CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/26Kasım 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 26-11-2023 15:43:29   Güncelleme: 26-11-2023 15:50:29
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/26Kasım 2023

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 26 Kasım 2023 tarihli raporu şöyle:

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

SICAK GÜNDEM

  1. Sınırların yönetimini Göç İdaresi Başkanlığı’na devreden düzenleme ile adeta paralel bir emniyet ve istihbarat birimi kuruluyor. İngiltere ile yapılan ve ayrıntıları gizlenen anlaşma, hayata geçiriliyor!
  2. Sosyal medya fenomenlerinin peşine düşen MASAK, kaynağı belirsiz on milyarlarca doları kaynağı belirsiz şekilde ülkeye getirenlerin kim olduğunu, bu milyar dolarların arkasında kimlerin olduğunu göz ardı edemez!

İÇ POLİTİKA

  1. Cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50 artı 1 oy şartını tartışmaya açan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ittifak ortaklarından gelen tepkiler üzerine sessizliğe büründü!
  2. İçişleri Bakanının suç örgütlerine yönelik operasyonlarla kamuoyunda yarattığı pozitif algının aksine, halef-selef bakanların muhalefete mensup belediyelere karşı tavırlarında siyasi zihniyetin değişmediği görülüyor!

EKONOMİ

  1. Yabancı şirketler Türkiye’yi terk ediyor, yatırımlarını iptal ediyor! Belirsizlik ve siyasi kayırmacılık yerli-yabancı sermayeyi kaçırıyor!
  2. Merkezi Yönetim Borç Stoku toplamı ekim sonunda 6 trilyon 276 milyar TL’ye ulaşarak, rekor seviyesine ulaştı. Döviz cinsi borçların payı yüzde 65’e yükseldi!
  3. Yerel Seçim sonrası geniş toplumsal kesimleri; yüklü faiz artışları, zamlar, vergiler, zirveye çıkan enflasyon, düşük maaş artışları, kitlesel yoksullaşma, kapanan işyerleri ve artan işsizlikle zorlu ve acımasız bir kemer sıkma dönemi bekliyor!

TARIM

  1. İspanya ile İtalya’da kuraklıkla gelen zeytinyağı üretimi düşüşü, Türk zeytinyağına talebi artırdı. Litresi 400-600 TL’ye varan zeytinyağını tüketmek, geniş kesimler için hayal oldu!

DIŞ POLİTİKA

  1. Gazze’deki 4 günlük ateşkes anlaşmasında ABD, AB, İsrail ve Hamas liderleri de dahil tüm taraflar, Katar ve Mısır’a teşekkür etti. Şahsi tercih ve ilişkileri, devlet ve ülkenin önüne geçiren iktidarın dış politikadaki yaklaşımı bir kez daha çöktü!
  2. Batılı ülkelerin Ukrayna’yı yük olarak görmeye başladıklarını içeren açıklamalar savaşın sonuna yaklaşıldığını, ateşkes ve pazarlık müzakerelerinin başlayacağını işaret ediyor. Zelenskiy yönetiminin devamı konusunda tereddütler artıyor!

Göç İdaresi Başkanlığı’nı (GİB) sınır yönetiminde yetkilendiren kararla adeta paralel bir Emniyet ve istihbarat birimi kuruluyor. TSK ve Emniyet’in sınır muhafaza görevine GİB’i ortak eden düzenleme, İngiltere ile yapılan ve ayrıntıları gizlenen anlaşmanın hayata geçirildiğini gösteriyor!

Yeni yönetim sistemine geçiş sonrası yayınlanarak yürürlüğe konulan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında 4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nde geçen hafta dikkatlerden kaçan çok kritik bir değişiklik yapıldı. Düzenlemede İçişleri Bakanlığı bünyesindeki GİB’in görev ve yetki alanları yeniden düzenlenerek sınır yönetimi görevi Göç İdaresi Başkanlığı’na (GİB) veriliyor. Geçtiğimiz ağustos ayında İngiltere ile Türkiye arasında yürütülen gizli müzakerelerle, insan kaçakçılığı ve kaçak göçle ortaklaşa mücadele, sınır kontrolleri konusunda bir anlaşma imzalandığı eski İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın sosyal medya hesabından yaptığı kısa paylaşımla açığa çıkmıştı. İngiliz medyasına yansıyan ‘gizli göç anlaşması’ konusunda iktidar uzun süre sessiz kaldı. Sonrasında sadece İngiltere’yle kaçak göç ve insan kaçakçılığıyla mücadele için mutabakata varıldığı açıklandı.  İngiliz medyasının önde gelen yayın organları, anlaşma kapsamında sınır kontrolleri ve sınır yönetimi için İngiliz hükümetinden destek alınacağını, İngiliz uzmanların Türkiye’de sınır bölgelerinde görevlendirileceğini, Emniyet Genel Müdürlüğü Bünyesinde İngiliz güvenlik, istihbarat ve sınır kontrolü birimleriyle ortak operasyon merkezi kurulacağını ayrıntılarıyla gündeme getirdi.  

Türk sınır güvenlik ve insan kaçakçılığıyla mücadele personelinin eğitilmesi, kaçak göçü engellemesi için Türkiye’ye 3 milyon sterlin hibe verilmesi Türk kamuoyu ve TBMM’den gizlenen anlaşma kapsamındaydı. Bu anlaşma hâlâ onay için TBMM’ye getirilmedi. Ancak 21 Kasım’da yayınlanan 155 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla değiştirilen teşkilat kararnamesinde GİB’e çok kapsamlı yeni görevler veriliyor. GİB, ‘Entegre sınır yönetimiyle ilgili iş ve işlemleri yürütmek, sınır yönetimi alanında ulusal ve uluslararası kurumlarla iş birliği ve koordinasyonu sağlamak’ şeklinde geniş ve ucu açık ifadelerle yetkilendiriliyor.  

Sınır kontrollerini yürütmek üzere GİB bünyesinde ‘Sınır Yönetimi Genel Müdürlüğü’ kuruluyor. Bu birim sınır yönetimi ve güvenliğine yönelik yatırım ve projeleri, sınır yönetimi kapsamında ‘ortak risk stratejisi ve ortak risk analizi’ faaliyetlerini yürütecek. Bu ‘ortak’ strateji ve analizlerin kimlerle ‘ortaklaşa’ yapılacağı düzenlemede yer almıyor. Sınır Yönetimi Genel Müdürlüğü, ‘Sınır aşan suçlar alanında istihbarat, operasyon çalışmaları yapmakla’ da görevli. Yetkileri genişletilen GİB’in görev alanına giren konularla ilgili olarak İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kullanımındaki her türlü taşınır, taşınmaz, taşıt, araç, gereç, bilgi sistemleri de GİB’e devredilecek.

Kaçak göç, mülteci akını, insan kaçakçılığıyla mücadele iktidarın 2011’den bu yana uyguladığı yanlış politikalarla ülkemiz açısından hayati ö nem kazandı. Süreç ulusal güvenlik sörünü olma yolunda hızla ilerliyor. Çöz m, başka ülkelerle sınır güvenliği için para karşılığı gizli anlaşmalar, pazarlıklar yapmak değil. Ulusal sınır güvenliğini yabancılarla ortaklaşa sağlamak düşünülemez.

Son 10 günde kırmızı bültenle aranan uluslararası uyuşturucu kartel liderleri peş peşe İstanbul’da yakalandı. Çoğu gayrimenkul alıp T.C. vatandaşı olmuş. Bu baronlara yıllarca kim göz yumdu? Sadece geçen yıl 26 milyar dolar fazla veren Merkez Bankası’na kaynağı belirsiz döviz girişi yapanlar araştırılmalıdır!

İçişleri Bakanı değiştiğinden bu yana yıllardır ‘herkesin bildiği sır’ olan uyuşturucu, sanal bahis, insan kaçakçılığı organizasyonlarına, kartellere, baronlara operasyonlar yapılıyor. Sadece son 10 günde; Türk, Hırvat, Sırp, Arnavut, İsveç, Belçika, Meksika, Kolombiya, Avustralya merkezli küresel uyuşturucu kartellerinin tüm dünyada kırmızı bültenle aranan liderleri, İstanbul’da lüks rezidanslarda, villalarda ele geçirildi. Dünyada suç oranı en düşük İsveç’teki mafyanın lideri bile İstanbul’da çıktı. Dikkat çeken ayrıntı; bu kişilerin yıllardır Türkiye’de her türlü faaliyeti rahatça sürdürmesi. Çoğunun 250 bin dolara gayrimenkul alıp T.C. vatandaşı olarak iade ve yakalama taleplerine karşı ‘dokunulmazlık’ kazanması. Lüks villalardan rahatça örgütlerini yönetmeleri.  

  • İ çişleri Bakanlığının bu operasyonlarla ülkeyi bir bataklığa dönüştü renlerden arındırma mücadelesi makul ve her türlü desteği hak ediyor.

Ancak yıllardır servet affı yasalarıyla kara para ve suç gelirlerine kapılar açıldı. Vatandaşlık satışıyla ülke suç örgütü liderlerinin, kaçak göçmenlerin ikametgahı oldu. 21 yıldır iktidar aynı. İçişleri Bakanını, emniyet müdürlerini, yargı mensuplarını, MİT Başkanını atayan aynı kişi. İçişleri Bakanı 5 ay önce değişti, operasyonlar başladı. Vatandaşlık almak için suç işlememiş olmak, istihbarat ve güvenlik soruşturması, vatandaşı olduğu ülkeden bilgi istenmesi yasa emri. O zaman bu kişilerin faaliyetine yıllardır kimler göz yumdu? 21 yıldır ülkeyi aynı kişi yönettiği halde Türkiye nasıl bu hale nasıl geldi, getirildi? Kara para ve suç gelirlerinin aklanmasından dolayı Gri Liste’ye alınan Türkiye’yi yöneten iktidar; bu suçların üstüne gidilmesi, siyasi-bürokratik nüfuz ticaretinin önlenmesi, kripto para borsalarının yasal çerçeveye alınması çağrılarını neden yıllardır duymazlıktan geldi. Bu kişilere ikamet izni, vatandaşlık verilmesini, yargıda serbest kalmalarını sağlayan siyasi ve bürokratik destek ayaklarının var olduğu ortada.  

Bu kararları bir memur kendi başına veremez.

Merkez Bankası’nın (MB) ödemeler dengesi bilançosunda sadece 2022 sonundaki kaynağı belirsiz döviz girişi (Net Hata ve Noksan-NHN) kalemindeki fazla 26 milyar dolar! Önceki yıllarda da bu kalemde kaynağı belirsiz döviz girişi rekorları kırıldı. Cüzi rakamlar olsa bilanço ve hesap hatası denilip düzeltilebilir, geçiştirilebilir. Cari açık 49 milyar dolar iken bunun yarısından fazla kaynağı belirsiz döviz girişinin olması geçiştirilemez. 

Bu kaleme giren ve çıkan milyar dolarların izi MB ve Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) iş birliği ile sürülmek zorunda. Güzellik salonlarında birkaç yüz milyon TL aklayan sosyal medya fenomenlerinin peşine düşen MASAK, kaynağı belirsiz ön milyarlarca doları kaynağı belirsiz şekilde ülkeye getirenlerin kim olduğunu, bu milyar dolarların arkasında kimlerin olduğunu göz ardı edemez!

Cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50 artı 1 oy şartını tartışmaya açan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ittifak ortaklarından gelen tepkiler üzerine sessizliğe büründü. Pazarlıkların ve mücadelenin kamuoyu önünden perde arkasına kaydığı anlaşılıyor. Son dönemde gerçekleşen bazı operasyonlar, iktidarın ittifak ortaklarından rahatsızlığının arttığını gösteriyor!

MHP ve BBP liderleri yeni yönetim sisteminin vazgeçilmez kuralının yüzde 50 artı 1 oy şartı olduğunu belirterek bundan geri adım atılmasının meşruiyet tartışması başlatacağını savundular. MHP Lideri ‘belediye başkanı, muhtar, milletvekili seçmiyoruz, Cumhurbaşkanı seçiyoruz’ ifadesiyle tartışmalara kapıyı kapattı.  

Cumhurbaşkanı (CB) muhalefeti altılı masa kurmakla eleştirse de kendisi 14 Mayıs seçiminin ilk turuna 6 partili, ikinci turuna 7’li ittifak ile katılmak zorunda kaldı. Yüzde 35’e gerileyen oy oranıyla ittifaklara mecburiyet, anlaşıldığı kadarıyla yüzde 36 oyla yıllarca tek başına iktidar olan Cumhurbaşkanını parlamenter sistemden vazgeçtiğine pişman etmiş.  

Yüzde 50 artı 1’e ulaşmak için 6 yıldan bu yana ittifak yaptığı ortağı, siyasi sorumluluk üstlenmeksizin devletin önemli birimlerinde ve tüm kademelerinde etkinliğe sahip oldu. İktidarın eşit ortağı gibi kendisini konumlandırdı. Son dönemde yargı ve emniyette yaşanan süreçler bu güç mücadelesinin giderek Cumhurbaşkanını ve partisini rahatsız ettiğini, içeride ve dışarıda köşeye sıkıştırdığını sergiliyor.

Mafya     ve     suç     örgütlerine     yönelik     operasyonlarda     İçişleri     Bakanının     elinin Cumhurbaşkanınca serbest bırakılması ve ittifak ortağınca desteklenen eski İçişleri Bakanın emniyetteki kadrolarının tasfiye edilmesi, ülkücü öğretim üyesi Sinan Ateş’e yönelik siyasi suikast davasında neredeyse bir yıl aradan sonra yoğun gözaltı ve tutuklamaların başlaması iktidar ittifakındaki güç mücadelesinin göstergesi.

İnfaz yasalarıyla serbest kalan eski mafyacıların cezaevinden çıkınca teşekkür için ilk ziyaret adreslerinin Cumhur İttifakı ortağı olması, siyasi hesaplaşmalar, suikastlar, mafyalar arasında iktidarı köşeye sıkıştırdı. Çıkış arar hale getirdi. Gri Liste’den çıkabilmek için Kripto Para ve Varlıklara yönelik yasa düzenlemesinin yakında TBMM’ye getirileceğini Hazine ve Maliye Bakanı açıkladı. Türkiye’yi ‘kara para cenneti’ yaftasından ve Gri Liste’den çıkartmayı öngören düzenlemenin mafya ve suç organizasyonlarını rahatsız etmesi kaçınılmaz. İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısının yargıda rüşvet ve yolsuzluk ağını ihbar etmesiyle başlatılan soruşturmada bazı hakimlerin görevden uzaklaştırılması, MHP Lideri AYM’nin lağvedilmesini isterken Yargıtay’ın AYM kararlarını tanımadığını ilan etmesi, ittifak içi güç mücadelesinin yargıya da sıçradığının göstergesi.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini ittifak ortağına mahkûm eden bu tablodan kurtulmak istiyor. Yakın dönemde bu kurtuluş arayışının, TBMM’de yalnızca yüzde 50 artı 1 ve baş örtüsü  içerikli mini anayasa değişikliği için yeni müttefik arayışına dönüştü günü  görebiliriz. Bu sürecin devamında ise bir erken seçim tartışması başlatılabilir.

İçişleri Bakanının suç örgütlerine yönelik operasyonlarla kamuoyunda yarattığı pozitif algının aksine, muhalefet belediye başkanlarına siyasi soruşturmalarla aynı siyasi zihniyeti sürdürüyor. Halef-selef bakanların muhalefete karşı tavırlarında değişiklik olmadığı görülüyor!

İçişleri Bakanlığındaki görev değişikliği sonrası suç örgütlerine yönelik başlatılan operasyonlar, göreve gelen yeni Bakan Ali Yerlikaya hakkında olumlu bir algının yaratılmasına zemin hazırladı. Muhtemelen Cumhurbaşkanı tarafından kendisine verilen talimat ve çizilen sınırlar içinde hareket eden yeni Bakan, iktidar üzerine düşen olumsuz algıların temizlenmesi görevini de üstlenmiş durumda.  

Gerçekte acı olan, bir bakanın anayasa ve yasalarla verilen görevi yaptığı için övgü alması. Oysa bir hukuk devletinde yasayla verilen görev ve sorumluluğunu yerine getirmek, yasa dışı işlerin üzerine gitmek taşıdığı unvanın gereği. Öncesinde yasa ve hukuk tanımazlık normalleştirildiği için şimdi olması gerekenler, olağanüstü gibi algılanıyor.  

Ancak muhalefete, muhalefete mensup belediye başkanlarına yönelik icraatları, bu görüntülerin ‘sanal’ olduğunu, siyasi zihniyetin değişmediğini gösteriyor. İstanbul Valiliği döneminde önceki İçişleri Bakanının talimatıyla her türlü demokratik eylemi polis müdahaleleriyle engelleyen Bakan Yerlikaya, şimdi de kendisi valilere benzer talimatlar vererek ‘25 Kasım Kadına Şiddetin Önlenmesi Günü’nde Taksim meydanını kapattırdı. Taksim’e çıkan tüm metro ve otobüs seferleri yasaklandı. Bu uluslararası günde kadın cinayetlerini, tacizi, şiddeti protesto etmek, sesini duyurmak isteyen kadınlar engellendi.

Aynı şekilde yaklaşan yerel seçimler öncesinde muhalefete mensup belediye başkanlarına son anda peş peşe soruşturmalar açılması, Mülkiye Müfettişlerinin görevlendirilmesi, dava açılarak siyaset yasağına hukuki zemin hazırlanmaya çalışılması da yaratılmak istenen algının aksine siyasi zihniyette bir farklılık olmadığını apaçık gösteriyor. Önceki bakan, İBB’de teröristlerin işe alındığı iddiasıyla soruşturma açtırdı, sonuç çıkmadı. İhaleleri soruşturdu, sonuç çıkmadı. Sonunda hakaret davasıyla mahkeme yargıcı değiştirilerek İBB Başkanına yargıdan siyaset yasağı kararı çıkarttı. Süreç devam ediyor. İBB’de AKP döneminde yapılan yolsuzluk, rüşvet, ihale ve imar yolsuzlukları vb. tespitleri, belgeleri ortaya koyan, milyarlarca liralık kamu zararını ortaya çıkartan 20’den fazla müfettiş incelemesi ve rapor dosyaları 2019’dan bu yana 4,5 yıldır eski bakan tarafından yargıya intikal ettirilmeden rafta tutuldu.  

✓ Göreve gelen yeni Bakan, AKP dönemi İ BB yolsuzluklarının üzerine gitme konusunda, önceki bakanla aynı tavrı sürdürüyor. 

Tüm bunlar İ çişleri Bakanı Yerlikaya’nın da kendisinden önceki bakanın misyonuyla paralel şekilde yerel seçime doğru muhalefet belediyeleri ve başkanların ü zerine gitmesini istendiğini ortaya koyuyor. Suç örgütü  operasyonlarıyla kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan pozitif algının gerçekte 21 yıldır değişmeyen AKP’nin siyasi zihniyetini perdeleme aracı olarak kullanıldığını gösteriyor!

Ekonomide ‘faziletli döneme’ geçildiği, yabancı yatırımların artacağı söyleminin aksine dev yabancı şirketler Türkiye’yi terk ediyor, yatırımlarını iptal ediyor. 111 yıldır Türkiye’de akaryakıt üretimi-dağıtımı yapan British Petroleum (BP), Türkiye’den çıkış kararı aldı!

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, seçimden bu yana 6 aydır yurt dışı temaslarından dış kaynak ve yatırım gelmeyince iktidarın umut kapısı yine yerli şirketlerin yurt dışı döviz kazançları oldu. Kur Korumalı Mevduat (KKM), yastık altındaki altın ve dövizi ekonomiye katma, servet affı vb. formüllerin hiç birisi tutmadı. Döviz ihtiyacına, cari açığa çözüm olamadı. 50 milyar dolar vaat eden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) para yatırım-kredi yerine Türkiye-BAE ilişkilerinin 50’nci yılı için 50 bin fidan bağışında bulundu.

Cumhurbaşkanı (CB) artık TL’nin değerlenmesi süreciyle, ekonominin ‘faziletli’ bir döneme geçiş aşamasına girdiğini, yabancı sermaye ve yatırımların hızlanacağını söylerken aksine Türkiye’de faaliyet gösteren dev yabancı şirketler Türkiye’den ayrılıyor ya da yatırımını iptal ediyor. 111 yıldır Türkiye’de akaryakıt üretimi-dağıtımı yapan British Petroleum (BP), Türkiye’den çıkış kararı aldı ve 770 akaryakıt istasyonunu Petrol Ofisi’ne sattı. BP’yi devralan Petrol Ofisi özelleştirildiği için artık yerli-milli değil. Sahibi Hollanda merkezli akaryakıt devi Vitol. Alman Wolksvagen’in Manisa’daki 4 milyar euroluk (120 milyar TL) yatırım iptali ardından ABD’li Ford, Kocaeli’ndeki 1,2 milyar dolarlık (34 milyar TL) yatırımı iptal etti.  

  • CB Erdoğan’ın elektrikli otomobil yatırımı için davet ettiği Elon Musk’ın şirketi Tesla, yeni yatırımı için Hindistan’ı tercih etti.
  • 24 yıldır Gebze’de üretim yapan Japon otomobil devi Honda fabrikasını kapattı. Mazda, Türkiye’den çekildiğini duyurdu.

İktidarın yabancı kaynak girişi, doğrudan yabancı yatırım beklentileri gerçekleşmediği gibi var olan da gidiyor. Bakan Şimşek, yerel seçim sonrası yabancı fon akışının hızlanacağını öne sürüyor. Bir yandan da ‘yapısal reform’ adı altında yurt dışında faaliyeti olan Türk şirketleri ve şahıslar için kazançlarını döviz olarak ülkeye getirmeleri halinde kazanç ve vergi muafiyeti tanıyacaklarını açıkladı. İhracatçı-tedarikçi şirketler yurt dışındaki dövizini ülkeye getirirse yüzde 5 daha düşük kurumlar vergisi ödeyecek. Halen yurt dışına hizmet olarak sunulan mimarlık, mühendislik, müşavirlik, yazılım, tasarım, veri işleme, çağrı hizmetleri, eğitim ve sağlık faaliyetlerinden elde edilen gelirlere sağlanan yüzde 50 kazanç istisnası, kazancın tamamının Türkiye'ye getirilmesi şartıyla yüzde 80'e çıkarılacak.

İktidar, yabancı yatırıma ve sermayeye güven veremediği gibi yerli yatırımcıya da kazancını ülkeye getirmesi için vergisini düşürmeyi, karının yüzde 80’ini muaf tutmayı vaat etmek zorunda kalıyor. Polonya, Macaristan, Karadağ , Sırbistan hatta Bulgaristan Türk yatırımcılar tarafından daha istikrarlı ve güvenilir bulunduğu için yerli yatırım sermayesi bu ülkelere akıyor. Belirsizlik ve siyasi kayırmacılık yerli-yabancı sermayeyi kaçırıyor!

Merkezi Yönetim Borç Stoku toplamı ekim sonu itibarıyla 6 trilyon 276 milyar TL’ye ulaşarak Cumhuriyetin 100. Yılında bugüne kadarki tüm zamanların rekor düzeyine yükseldi. Borç stoku 10 ayda geçen yıla göre yüzde 55,6 büyüme gösterdi. Döviz cinsi borçların payı yüzde 65’e ulaştı!

Merkezi Yönetim Borç Stoku ocak-ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla oransal olarak yüzde 55,6, parasal tutar olarak ise 2 trilyon 242 milyar TL arttı.  Borç stokunda yılbaşından bu yana gerçekleşen 2,2 trilyon liralık artışın 1,5 trilyon liralık kısmı sadece seçimden bu yana geçen beş ayda, yeni ekonomi yönetimi tarafından gerçekleştirildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara bakıldığında ocak ekim döneminde iç borç stoku 1 trilyon 65 milyar TL, dış borç stokunun TL karşılığı ise 1 trilyon 181 milyar TL artış gösterdi. Böylece toplam borç stokundaki iç borçların tutarı 2 trilyon 967 milyar liraya, dış borçların TL karşılığı da 3 trilyon 310 milyar liraya yükseldi. Bu arada 2,9 trilyon liraya tırmanan iç borçların 747 milyar liralık bölümü içeride döviz cinsinden ihraç edilen hazine kağıtlarından oluşuyor.

Dolayısıyla toplam borç stoku içerisinde döviz cinsi borç stoku toplamı ekim sonu itibarıyla 4 trilyon 57 milyar TL’ye ulaşırken, döviz cinsi borçların merkezi yönetim toplam borç stokundaki payı yüzde 65’e yükseldi. Bu da toplam borç stokunun her 100 lirasının 65 TL’sinin döviz cinsi borç olduğunu gösteriyor. Toplam hazine borcunun üçte ikisinin döviz cinsinden veya dövize endeksli olması, kur artışlarından kaynaklı olarak toplam borç stokunun durduğu yerde yükselmesi, hazineye döviz cinsinden borç verenlerin TL karşılığı alacaklarının her gün her saat artması, borç yükünün ağırlaşması anlamına geliyor.  

Merkezi yönetim borcunda ocak ayından bu yana 10 aydaki 2,2 trilyon TL’lik artışın 702 milyar lirası ocak-mayıs dönemi ilk beş ayda gerçekleşirken, 1 trilyon 546 milyar liralık kısmı ise 14-28 Mayıs seçimleri sonrası haziran-ekim döneminde gerçekleşmiş. Seçim sonrası göreve başlayan yeni kabine ve ekonomi yönetiminin beş ayda yaptığı borçlanma yılın ilk beş ayındaki borçlanmanın iki katına ulaşmış. İlk beş ayda 320 milyar TL artan dış borçların TL karşılığı, seçim sonrası kurlardaki yükselişin hızlanmasıyla 1 trilyon 95 milyar lira birden yükselmiş. Dış borçların TL karşılığındaki seçim sonrası beş ayda yaşanan artış, seçim öncesi ilk beş aydaki artışın üç mislinden fazla olmuş. 10 yıl önce borç stokunun üçte biri döviz cinsi, üçte ikisi TL iken, dövize endeksli iç borç yoktu. Şimdi tablo vahim şekilde tersine dönmüş! Borç stokunun üçte biri TL, üçte ikisi döviz cinsi. Risk primi (CDS) yükselince içeride döviz ve TÜFE’ye endeksli iç borçlanmaya hız verildi.

Temmuzda çıkartılan ek bütçeye rağmen seçim sonrası beş aydaki borçlanmanın ilk beş ayın iki katını aşması, kuralsızlık ve keyfiliğin bir başka boyutu. Ek bütçe ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verilen 2 trilyon TL ek borçlanma yetkisinin kullanılmasıyla borç stoklunda yeni rekorlar kırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Yerel seçime doğru ilk üç ayda yine şeffaf olmayan harcamalarla seçim ekonomisine geçileceğinin sinyalleri iktidar sözcülerinin ve kabine ü yelerinin söylemlerine yansımaktadır.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, politika faizini yüzde 40’a yükseltti. Toplantı sonrası parasal sıkılaştırma ve faiz artışı sürecinin sonuna yaklaşıldığının ve yavaşlayacağının vurgulanması, reeskont ve kredi kartı faizlerinin aralıkta aynı kalacağının açıklanması ‘yerel seçim öncesi’ dikkat çekici bir mesaj!

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (MB-PPK) kasım toplantısında piyasalardaki 2,5 puan artış beklentisinin aksine 5 puan artışa giderek politika faizini yüzde 40’a yükseltti. Muhtemelen aralık toplantısında da 2,5 veya 5 puanlık bir artış yapıldıktan sonra yerel seçime kadar ocak-mart döneminde faiz artışına ara verilecek. 2024 Nisan toplantısında faiz artışının devam edeceği söylenebilir. 

Halen yüzde 60’ın üzerindeki enflasyona rağmen yüzde 40’a yükseltilen politika faizi 20 puandan fazla ekside. Yılsonunda MB ve OVP enflasyon hedefinin en az yüzde 65 olduğu anımsandığında aralıkta 5 puan artış yapılsa bile yüzde 45 oranındaki politika faizi yine 20 puan negatif olacak. Hazine ve Maliye Bakanı’nın temmuz, ağustos, eylül aylarında İstanbul, Londra, New York’ta ‘özel’ toplantılar yaptığı JP Morgan, Morgan Stanley, Goldman Sachs vb. uluslararası finans kurumları, 2023’ün yüzde 40-45 politika faiziyle tamamlanacağını çok önceden müşterilerine ve yatırımcılarına iletmişlerdi. IMF’nin tavsiyesi faizin daha radikal biçimde artırılması, bu olmadığı takdirde yılsonunda en az yüzde 40-45 faiz oranına ulaşılması yönündeydi. MB ve ekonomi yönetimi uluslararası bankerlerin ve IMF’nin bu telkinlerine uygun adımlar attı. Uluslararası yatırımcılar açısından bu faiz oranlarının cazip sayılmadığı, Cumhurbaşkanının faiz tavrı açısından ‘kötünün iyisi’ olduğu bilindiği için hâlâ yabancı sermaye beklemeyi tercih ediyor. İktidarın tutumunun ne olacağı ve mevcut ekonomi yönetiminin göreve devam edip etmeyeceği yanıtı beklenen en önemli soru olmaya devam ediyor.

TL’nin gerçekten değerlenmesi, kurların gerilemesi hedefleniyorsa enflasyonun üzerinde pozitif faize geçilmesi kaçınılmaz koşul. 2024’ün Mayıs-Haziran aylarında enflasyonun yüzde 75 ile pik noktasına çıkacağı MB’nin açıkladığı son enflasyon raporunda yer aldı. O yüzden yerel seçim öncesi faiz artışına üç aylık aranın ardından, nisanda tek seferde yüklü bir faiz artışına gidilmesi, mayısta da benzer bir karar alınması yüksek olasılık.  

PPK toplantısı karar metninde parasal sıkılaştırma ve faiz artışlarında hızın yavaşlayacağı, adımların kısa bir zaman diliminde tamamlanacağının vurgulanması, Cumhurbaşkanının MB’ye tanıdığı faiz artışına izin süresinin aralık toplantısıyla dolacağını gösteriyor. Son toplantıda yapılan faiz artışının ihracatçılara, KOBİ’lere yönelik reeskont kredisi faizleriyle, kredi kartı faizlerine yansıtılmayacağı, aralık ayında da kasımda uygulanan faizin sabit kalacağının açıklanması, seçim öncesi bir başka gevşeme adımı.  

Yerel Seçim sonrası geniş toplumsal kesimleri; yüklü  faiz artışları, zamlar, vergiler, zirveye çıkan enflasyon, enflasyondan düşük maaş artışları, kitlesel yoksullaşma, kapanan işyerleri ve artan işsizlikle zorlu ve acımasız bir kemer sıkma dönemi bekliyor!

İspanya ile İtalya’da kuraklıkla gelen zeytinyağı üretimi düşüşü, Türk zeytinyağına talebi artırdı. Temmuzda dökme zeytinyağına getirilen ihracat yasağına rağmen, kutu ambalajlı ihracat yasak olmayınca ihracat 150 bin tona, iç fiyatlar erişilmez düzeye çıktı. Litresi 400-600 TL’ye varan zeytinyağını tüketmek, geniş kesimler için hayal oldu!

Madenlere ve yapılaşmaya feda edilen zeytinliklere rağmen Türkiye, zeytin ve zeytinyağı üretiminde dünyada önemli bir paya sahip. En büyük üretici ve ihracatçılar İspanya ve İtalya’daki kuraklık, üretim düşüşü ve küresel zeytinyağı açığı Türk zeytinyağına talebi büyüttü. Daha önce Ayçiçek yağındaki darboğazla yükselen fiyatlara benzer bir süreç şimdi zeytinyağında yaşanıyor. İspanya ve İtalya’dan doğan açıktan dolayı Türkiye’ye olan talep artarken, temmuzda dökme zeytinyağı ihracatına yasak getirilmişti. Kutu ve ambalajlı zeytinyağı ihracatının yasak olmamasıyla iç piyasada zeytinyağı fiyatı olağanüstü yükseldi.  

Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği verilerine göre, her yılın kasım başıyla ertesi yılın ekim sonunu kapsayan zeytinyağı sezonunda 2021-2022 dönemi ihracatı 58 bin 271 ton olan ihracat, 2022-2023 sezonunda yüzde 160’a varan artışla 150 bin tonun üzerine çıktı. 2022-2023 sezonunda zeytinyağının litresi ortalama 4,81 dolardan (135 TL) ihraç edildi. İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus ise ekimde litre başına 7,90-8,50 dolardan zeytinyağı ihraç etti. Zeytin ve Zeytinyağı Üretici Kooperatifleri Birliği TARİŞ, 2022’de 81 TL olan zeytinyağı litre alım fiyatını, 2023 sezonu için 295 TL (Güncel kurdan 10,12 dolar) olarak duyurdu. TARİŞ zeytinyağını 295 liraya alırken, içeride ve dışarıdakinin yarı fiyatına zeytinyağı ihracı üreticiyi ve tüketiciyi mağdur etmektir.

Girdi maliyetlerindeki, enflasyondaki ve zeytin toplamada en önemli maliyetlerden birisi olan işçilikteki artışlar nedeniyle zor durumdaki üreticinin ürünü, ihracatçı-tüccar tarafından ucuza kapatılarak ihraç ediliyor. Şu anda raflarda yer alan 2022-2023 sezonu zeytinyağının litresi 400-600 TL arasında. Beş litrelik teneke ambalajlı veya pet şişe zeytinyağı yaklaşık 2000 TL’den satılıyor. Temmuzda dökme zeytinyağına ihracat yasağı geldiğinde zeytinyağının litresi 185 TL idi. Şimdi zeytinyağı üretici birliği kooperatifi TARİŞ’in üreticiden alım fiyatı 295 TL. Üreticinin olağanüstü artan maliyetleri, İspanya ve İtalya’dan doğan ürün açığı nedeniyle yerli ürüne yönelik artan dış talep, zeytinyağı fiyatlarını daha yukarılara çekecek.  

✓ Maddi sıkıntılardan dolayı ürününü  erkenden elden çıkartan üretici de zeytinyağını satın alamayan milyonlarca tüketici de bu tablonun kaybedenleri konumunda!

İktidarın bu tabloya seyirci kalmasını fırsat bilen bir kesim, zeytinyağının 5 litresini 400-500 TL’den online marketler ve internet ü zerinden satışa çıkartıyor. Adı sanı duyulmamış yapay ve katkılı sahte zeytinyağlarıyla büyük bir vurgun peşinde. Üreticiyi, tüketiciyi korumakla yükümlü  iktidar, etiket denetimleriyle ceza kesmekle övüneceğine, halk sağlığını tehdit eden bu sahte zeytinyağı vurgununa müdahale etmek zorundadır. 

Halkın sağlıklı gıdaya erişimini sağlamak iktidarın kaçınamayacağı bir görevdir.

Hamas-İsrail arasında Gazze’deki 4 günlük ateşkes anlaşmasında ABD, AB, İsrail ve Hamas liderleri de dahil tüm taraflar Katar ve Mısır’a teşekkür etti. Sıradanlaşan U dönüşleriyle ciddiye alınmayan ve diplomaside güven sorununu aşamayan iktidar, yine dış politikayı iç politikaya malzeme yapmanın sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı!

7 Ekim’de başlayan Gazze savaşında, 4 günlük insani ara ve ateşkes mutabakatı 23 Kasım’dan itibaren devreye girdi. İsrail ordusunun harabeye çevirdiği Gazze’de 1,5 milyon Filistinli evlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Çatışmalarda çoğu sivil, kadın ve çocuk olmak üzere 15 binden fazla Filistinli, 1200 İsrailli yaşamını yitirdi.  

Her iki taraf da varılan ateşkesin savaşı ve karşılıklı düşmanlığı bitirmediğini karşı tarafla savaşın ve mücadelenin devam edeceğini açıkladı. Anlaşmayla Hamas ilk aşamada kadın ve çocuklardan oluşan 50 İsrailli rehineyi İsrail de 150 kadın ve çocuk Filistinliyi Kızılhaç aracılığıyla serbest bıraktı. Hamas lideri İsmail Haniye, İsrail ile Katar aracılığıyla görüştüklerini Mısır’ın da devrede olduğunu ve anlaşmaya çok yaklaştıklarını ifade etmişti. Katar ve Mısır Dışişleri Bakanlıklarının diplomatları yanında ABD, Mısır, İsrail istihbarat örgütlerinin başkanları da sıkça bir araya gelerek müzakere sürecinde görev aldılar. 4 günlük geçici ateşkesin imzalanmasından sonra ABD Başkanı Biden, Hamas lideri Haniye ve İsrail Başbakanı Netanyahu, Katar ve Mısır’a teşekkür mesajı yayınladılar.  

Hamas-İsrail savaşının başından itibaren sürece müdahil olmaya çalışan, kalıcı ateşkes ve garantörlük çağrılarında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ise hem müzakere masasının hem diplomasi sürecinin hem de rehinelerin takası ve 4 günlük ateşkes anlaşmasının dışında kaldı. Başlangıçta her iki tarafa da eşit mesafede durduğunu ve itidal tavsiye ettiğini açıklayan Cumhurbaşkanının bu tavrı olumlu ve yapıcı olarak değerlendirilmişti. Sonrasında ittifak ortakları HÜDAPAR ve YRP Hamas’a destek açıklamaları, mitingler, İsrail temsilciliklerine protestolarla devreye girince büyük ihtimalle içeriye dönük taban ve oy kaybı ihtimaline karşı siyasi hesaplarla itidal tavrı, taraflara eşit duruş yaklaşımı terk edildi. Baştan itibaren Hamas’ın yanında yer alan İran’la aynı safa geçen iktidar, Hamas’a açık desteğini tüm dünyaya ilan etti. İktidar, bu aşamadan itibaren Hamas’ın hamisi, Cumhurbaşkanı da Hamas’ın vekili gibi bir tutum ve söylemi benimsedi. Doğrudan sorunun tarafı haline gelince iki tarafla da diyalog, taraflar arasında arabuluculuk, müzakere, diplomasi olanağını, Gazze’ye ve Filistinlilere daha fazla yardımcı olma şansını yok etti. ABD-İsrail-Hamas diyalogu Mısır ve Katar’la yürütüldü. Tüm dünya bu iki ülkeyi övdü, saygı duydu.  

Bölgede siyasi ve tarihi varlığı ağırlığı Türkiye ile kıyaslanamayacak Katar, ABDTaliban, ABD-İran müzakerelerinde ve şimdi de Mısır’la birlikte İsrail-Hamas ateşkesinde yolu açan ülke öldü. İsrail ile defalarca savaşan Mısır bile diyalog ve diplomasiden kopmadı. İran ile Suudi Arabistan’ı bölgenin büyü k devleti Türkiye değil, Çin diplomasisi barıştırdı. Şahsi tercih ve ilişkileri, devlet ve ülkenin önüne geçiren iktidarın dış politikadaki yaklaşımı bir kez daha çöktü!

Rusya Devlet Başkanı Putin’in G20 Liderler Zirvesinde ‘Ukrayna ile masaya oturmayı hiçbir zaman reddetmediklerini’ dile getirmesi, bu yönde bir işaret olarak görülebilir. Rusya’nın kapsamlı bir karşı saldırıyla kış sonuna kadar savaşa son noktayı koyma ihtimali yükseliyor.

Batılı ülkelerin Ukrayna’yı her açıdan yük olarak görmeye başladıklarını içeren açıklamalar giderek yoğunlaşırken, Zelenskiy yönetiminin devamı konusunda tereddütler artıyor. Ukrayna’da 2024’te yapılması gereken devlet başkanlığı, parlamento ve yerel yönetim seçimlerinin yapılmaması, mevcut yönetim ve parlamentonun seçimsiz olarak göreve devam etmesi yönündeki yaklaşım ağırlık kazanıyor. Buna karşın mevcut askeri-siyasi ve ekonomik tabloda Zelenskiy’in görev süresini tamamlama ihtimalinin zayıfladığına dönük işaretler de söz konusu. Ukrayna ordusuna en gelişmiş silahları, füzeleri, zırhlı araçları veren ABD, şu ana kadar 100 milyar dolara varan tutarda mali destek sağladı.  

Ukrayna ordusunun yaz taarruzunda başarılı olamaması, batılı ülkelerce sağlanan yeni askeri desteğin Rus ordusu tarafından imha edilmesi ve asker kayıplarının artması Ukrayna’yı askeri-mali ve psikolojik açıdan zor duruma düşürdü. Rusya’nın kış saldırısıyla tablonun daha da kötüleşmesi, Ukrayna’nın yenilgisi ve masaya oturmak zorunda kalması yüksek olasılık. Rusya’nın geçen yılın şubat sonunda girdiği Donetsk, Donbass ve Luhansk’ın Rusya’ya katılma kararı almasıyla bu bölgeleri kaybeden Ukrayna üzerinde, toprak kayıplarını kabul edip müzakereye başlama baskısı artıyor.

Ukrayna ordusu 100 bine yakın elit askerini bu savaşta kaybetti. Almanya ve ABD tarafından verilen Bradley, Abrams, Leopard-2 vb. en modern tank, zırhlı araç ve silahların kaybedilmesi gerek Ukrayna ordusu gerekse bu desteği sağlayan batılı ülkeler ile NATO açısından ciddi prestij kaybı anlamına geliyor. Batılı ülkeler Ukrayna’ya masaya oturma baskısını artırırken, Rusya Devlet Başkanı Putin’in telekonferansla katıldığı G20 liderler zirvesinde ‘Ukrayna ile masaya oturmayı hiçbir zaman reddetmedik’ ifadesini kullanması, ateşkes ve müzakere süreci açısından ciddi bir işaret.

Ukrayna yaz taarruzu öncesinde ülke çapında genel seferberlik ilan ederek savaşabilecek tüm erkekleri silah altına aldı. Ağır kayıplar sonrası şimdi kadınlar silah altına alınıyor. Savaşın başından bu yana 6 milyondan fazla Ukraynalı ülkeden göç etti. Ukrayna ekonomisi, altyapısı ve insan gücü ağır kayıp verdi. Donetsk, Donbass, Luhansk, Zaporijye gibi Ukrayna’nın ağır sanayi, madencilik, nükleer enerji ve tarım açısından en önemli, güçlü ve stratejik bölgelerinin Rusya kontrolüne geçmesi ve Rusya’ya ilhak etmeleri, savaşın sona ermesinden sonra Ukrayna ekonomisinin toparlanmasını zaafa uğratacak.  

Tüm bu tablo ve gelişen süreç, Zelenskiy’in batıda prestij kaybettiğini, Ukrayna’da savaşın sonuna yaklaşıldığını, her an ateşkes ve pazarlık müzakerelerinin başlayacağını işaret ediyor. Türkiye Gazze’deki U dönüşleri, hamaset ve yanlışları burada da yinelemezse, taraf olmama, eşit mesafe ve diyalog politikasını sürdürürse, savaş sonrası dönemde saygın ve kazançlı konumda yer alır.

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI