIŞ POLİTİKA

İsrail, Refah’a planladığı saldırıyı haklı göstermek, Gazze’deki soykırımın gündemden düşmesini sağlamak için İran’ın Şam Başkonsolosluğuna saldırdı. İran, İsrail’in bu oyununu bozdu. Sınırlı ve dozu ayarlanmış saldırılarla geçiştirdi.

AB Liderleri Zirvesi’nde Türkiye ile ilişkilerin canlandırılması ve iş birliğinin ilerletilmesi konusundaki rapor ve taslak bildiri kabul edildi.

 

Daha önce Özgür Suriye Ordusu’nu ‘Kuvayı Milliye’ ile eş tutan Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi de Hamas için aynı benzetmeyi yaptı. Katar’ın İsrail-Hamas arabuluculuğundan çekileceğini açıkladığı bir aşamada, bu değerlendirmeler iktidarın Katar’ın boşluğunu doldurma niyetini gösteriyor!

Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan, Şam yönetimine karşı silahlı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO), Kuvayı Milliye ile eş tutmuştu. Şimdi aynı benzetmeyi Hamas için yaptı. Öncelikle Kuvayı Milliye destanını yazan milli ordu, ülkeyi işgal eden emperyalist yabancı devletlere karşı topyekûn bağımsızlık mücadelesi yürüttü. Kadınları, çocukları öldürmedi. Sivilleri rehin almadı. Ulusal birlik, ulusal kurtuluş ve milli egemenlik mücadelesini zafere ulaştırdı. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te 1200 kişiyi öldürmesiyle başlayan Gazze savaşında rehin alınan 300’ü aşkın İsrailli sivil, yaşlı, kadın İsrail Ordusunun Gazze’de 7 aydır sürdürdüğü katliamın gerekçesi oldu. 33 binden fazla Filistinli sivil, kadın ve çocuğun hayatını kaybettiği bu kanlı katliam şayet İsrail Ordusu Refah’a harekat düzenlerse çok daha fazla masumun ölümüne zemin hazırlayacak.

Hamas, Gazze topraklarını savunmak için mücadele etse de Türkiye’nin tanıdığı Filistin Devleti’nin asli ve resmi temsilcisi Batı Şeria’da iktidardaki El Fetih. Bir yandan Filistin davasının büyük savunucusu olduğunu dile getirip diğer yandan Filistin’in bağımsızlığı için mücadele edenler arasında ayrımcılık ve iç sorunlarında taraf olmak, Filistinliler arasındaki uzlaşma arayışlarına zarar verecektir. Bu tavır Filistin davasına hizmet değil, siyasi ve dini tercihlerle, yeniden İhvan-Hamas çizgisine ideolojik yakınlıkla, bu haklı mücadeleyi zaafa uğratmaktır.  

Şu ana kadar Gazze’de İsrail-Hamas arasında aracılık yapan Katar, ‘İsrail-Hamas arasındaki arabuluculuk rolünü gözden geçireceğini’ açıkladı. Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Âl Sani bu açıklamayı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Katar ziyareti sırasında yaptı. Hamas liderleri şu anda barınacak yeni bir ülke ararken, Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlanması iktidarın Katar’dan doğacak boşluğu doldurma niyetini akla getiriyor. Katar dışındaki Körfez ülkeleri, Mısır, Ürdün vb. Arap ülkeleri yanında ABD ve batılı ülkelerin de terör örgütü saydığı Hamas’a daha önce de ev sahipliği yapan iktidar; BAE, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail’le normalleşme, ABD ile ilişkileri düzeltmeye yönelince Hamas ve İhvan liderleri Türkiye’den gönderilmişti. Yeniden Hamas’a ev sahipliği, İsrail-Hamas arasında arabuluculuk, Katar’ın boşluğunu doldurma niyeti söz konusu ise İsrail ile de diyalog ve müzakere kanalı açılması kaçınılmaz.

Gelinen aşamada Hamas’ı Kuvayı Milliye ile aynı sayıp, Katar yerine Türkiye’de temsilcilik, ikamet ve faaliyet olanağı sağlama niyeti gerçekleşirse, bu durum Türkiye’nin bölge ülkeleri ve batıyla ilişkilerinde yeni sorunlara zemin hazırlayacak, Türkiye’yi Filistinliler arasında taraf ve ‘Hamas’ın sesi’ konumuna getirecektir. Buna paralel olarak arabuluculuk için İsrail’le siyasi-diplomatik diyalog süreci planlanıyorsa, bu kez iktidarın İsrail politikası ve söylemlerindeki samimiyeti sorgulanacaktır.

İktidarın yerel seçim kampanyasında bütçe kaynaklarını sonuna kadar kullandığı, mart ayı bütçe gerçekleşmeleriyle açığa çıktı. Üç ayda 2,2 trilyon liraya ulaşan harcamalar siyasi israfın rekor kırdığını gösterirken, sadece mart ayında geçen yıla göre yüzde 342,5 artışla 209 milyar olan bütçe açığı, üç ayda 500 milyar TL’yi aştı!

Yerel seçim sürecinde Cumhurbaşkanlığının tüm olanaklarını keyfi şekilde kullanan iktidar, sahaya sürdüğü 17 bakanın yanı sıra valiler, kaymakamlar, kamu araçları vb. icraatlarla adeta AKP siyasetine ve adaylarına tahsis ettiği bütçenin rekor açık vermesine zemin yarattı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı mart ayı bütçe gerçekleşme sonuçları ve ocak-mart dönemi üç aylık bütçe rakamları, iktidar kampanyasının nasıl halkın cebinden, vergilerinden ve devlet bütçesinden finanse edildiğini açığa çıkarttı. Mart ayında 209 milyar TL açık verilirken bu tutar geçen yılın aynı ayına göre açığın yüzde 342,5 arttığını gösteriyor. Ocak-Mart döneminde üç aylık bütçe açığı da 513,5 milyar TL’ye ulaşarak tüm zamanların bütçe açığı rekorunu kırdı. Ekonomiyi rasyonel zemine oturtacaklarını, kamu harcamalarında tasarrufa gidileceğini ve kamuda israfın önleneceğini dile getiren Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yayınladığı göstermelik tasarruf genelgesinin ciddiye alınmadığı, açıklanan bütçe gerçekleşme rakamlarına da yansıdı.

Mart ayında bütçe gelirleri geçen yıla göre yüzde 68,7 artışla 483,8 milyar lira olurken, harcamalar ise yüzde 107,4 artışla 692,8 milyar liraya ulaştı. Bir ayda 209 milyar TL açık verildi. Geçen yıl 6 Şubat depremi nedeniyle şubatta 170 milyar liraya çıkan bütçe açığı mart ayında ise 47 milyar liraya inmişti.

Ocak-mart döneminde gelirler 1 trilyon 637 milyar tutarında gerçekleşirken, üç aylık bütçe harcamalarının tutarı ise geçen yıla kıyasla yüzde 105,9 artışla 2 trilyon 150 milyar lira oldu. Bütçe harcamalarının gelirlerin çok üzerinde olmasının sonucunda ilk ayda 513,5 milyar TL bütçe açığı verildi. Bütçe harcamalarının 250,5 milyarlık kısmını, geçen yıla göre yüzde 148 artan faiz ödemeleri oluşturdu. Bütçede personel harcamalarının üç ayda yüzde 142 artarak 664 milyar liraya ulaşması, seçim sürecinde sözleşmeli ya da geçici süreli, işçi statüsünde kamuya personel alımı yapıldığını gösteriyor.

Kamu kuruluşlarının mal alımı harcamaları üç ayda yüzde 93 artarak 95,6 milyar liraya çıkarken, başta BOTAŞ olmak üzere bütçeye dahil kamu kuruluşlarına borç verme kalemindeki artış geçen yıla kıyasla yüzde 370,8 artarak 97,8 milyar liraya yükseldi. Üç ayda 2,2 trilyon liralık bütçe harcaması yapan iktidar, bütçenin en sağlam ve önemli gelir kalemi vergilerde ise tahakkuk eden vergilerin ancak yarısını tahsil edebildi.

Uygulanan ekonomi politikalarıyla vergisini ödeyemez hale gelen mükelleflere tahakkuk ettirilen 2 trilyon 269 milyar liralık verginin 1 trilyon 344 milyarı tahsil edilebildi. 11 trilyon liralık 2024 bütçesinin yaklaşık dörtte biri 3 ayda harcanırken, 2,7 trilyonluk yılsonu açık hedefinin de yine yaklaşık dörtte bir 3 ayda gerçekleşti. İsraf ve keyfi harcamaların üç ayda geldiği nokta, son iki yıldır olduğu gibi bu yıl da yine EK BÜTÇE ihtiyacının kendisini dayatacağını gösteriyor!

Seçim sonuçlarından gereken dersleri ve mesajları alacaklarını dile getiren iktidar ittifakı ortakları, yeniden eski söylemlerine döndüler. Demokrasiyi, seçmenin yansıttığı tercih ve iradenin her şeyin üstünde olduğunu içselleştiremediklerini sergileyen açıklamalarıyla yeni bir vesayet arayışına yöneliyorlar!

İktidar ittifakını oluşturan partilerin sözcüleri ve liderlerinin son açıklamaları, 31 Mart 2024 seçimlerinin sonuçlarını sindirmek ve seçmen tercihine saygı duymakta zorlandıklarını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim gecesi seçmenin mesajını aldıklarını, sonucu değerlendireceklerini ve gereğini yapacaklarını söylerken, şimdi 81 ilde tek iktidar olduğunu ifade ederek merkezi yönetimin, yerel yönetimler üzerindeki baskısını artıracakları mesajını veriyor.

Çeşitli bahanelerle muhalefet belediyelerine soruşturmalar açmaya başlayan iktidarın kayyım zihniyetinden vazgeçmeme niyeti açığa çıkıyor.

Antalya’da AKP’li belediye döneminde inşa edilip, 2017’de dönemin AKP’li Başbakanının açtığı teleferikteki kaza sonrası, henüz mazbatasını alıp makamına oturan Kepez Belediye Başkanının sorumlu tutularak tutuklanması, yargıyı siyasi şantaj aracı olarak kullanma anlayışının sürdürüleceğini işaret ediyor. Gerek Büyükşehir gerekse Kepez belediyesi AKP yönetimindeyken faaliyete başlayan 7 yıllık teleferikten yeni seçilen başkanı sorumlu tutmak, seçim hazımsızlığının en somut göstergesidir.

İçişleri Bakanlığının muhalefete geçen, hepsi ağır borç içindeki belediyelerde usulsüzlüklerin üstüne gitmek yerine yeni seçilen başkanlara, meclis üyelerine yıldırım hızıyla soruşturma açması seçmen iradesini yok sayma çabalarıdır. İktidar ittifakı ortaklarının ‘Türkiye sandıkta kurulmamıştır, Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır’ söylemiyle seçim sonuçlarına gölge düşürmeye çalışması, demokrasiyi ve demokratik süreçleri içselleştiremeyen, otokrat-vesayetçi yönetim anlayışına duyulan özlemi yansıtan bir tavrın dışa vurumudur.

Hazine ve Maliye Bakanı, kamuda tasarruf politikalarına yöneleceklerini ifade ederken, merkezi yönetim yerine, yerel yönetimleri, belediyeleri gündeme getirip kaynak ve harcamalara kısıtlamalardan söz ediyor. Belediyelerin kaynaklarının, İller Bankası’ndan aktarılan yasal hak edişlere sınırlamanın gündeme getirilmesi, önümüzdeki süreçte muhalefet belediyelerine karşı İçişleri Bakanlığı, bürokrasi ve yargı üzerinden devreye sokulacak siyasi baskı ve engellemelerin, mali baskılar ve kaynak kısıtlamalarıyla yaygınlaştırılması planının sinyallerini veriyor.

Önceki dönemde, muhalefet belediyelerinin hesaplarını bloke eden, kamu bankalarından kredi verdirtmeyen, UKOME’nin üye yapısını değiştirip karar alınmasını engelleyen, belediyelerin bazı imar yetkilerini Çevre Bakanlığına aktaran iktidarın tüm bu hamleleri, kendisine SEÇİM HEZİMETİ olarak geri döndü. Buna rağmen ders almayan ve seçmen iradesini yok sayan iktidarın önümüzdeki ilk seçimde aynı cevabı misliyle alacağından kimse şüphe duymasın!

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 İstatistiklerle Çocuk Araştırması Sonuçları, sosyo- ekonomik eşitsizliklerin, ekonomik yoklukların ve yoksullaşmanın ulaştığı boyutları gözler önüne serdi. Çocuk nüfusun ortalama yüzde 22’si okulu bırakıp çalışmak zorunda kalırken erkek çocuklarda bu oran yüzde 32’ye çıkıyor!

TÜİK 2023 İstatistiklerle Çocuk Araştırması sonuçları; ülke nüfusunun yüzde 26’sını oluşturan çocukların önemli bölümünün yoksul Afrika ülkelerinden daha ağır koşullarda yaşam mücadelesi verdiğini, eğitimden kopan çocuk nüfusun hızla arttığını gösterdi. İktidarın yatılı cemaat ve tarikat yurtlarına, Kuran kurslarına sağladığı olanaklarla zorunlu parasız eğitimden uzaklaşan çocuk nüfus, bir yandan da ailelerin içinde bulunduğu ağır ekonomik zorluklardan dolayı eğitimi bırakıp çalışmak zorunda kalıyor. 2023 sonu itibarıyla 85 milyon 372 bin 377 kişi olan Türkiye nüfusunun 22 milyon 206 bin 34’ünü yani nüfusun yüzde 26’sını çocuklar oluşturuyor. Okul öncesi beş yaş grubu çocuklardaki eğitim ve okullaşma 2022-2023 öğretim yılında yüzde 85. Net okullaşma oranı ise ilkokulda yüzde 93,8, ortaokulda yüzde 91,2 ve ortaöğretim seviyesinde yüzde 91,7 oldu.

12 yıllık zorunlu-parasız eğitim uygulamasının çocuk nüfusun tamamını kapsaması gerekirken sosyo-ekonomik eşitsizlikler, ailenin ekonomik zorlukları, artan yoksullaşmadan kaynaklı aile bütçesine katkı nedeniyle okuldan koparak çocuk yaşta çalışmaya başlayan çocuk sayısı beş milyona yaklaşıyor. Yasaların 15-17 yaş arası çocukların çalışmasına olanak sağlamasından dolayı ilköğretim-orta öğretim çağındaki pek çok çocuk okul yerine çocuk işçiliğe yöneliyor. Öncelikle eğitim ve çalışma yaşlarına ilişkin yasalardaki bu çelişkilerin giderilmesi, çocuk işçiliğin yasaklanması gerekiyor. TÜİK verileri 2020’den bu yana çocukların işgücüne katılımında ciddi artış yaşandığını 4 yıl önce yüzde 16 olan okulu bırakıp çalışmaya başlayan çocuk oranının 2023’te yüzde 22’ye yükseldiğini gösteriyor. 15-17 yaş erkek çocuklarda bu oran yüzde 32’yi aşarken, kız çocuklarda yüzde 11,5. Kız çocukları ise ağırlıkla ev işlerine yardım, küçük kardeşe bakım, temizlik, çocuk yaşta evlendirilme vb. nedenlerle okulu bırakıyor.

Türkiye’de temel eğitim zorunlu ve ücretsiz olmasına karşın, ulaşım, kırtasiye, beslenme vb. gereksinmelerin yüksek enflasyonla artan maliyetlerinin aile bütçesine getirdiği ağır yük, hızla eriyen hane geliri yüzünden ailelerin önceliği beslenme ve barınma sorunu olarak öne çıkıyor. Araştırmaya göre, çocukların yüzde 62,4'ü her gün ekmek ve makarna ile besleniyor. Her gün et, tavuk ve balık tüketen çocukların oranı sadece yüzde 12,7 düzeyinde. 15 yaşında çalışmaya başlamak zorunda kalan çocukların ortalama yaşam süresi de Türkiye ortalamasının altına inerek 60,8 yıla geriliyor.

Türkiye’de çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu il yüzde 44,4 ile Şanlıurfa olurken en düşük il yüzde 16,5 ile Tunceli. 22 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, çocukları insanca çocukluklarını yaşamaktan mahrum hale getiren iktidarın sosyal ve ekonomik politikaları, ülkenin geleceğine ağır hasar veriyor. Bu gerçek, TÜİK’in resmi rakamlarında dahi gizlenemiyor!

Merkez Bankası, 2023 bilançosunda 818 milyar TL ile tarihi zarar açıkladı. Kur Korumalı Mevduat faturasını yansıtan bu tabloda, 16 milyon emekliye para yok diyen iktidar, vergi muafiyetleriyle birlikte 2 yılda 2 trilyon TL’ye-66 milyar dolara varan serveti bir avuç kişiye aktardı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘ekonomistim’ iddiasıyla 23 Eylül 2021’de başlatılan nas temelli faiz indiriminin yarattığı fırtına üzerine yürürlüğe giren Kur Korumalı Mevduatın (KKM) ağır tahribatı, Merkez Bankası’nın (MB) 2023 bilançosunda 818,2 milyar TL zarar açıklamasıyla açığa çıktı.

Faiz indirimleriyle enflasyon yüzde 85’e kadar çıkarken dolar/TL kuru bir gecede 18 liraya tırmandı. Pek çok kişi evini, arabasını satıp, TL tasarruflarını dövize çevirdi.

Aralık 2021’de başlatılan KKM ile dolar/TL yine bir gecede 18’den 11 liraya inince milyonlarca kişi bir günde her şeyini kaybetti.

Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, patlayan döviz kurları ve zirveye çıkan enflasyonla bir gecede her şeyini yitirenlere karşı; ‘Çok net ifadelerle söyleyeyim, küçük yatırımcılar çarpıldı, kılavuzları doğru değildi. Büyük finansörler değil. Niye? Biliyor çünkü.’ sözleriyle adeta alay etmişti.

Önce dövizden TL’ye geçenlere sağlanan KKM olanağı daha sonra TL tasarruflarını en az 3 ay vadeli KKM hesabına yatıranlara da sağlanıp genişletildi. KKM’ye MB politika faizinin 3 puan üzerinde faiz garantisi yanında, oluşacak kur farkını hazine ve MB’den ödeme güvencesi verildi.

Elde edilecek faiz ve kur farkı kazançlarına vergi muafiyeti getirildi.

2022’de KKM hesaplarına hazineden 92 milyar TL, MB’den 90 milyar TL ödenirken, 2023 temmuzunda tüm ödemeler MB’nin sırtına yıkılana kadar hazineden yapılan ödeme 59 milyar TL idi. MB’nin 2023 bilançosundaki 818 milyar TL zarar, KKM’nin temmuzdan yılsonuna kadar olan kur farkı ve faiz ödemelerinin MB’ye yükünü yansıtıyor. Buna temmuza kadar hazinenin ödediği 59 milyar TL eklendiğinde 2023’teki KKM ödemeleri 877 milyar TL’ye ulaşıyor.

2022’deki ödemeler de eklendiğinde KKM’nin iki yıllık çıplak maliyeti 1 trilyon TL’ye ulaşıyor. (1 trilyon 59 Milyar TL)

KKM hesap sahipleri 2 yılda hazine ve MB kasasından, milletin vergileriyle 1 trilyon TL kazanırken hiç vergi ödemedi.

KKM kazancına muafiyetle devlet 550 milyar TL vergiden vazgeçti.

Bu durumda KKM’nin devlete-millete maliyeti 1,5 trilyonu aşarken, KKM’ye getirilen faiz tavanı nedeniyle düşük tutulan politika faizi ve buna bağlı düşük kredi faizleriyle şahıs ve şirketlere sağlanan faiz avantajı 350 milyar TL.

Özetle KKM’NİN HAZİNEYE, MB BİLANÇOSUNA, DEVLETİN VERGİ GELİRLERİNE YÜKLEDİĞİ FATURA yaklaşık 2 trilyon TL’ye ulaşırken ortalama dolar kuru üzerinden döviz karşılığı 66 milyar dolar! (2022 Ocak- 2023 Aralık sonu)

KKM’ye ödenen Faiz ve Kur Farkı

Faiz Avantajı

Vazgeçilen Vergi

TOPLAM

1 Trilyon 59 Milyar TL

350 Milyar TL

550 Milyar TL

1 Trilyon 959 Milyar TL

 

MB bilançosundaki 818 milyar TL KKM zararı yanında, döviz işlemlerindeki kur farkı zararlarından doğan 817,8 milyar TL tutarındaki henüz realize olmamış bir zarar daha değerleme hesabında görünüyor.

Zararı ikiye katlayan bu tablo, MB’ye hazineden acil taze sermaye enjekte edilmesini gerektiriyor.

Tüm bu zararların nedenleri ve kesinleşmiş hali 30 Nisan’daki Merkez Bankası Genel Kuruluna sunulacak raporla daha somut hale gelecek.

MB’ler tüm dünyada tüzel kişiliğe sahip şirketler. En büyük hissedarları hazine. Kâr veya zarar edebilirler. En önemli kriter bu zararın ne uğruna, hangi ekonomik-toplumsal amaç için verildiğidir. Zarara yol açan politikaların ülke yararına olup olmadığıdır. Bu zararın kimden kime aktarıldığı hayati bir sorudur.

Yanıt: 2 yılda 2 trilyon liranın geniş halk kesimlerinden, bir avuç parası-dövizi olana aktarılmasıdır.

Diğer önemli soru bu zararla gerçekleşen para transferinin ülke ekonomisine katkıda bulunup bulunmadığıdır.

Yanıt: Ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan 2 trilyon TL’lik tarihin en büyük servet transferiyle milyonlarca kişi yoksullaşırken, ulusal varlıkların küçük bir azınlıkta toplanması, bir avuç yeni zengin ve milyoner yaratılmasıdır.

Dünyada milyoner hesap sayısında en hızlı artış Türkiye’de. Türkiye, dolar milyarderi sayısında hızla yükselirken, asgari ücret sıralamasında Avrupa’da sondan ikinciliğe indi.

16 milyon emekliye 8 bin TL seyyanen zam için 300 milyar TL kaynak bulunamazken, Asgari Ücrete temmuz ayında ZAM yapılamayacağı ilan edilirken, bir avuç Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesap sahibine 2 yılda vergisiz 2 trilyon TL aktarılması; büyük bir ekonomik ve sosyal vurgunun iktidar eliyle ve siyasi-ekonomik tercihiyle hayata geçirilmesidir.

Bu sonuç; AKP iktidarının siyaset arenasında hızla geriye doğru düşüşünü gösterirken, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in orta direği tamamen yok ettiğini teyit etmektedir. Çözüm: Halkın cebini sıfırlamak değil acilen refahı artıracak tedbirleri hayata geçirmektir. Merkez Bankası’nı böyle ağır yüklerden kurtarmak ve özerk hale getirmektir.

Dış ticarette ilk çeyrek gelişmeleri, ithalatın yavaşlamasıyla dış ticaret açığının azaldığını gösteriyor. İktidar; dış ticaret açığındaki azalmayı, cari açıkta azalma ve rezerv artışı açısından olumlu buluyor. Bu tablonun riskli bir gidişatı yansıtan boyutu görmezden gelinerek dile getirilmiyor!

2024 Ocak-Mart döneminde dış ticaret açığı önemli ölçüde azaldı. İktidar sözcüleri bu gelişmeyi cari açığın Orta Vadeli Program (OVP) hedefinin altında kalması ve rezervlerin istikrarı açısından olumlu gördüklerini açıkladılar. Oysa Türkiye gibi başta enerji ithalatı olmak üzere, ihracata dönük üretimi büyük ölçüde ithalata bağımlı ekonomilerde bu durum, ciddi risklerin habercisidir.

İlk üç ayda ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,6 artarak 63,7 milyar dolar olurken, ithalat geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 12,6 oranında azalarak 84,1 milyar dolara geriledi. Buna bağlı olarak dış ticaret açığı ilk üç ayda geçen yıla göre yüzde 41,2 azaldı ve 20,5 milyar dolara indi. İthalatın yavaşlamasıyla, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 11,8 artarak yüzde 75,7 düzeyine yükseldi.

İhracata dönük üretim yapan sanayinin ithalata bağımlılık oranı sektörlere göre yüzde 50-70 arasında değişiyor. Pek çok sanayici ihracat taahhüdü ile Dahilde İşleme Rejimi (DİR) çerçevesinde ithal ettiği hammadde, ara malı, yatırım mallarını üretimde kullanıp imal ettiği ürünleri ihraç ediyor. 2024’ün ilk çeyreğinde hammadde ithalatı geçen yıla göre yüzde 9,3 azalırken yatırım malları ithalatındaki gerileme yüzde 9 oldu. Buna karşılık sadece mart ayında tüketim malları ithalatındaki artış yüzde 19,3 olurken, bir aylık tüketim malı ithalatı 5 milyar dolara yaklaştı. Geçen yılın mart ayından bu yana bir yıllık tüketim malı ithalatı ise açıklanan resmi rakamlarla 50 milyar dolar.

Hammadde ve yatırım malı ithalatının düşmesi üretim ve yatırımların yavaşlayacağını, gerileyeceğini gösteriyor. Bunun sonucu istihdamın düşmesi, nihai aşamada ihracatın azalmasıdır. Yatırım ve üretimde düşüş, büyümede yavaşlama, işsizlikte artış, toplum refahı ve milli gelirde azalma, ekonomide daralma ve küçülme anlamına geliyor.

Buna karşılık tüketim malı ithalatının hız kesmemesi, üretim ve yatırıma dönük ithalat azalırken, tüketim amaçlı ithalatın artacağını gösteriyor. Ülkenin kıt ve kısıtlı dövizinin yatırım-ihracata dönük üretim ve istihdam artışı yerine ithal lüks tüketime harcanması sürdürülebilir bir yol değil.

Tüketime dönük ithalattaki artış ve ihracatta yavaşlama yakın gelecekte, orta vadede döviz ihtiyacını daha da artırarak döviz darboğazını tetikleyeceği gibi, ülkenin döviz varlıklarının yabancı ürünlere transfer edilmesini, açığı kapatmak için yüksek maliyetli dış borçlanmanın artmasını beraberinde getirecektir.

Dış ticaret tablosunda iktidarın cari açık ve OVP hedefleri açısından olumlu bulduğu bu durum, ekonomide durgunluk ve daralma sürecinin hızlandığını, üretim düşüşü ve işsizliğin artacağını, toplumsal refahın gerileyeceğini, yoksullaşmanın daha da yaygınlaşacağını göstermektedir.

Merkez Bankası Nisan ayı Piyasa Katılımcıları Anketi (PİKA), iktidar sözcülerinin enflasyon, kur, faizle ilgili söylemlerinin inandırıcı bulunmadığını gösterdi. 2026’da yüzde 9 oranında tek haneli enflasyon iddiasına karşılık PİKA anketindeki sonuç 24 ay sonra enflasyonun bunun iki katından fazla ve yüzde 22 olacağını öngörüyor!

PİKA anketi nisan sonuçları, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Hazine ve Maliye Bakanı ve Merkez Bankası (MB) Başkanının enflasyon, dolar kuru, faiz, büyüme hızı vb. makro göstergelere ilişkin söylemlerinin kamuoyunda karşılık bulmadığını, inandırıcı görülmediğini gösterdi. MB Başkanı Fatih Karahan’ın 2026’da enflasyonun tek haneye düşerek yüzde 9’a ineceğini ifade etmesine karşın, MB’nin kendi anketinde 24 ay sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 22,05 oldu. Diğer deyişle Türkiye ekonomisinin ve reel sektörün nabzını tutan PİKA katılımcıları 2026’da olası en düşük enflasyonun MB Başkanının yabancı yatırımcılara ifade ettiğinin iki katından fazla olacağını öngörüyor.

MB’nin son açıkladığı enflasyon raporunda ve Orta Vadeli Program’da (OVP) 2024 yılsonu için yüzde 36 olan enflasyon hedefinin tutmayacağı, hedefin en az 8 puan üzerinde ve yüzde 44 düzeyinde gerçekleşeceği PİKA anketi sonuçlarına yansıdı. 

Başlıklar itibarıyla PİKA katılımcılarının ankete verdiği yanıtlara bakıldığında yılsonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi nisan anketinde yüzde 44,16 oldu. 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bu anket döneminde yüzde 35,17 olurken 24 ay sonrasına ilişkin TÜFE beklentisi de yüzde 22,05 olarak gerçekleşti.

2024 Nisan ayı anketinde katılımcılar, 24 ay sonrasına ilişkin olarak enflasyonun yüzde 52,52 ihtimalle yüzde 21-25,99 aralığında gerçekleşeceğini öngörüyor. 2026’da tek haneli enflasyon iddiasının gerçekleşeceğine güvenilmiyor. Faiz konusunda da bir önceki ankette yüzde 45,82 olan ay sonu faiz beklentisi, nisan anketinde yüzde 51,43’e yükseldi. Bu sonuç, MB’nin faiz artışlarını sürdürmesine dönük beklentiyi yansıtıyor.

Dolar kurunda da benzer yaklaşım söz konusu. Halen 32,5 TL olan dolar kurunun yılsonunda 40,01 TL, 12 ay sonrası için 42,47 TL olacağı öngörülüyor. PİKA anket sonuçları enflasyon ve faizler gibi kurların da artmaya devam edeceği beklentisini sergiliyor.  Makro göstergelerde ortaya çıkan olumsuz beklentilerin bir yansıması da büyüme hızında görülüyor. Artırılan faizler, yükselen kurlar ve enflasyonun artırdığı belirsizliklerin yatırım, üretim ve istihdamı olumsuz etkileyeceği, ekonominin durgunluğa gireceği yaklaşımının ön plana çıktığı nisan anketinde 2024 büyüme hızı beklentisi de yüzde 3,3 ile bir önceki anket dönemiyle aynı düzeyde kaldı. 2025 yılı büyüme hızı beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 3,8 iken, nisan anketinde yüzde 3,7’ye geriledi.

MERKEZ BANKASI’NIN NİSAN AYI PİKA SONUÇLARI gerek piyasa gerek reel sektör gerek finans sektörü profesyonellerinin gerekse önde gelen iktisatçı ve akademisyenlerin bu yılın yanı sıra önümüzdeki yıl ve 24 ay sonrası için ekonomide normalleşme, iyileşme, makro dengelerin yerine oturması konusunda iyimser olmadıklarını, sıkıntıların süreceğini öngördüklerini ortaya koyuyor.

Halkın ucuz et alabilmek amacıyla gün ağarmadan kuyruğa girdiği Et ve Süt Kurumu, et fiyatlarına yüzde 25 zam yaptı. Kıymanın kilosu 279 TL’ye, kuşbaşı etin kilosu 319 TL’ye yükseltildi. Yılbaşından bu yana 1 milyar dolarlık kırmızı et ithal edilirken, dar gelirli geniş kesimlerin ucuz ete erişimi zorlaşıyor!

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Et ve Süt Kurumu (ESK) kırmızı ve beyaz et fiyatlarına yüzde 25 zam yaptı. Yılbaşından bu yana et ithalatına 1 milyar dolar ödeyerek içeride fiyatları aşağı çekmeye çalışan iktidarın bu hamlesine rağmen et fiyatları düşmediği gibi iktidarın kontrolündeki ESK’nın da zam yapması et fiyatlarının kontrolden çıktığını gösteriyor. ESK’nın 18 Nisan’dan itibaren uygulamaya koyduğu zamla en ucuz kıymanın kilosu 229 liradan 279 liraya, bir kilo kuşbaşı et fiyatı 259 liradan 319 liraya yükseldi. Tavuk 74 liraya, pirzola-bonfile vb. et çeşitlerinin kilosu ise 600 liraya kadar tırmandı.

ESK ve özel ticari kuruluşlar üç ayda kırmızı et ithalatına 1 milyar dolar (32 milyar TL) öderken, yabancı besiciye, et üreticisine aktarılan bu kaynakların yerli besiciye destek için kullanılması, tüketicinin nihai et ürünü alımında sübvansiyon için kullanılması hayati önemde olmasına karşılık iktidar bu konuda tüm uyarılara rağmen adım atmamakta ısrarlı. ESK daha önce bu yıl 600 bin baş besilik hayvan ithal edileceğini ilan etmişti. İlk parti besilik canlı sığırlar mayıs sonunda gelecek. Ancak bu besilik sığırlar ithal edildikten sonra bir ay karantinada tutulacak. Sonrasında 3 ay besici tarafından beslendikten sonra kesim ve etin piyasaya sürülmesi mümkün hale gelecek. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanından ithal edilecek canlı kesimlik hayvanların et piyasasına girmeleri en erken 4-5 ayı bulacak. Bu durumda mevcut fahiş et fiyatlarının düşmesi söz konusu olamayacak. Kaldı ki 2010 yılında başlatılan kırmızı et ve canlı hayvan ithalatı için ödenen milyar dolarlara rağmen et konusunda somut ve olumlu bir sonuç ortaya çıkmadı, ülkenin kısıtlı döviz kaynaklarının yurt dışına transfer edilmesine zemin yaratıldı.

Et ve süt üreticisi özel şirketler kâr artışında ilk sıralara yükselirken, AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın Şubat 2024 verilerine göre ette en yüksek enflasyon ve fiyat artışının yaşandığı, en pahalı etin tüketildiği ülke Türkiye. ESK’nın 18 Nisan’da yürürlüğe koyduğu yüzde 25 zam sonrası Avrupa ile Türkiye arasında et fiyatlarındaki makasın daha da açılması söz konusu. Eurostat verileriyle şubatta AB ülkelerinde et fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 3,3 olurken, Türkiye’de yüzde 100,4. Ücretlerin AB ortalamasının çok altında olduğu Türkiye’de tüketiciler eti AB vatandaşlarından neredeyse 30 misli daha pahalıya tüketiyor. TÜİK’in mart ayı enflasyon verilerinde aylık bazda kuzu etinde yüzde 18,58, dana etinde yüzde 14,65, beyaz ette yüzde 12,19 fiyat artışı söz konusu.

Kırmızı ve beyaz etteki aylık fiyat artışı AB’deki yıllık artışın 6-7 kat üzerinde. Buna rağmen iktidar KDV’de yeni düzenleme hazırlıkları yaparken temel gıda maddelerinde KDV’yi indirmek ya da sıfırlamak yerine yeni artışlar hedefliyor. Ette yüzde 10 oranındaki KDV’nin en az 1 yıl sıfırlanması et piyasası normale girene kadar besiciye ve tüketiciye soluk aldıracaktır. İktidarı ESK’nın yaptığı yüzde 25 zammı geri çekmeye, temel gıda ürünlerinde KDV’yi sıfırlamaya çağırıyorum.

İsrail’in İran’ın Şam konsolosluğunu vurmasıyla ortaya çıkan gerilim İran’ın ‘stratejik sabır’ ilkesini terk etmesine yol açtı. İsrail’in ABD ve diğer batılı ülkeleri de yanına çekerek savaşı genişletme ve Gazze soykırımını unutturma planları şimdilik İran ile karşılıklı

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI