CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 28 Nisan 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 28-04-2024 13:16:04
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 28 Nisan 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 28 Nisan 2024 tarihli raporu şöyle:

ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

28 NİSAN 2024

SICAK GÜNDEM

  1. İktidar, yeni anayasa tartışmalarıyla yapay bir gündem oluşturmak istiyor. Muhalefetin pasivize edilmesini, ekonomik krizin ve kitlelerin temel sorunlarının geri plana itilmesini hedefliyor.
  2. Kamuda tasarruf başlatılacağını ilan eden iktidarın bugüne kadar yayınladığı tasarruf genelgelerinin hemen hepsi bizzat iktidarın kendisi tarafından delindi!

İÇ POLİTİKA

  1. Yakında TBMM’ye geleceği açıklanan 9’uncu Yargı Paketi’nin akıbetinin önceki 8 paketten farklı olmayacağı, örtülü af niteliğindeki infaz yasası değişikliklerinin bu pakette de yer alacağı, yargıya güvensizlik ve siyasallaşmanın süreceği anlaşılıyor!
  2. Özgürlükleri yok saymakta sakınca görmeyen iktidarın Taksim Meydanındaki 1 Mayıs kutlama taleplerini reddederek meydanı yasaklama getirmesi, anayasadaki toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına tahammülsüzlüğü göstermektedir!

EKONOMİ

  1. IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda, uygulanan ekonomi politikalarının Türkiye’de yoksullaşmayı yaygınlaştırdığı, gelir dağılımını kötüleştirdiği ve dünya sıralamasındaki yerini gerilettiği ortaya çıktı!
  2. Ekonomi yönetimi, dezenflasyon sürecinin ikinci yarı yılda hızlanacağını savunuyor. Buna dayanarak maaş ve ücret artışlarının hedeflenen enflasyona göre yapılacağı, asgari ücretin temmuzda artırılmayacağı ilan edildi!
  3. Kapanan şirket sayısında keskin yükselişler devam ederken bankacılık sektörünün yakın izlemeye aldığı kredilerde artışlar yaşanıyor!

TARIM

  1. Kırmızı et fiyatları kontrolden çıktı. Beyaz ete olan talep artınca yüzde 200’e varan fiyat artışları yaşanıyor. İktidar, üretimi ve üreticiyi desteklemek yerine ihracat yasağı getirerek soruna çözüm arıyor!

DIŞ POLİTİKA

  1. ABD Kongresi 95 milyar dolarlık yardım paketiyle Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a ‘savaş desteği’ verilmesini kabul etti.
  2. TÜRKİYE-IRAK arasında 12 yıl aradan sonra gerçekleşen üst düzey ziyarette ortaya çıkan sonuçlar, varılan mutabakatlar ve imzalanan anlaşmalar, ikili ilişkilerde her alanda yeni bir dönemin kapısını aralayacak, yeni bir aşamaya geçişi sağlayacaktır.

Cumhurbaşkanının ‘yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasa’ önerisi, demokratik, laik cumhuriyetten, sosyal hukuk devletinden, bağımsız yargı ve özerk üniversiteden yana olan herkesin ortak talebidir. Ancak mevcut anayasadaki hak ve özgürlüklere bile yasak ve engeller getiren bir zihniyetin bugüne kadar sergilediği tavır ortadayken bu önerideki samimiyet ve inandırıcılığının sorgulanması kaçınılmazdır.

İktidar, yeni anayasa tartışmalarıyla toplumun acil ve yakıcı sorunlarının konuşulmasını, çözüm aranmasını gölgelemek, yapay bir gündem oluşturmak istiyor. Gerek yeni anayasa gerekse referandum konusunda sayısal yeterliği olmayan iktidar ittifakı, bu tartışmalarla muhalefetin pasivize edilmesini ekonomik krizin ve kitlelerin temel sorunlarının geri plana itilmesini hedefliyor. Cumhurbaşkanının Irak dönüşü konuyu tekrar ortaya atması, TBMM Başkanının siyasi partilerle yaptığı toplantıda ‘konsensüs sağlanması’ gereğini dile getirmesi iktidarın bir siyasi plan ve zamanlama hedeflediğini işaret ediyor. İktidar bugüne kadar sayısal çoğunluk ya da referanduma gitme olanağını elde ettiği hiçbir anayasa değişikliğinde muhalefetle konsensüs aramadı. Muhalefetin öneri ve uyarılarını kale almaksızın kendi bildiğini okudu. Şimdi Cumhurbaşkanı, dünyadaki sosyolojik, teknolojik değişimlere dikkat çekip ‘yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasa’ önerisini ortaya atarken 22 yıllık icraatı tam tersini gösteriyor.

1982’de yürürlüğe giren mevcut anayasa 42 yılda pek çok değişikliğe uğradı. Özellikle AKP iktidarında sonuncusu 16 Nisan 2017 referandumu olmak üzere yönetim sistemi de dahil çok ciddi değişiklikler yapılırken muhalefet yok sayıldı. Dolayısıyla zaten mevcut anayasanın 42 yıl önceki halinden eser kalmadı. Cumhurbaşkanının ‘yenilikçi-özgürlükçü anayasa’ önerisine karşın, bugüne kadar yaptığı değişiklikler Türkiye’yi daha geriye, baskıcı ve otokrat bir devlet yapısına sürükledi. Başta TBMM’nin yasama ve denetim yetkisi olmak üzere, yargı bağımsızlığı, yüksek yargı organlarının yapısı, kilit konumdaki ekonomik-bürokratik kurumlar işlevsizleştirilip, hasara uğratıldı.

Cumhurbaşkanı önerisinde ciddi ise bu kapsamda bir anayasa ortaya çıkana kadar mevcut anayasadaki temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önünü açarak, getirdikleri yasak ve engelleri kaldırarak samimiyetini gösterebilir. Yürürlükten kaldırdığı İstanbul Sözleşmesini hemen yürürlüğe koyabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının derhal uygulanmasını sağlayabilir. Bu kararları uygulamayan mahkemelere, üyelerin çoğunu kendisinin atadığı Hakimler-Savcılar Kurulu’nun soruşturma açması talimatını verebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yenilikçi-özgürlükçü anayasa önerisine destek bekliyorsa, mevcut anayasanın engelsiz şekilde uygulanmasına olanak sağlayarak ciddiyet ve samimiyetini ortaya koymalıdır. Bu takdirde, en geniş kesimlerin ortak talebini yansıtan, demokrasiyi daha ileriye taşıyacak yenilikçi-özgürlükçü bir anayasa en geniş toplumsal-siyasal-demokratik uzlaşıyla hayata geçirilebilecek ve kabul görecektir.

Kamuda tasarruf başlatılacağını ilan eden iktidarın bugüne kadar bu konuda yayınladığı tasarruf genelgelerinin hemen hepsi bizzat iktidarın kendisi tarafından delindi. Göstermelik taşıt ve lojman satışlarıyla kamuoyunun gözü boyanmaya çalışılırken, asıl Sayıştay Yasası, Kamu İhale Yasası ve Rekabet Kanunu’nda değişikliklerle bütçe açıkları bütçe fazlasına dönüştürülebilir.

Hazine ve Maliye Bakanı ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı geçen hafta art arda yaptıkları açıklamalarla kamu harcamalarında tasarruf konusunda radikal adımlar atılacağını ilan ettiler. Kamuya ait lojmanların satışa çıkarılması yanında, ilk etapta kamu kuruluşlarına ait 500 aracın satışa çıkarıldığı açıklandı.

Üç ayda 500 milyar TL’yi geçen bütçe açığını aşağı çekmek, bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 3 düzeyine indirmek için yapılacak tasarruf konusunda atılan bu ilk adımlar bile tasarruf kampanyasının kamuoyunda algı yaratıp görüntüyü kurtarmak için uygulanacak göstermelik işlerden ibaret olacağını gösterdi.

  • Kamuda tasarruf ve bütçe gelirlerinin artırılması için memurun, emeklinin maaş zammını düşük tutmak yerine atılması gereken ciddi adımlar görmezlikten geliniyor.
  • 2024 bütçesinde 2,2 trilyon TL ödenek ayrılan vergi muafiyetlerinde yüzde 50 azaltmaya gidilse bile bütçeye en az 1 trilyon gelir yazılır.

Bunun yanı sıra bütçede beyana dayalı gelir ve kurumlar vergisi için konulan tahsilat hedefleri milyonlarca çalışanın maaş ya da ücretinden yüzde 15’ten başlayıp yüzde 70’e kadar varan oranda peşin gelir vergisi kesilirken, beyana tabi mükelleflerin milyonluk-milyarlık kazançlarından keyiflerinin istediği kadar vergi ödediklerini gösteriyor. 

2024 bütçesinde beyana dayalı gelir vergisinden beklenen tahsilat milli gelirin binde 2’si (%0,2), beyana dayalı kurumlar vergisinden beklenen tahsilat milli gelirin binde 7’si (%0,7) düzeyinde. Diğer deyişle yüzde 1 bile değil.

Öncelikle BÜTÇE’DE TASARRUF ETMEK VE AÇIKLARI KAPATMAK için Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in ve ekonomi yönetiminin atması gereken somut adımlar;

  • Artık gidilemez hale gelen lokanta, kafe, restoranlarda yeme-içmeden alınan KDV’yi yüzde 8’den 10’a, yüzde 18’den 20’ye yükseltmeden önce, kendisine bağlı vergi dairelerindeki bu beyan usulü keyfe göre vergi ödemeyi ortadan kaldırmalıdır.
  • Şayet kamu harcamalarında tasarruf, kamu kaynaklarının kullanımında gereksiz israftan kaçınılacaksa, öncelikle Sayıştay Yasası değişikliğiyle kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerin harcamalarında ‘yerindelik ve performans denetimi’ uygulaması getirilmelidir.
  • Kurum bütçesini denkleştiremeyen yöneticilerden kamuyu uğrattıkları zararın tahsil edilmesi yasa hükmü olmalıdır.

Kamu İhale Kanunu’nda (KİK) yapılacak düzenlemelerle Milli Savunma, Emniyet, Askeri Alımlar ve İnşaatlar vb. güvenlik dışındaki kamu ihalelerinin tamamında davet usulü kaldırılarak rekabete açık şeffaf ihale sistemine geçilmelidir.

  • İktidarın yıllardır tozlu raflarda tuttuğu AB ihale düzenlemeleri süratle yasalaştırılarak bugüne kadar yaklaşık 200 kez değiştirilen KİK’te AB standartları hayata geçirilmelidir.
  • Böylece kapalı kapılar ardında, rekabetten uzak, keyfi şekilde dilediğine, dilediği fiyattan ihale verme yöntemi terk edildiği takdirde kamu alımları ve ihalelerine ödenen milyarların-trilyonların tasarruf edilmesi sağlanacaktır.

Ayrıca Rekabet Yasası değişikliğiyle Rekabet Kurulu’na (RK) sadece özel şirketlerin pazar rekabeti, kartel vb. soruşturmalarına değil, kamu ihalelerinde ve alımlarında rekabetin sağlanması yönünden inceleme-soruşturma-denetim yetkisi getirilmelidir.

  • Kendi bakanlığına hijyen malzemesi satan bakanların olduğu bir ortamda kamu kurumlarının tüm hizmet ve mal alımlarının rekabete açılması, rekabet denetimi yapılması hayati önem taşımaktadır.

Bu yolla harcamalarda, eş-dost-ahbap-partili şirketlerinin kayrılması, danışıklı alımlarla kamu kaynakları üzerinden birilerine servet aktarılması önlenecektir.

Irak dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuda tasarruf tedbirleriyle ilgili olarak ‘Tasarruftan kamuda gereksiz harcamaların ortadan kaldırılması, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması anlaşılmalıdır’ diyorsa

  • Niçin kamu personeline ait servisler kaldırılıyor?
  • Niçin Beştepe Sarayı’nın olağanüstü harcamaları kısılmıyor!
  • Niçin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hatırlatılmıyor: Saray’ın bir günlük masrafı 30 milyonu aştı!
  • Niçin köklü tasarruf tedbirleri hayata geçirilmiyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek Beştepe Sarayı’ndaki gerekse yazlık ve kışlık diğer saraylarındaki taşıt, uçak, koruma, danışman saltanatından, şatafatlı davetler ve sofralardan kaynaklı israf dile getirilmiyor. Ne Hazine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ne de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın tasarruf açıklamalarında bu hassas konuya hiç değinmemesi, kamuda tasarruf kampanyasının daha baştan göstermelik olacağını gösteriyor!

Adalet Bakanı iktidarın numaralı yargı paketlerinin 9’uncusunun yakında TBMM’ye geleceğini açıkladı. Örtülü af niteliğindeki infaz yasası değişikliklerinin bu pakette de yer aldığı anlaşılıyor. Barolar, gizli saklı hazırlanan yeni yargı paketinde görüşlerinin alınmadığını ve içeriğinden haberdar olmadıklarını dile getiriyor!

2019’da açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı ile ilgili bugüne kadar somut bir adım atılmazken, şu ana kadar geçirilen 8 yargı Paketindeki düzenlemelerin neredeyse tamamında örtülü af niteliğindeki infaz yasası değişiklikleriyle kişiye özel af uygulamaları hayata geçirilip, kamuoyunun yakından tanıdığı mafya artıkları, suç örgütü liderleri serbest bırakıldı.

Bakan Tunç’un açıklamalarına bakılırsa 9’uncu yargı paketinde de yine İnfaz Yasası değişiklikleri yer alıyor.  Bu kapsamda denetimli serbestlik kriterlerinin değiştirilmesi öngörülürken, cezasızlık algısı yarattığı gerekçesiyle ‘hükmün ertelenmesi’ kararlarına ilişkin değişiklikle mutlaka cezaevinde belirli bir süre yatma zorunluluğu getiriliyor. Mevcut uygulamada yargılandıkları davalarda 2 yıl 6 aya kadar hapis cezası alanlar hükmün ertelenmesi uygulamasından yararlanarak kapalı cezaevine girmiyorlar. Getirilecek değişiklikle artık 1 ay dahi hapis cezası alan, en az 12 gün kapalı cezaevinde yattıktan sonra açık cezaevine geçebilecek. İnfaz yasası ve denetimli serbestlik uygulaması kapsamında hükmün ertelenmesi kararları ağırlıkla hakaret davaları, gazetecilere açılan basın davaları, sosyal medyada düşünce ve yorum paylaşımlarına karşı açılan davalarda uygulanıyordu. Şimdi anlaşılan yeni düzenlemeyle ne olursa olsun, tutuksuz yargılanma, hükmün ertelenmesi, denetimli serbestlikle tahliye vb. düzenlemeler yürürlükten kaldırılacak ve yargılanan herkes mutlaka kapalı cezaevinde bir süre yatacak.

9’uncu yargı paketinde kadınların evlendiklerinde kendi soyadlarını kullanmalarına olanak sağlayacak medeni Kanun değişikliğinin yanı sıra, 8’inci Yargı Paketi'nden yer almasına karşın TBMM’de paketten çıkartılan hakaret suçlarına ön tazminat ödeme şartı getiren değişiklik yeni paketle tekrar TBMM önüne getiriliyor. Hakkında hakaret davası açılan kişi şayet savcının belirleyeceği ön ödeme tazminatını öderse, hakkında takipsizlik kararı verilerek dava dosyası düşürülecek.

22 yıldan bu yana Yargı Reformu sözcüklerini ağzından düşürmeyen iktidarın yargı reformu etiketiyle TBMM’den geçirilen torba yasalar, adalet sistemine, yargı kararlarına, mahkemelere güveni iyice dibe vurdurdu. Hakim ve savcıların güvencesi ortadan kaldırıldı. Kritik davalarda istenen kararları vermeyen hakimler, mahkeme heyetleri dava sürerken değiştirildi. Tayin edildi, sürgüne gönderildi.

9’uncu Yargı Paketi’nin akıbetinin önceki 8 paketten farklı olmayacağı, adaletin tecellisi konusunda vicdanları rahatlatmayacağı, yargıya güvensizlik ve siyasallaşmanın süreceği anlaşılıyor. Düzenlemelerden haberdar olmadıklarını dile getirerek tepki gösteren Türkiye Barolar Birliği’ne karşı iktidarın sergilediği tavır, bunun en somut göstergesidir!

İktidarın ‘yenilikçi-özgürlükçü anayasa’ çağrısının samimiyetsizliği Taksim meydanında 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasıyla 24 saat bile geçmeden açığa çıktı. İstanbul Valisi yasak kararı alırken, İçişleri Bakanı bunun yasak değil ‘kısıtlama’ olduğunu söyleyerek iktidarın devlet yönetimindeki ciddiyetsizliğini sergiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefet ile iş birliği yaparak yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasayı hayata geçirme önerisinin mürekkebi kurumadan, bu çağrının sadece yapay gündem amaçlı bir söylemden ibaret olduğu açığa çıktı. Anayasa güvencesi altındaki özgürlükleri yok saymakta sakınca görmeyen iktidarın Taksim Meydanındaki 1 Mayıs kutlama taleplerini reddederek, meydanı yasaklama getirmesi anayasadaki toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına tahammülsüzlüğü göstermektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) daha önce aldığı kararlarda Taksim’de 1 Mayıs Kutlamalarının engellenmesi ve yasaklanmasının ‘anayasal hak ihlali’ olduğuna ilişkin kararına rağmen, işçi sendikaları, sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütlerinin Taksim’de 1 Mayıs Emek Bayramı kutlama başvurularını reddeden, Taksim meydanını kapatan İstanbul Valisini savunan İçişleri Bakanı, kararın yasak değil kısıtlama olduğunu savunuyor. AYM Taksim’deki kutlamalara daha önce getirilen yasaklara karşı sendikalar ve meslek örgütlerinin açtığı davada bu yasağın ‘Anayasa’nın 34’üncü maddesinde teminat altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına’ aykırı olduğuna karar verdi. Buna bağlı olarak da İçişleri Bakanlığı, Valilik, Kaymakamlık vb. idari makamların anayasayla bağlı olduklarına, anayasa hükmünü yok sayamayacaklarına, idari bir kararla anayasanın güvenceye aldığı hakkın kullanılmasının engellenemeyeceğine hükmetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyadaki değişimden, sosyolojik değişim ve ilerlemeden söz ederek darbe yönetiminin hazırladığı bir anayasa yerine yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasa çağrısı yaparken, bunun sadece laftan ibaret olduğu İstanbul Valiliğinin anayasayı ve AYM kararını yok sayan yasaklama kararıyla gözler önüne serildi.

İçişleri Bakanı; ‘Taksim’de 1 Mayıs kutlanmaması yasaklama değil kısıtlamadır. AYM kararı belli. 100 kişi toplanıp çelenk bırakabilir. Bundan sonra böyle’ diyerek, şayet 101 kişi olursa AYM kararının uygulanmayacağını iddia ediyor. Üstelik ‘bundan sonra böyle’ diyerek Anayasa ve AYM kararlarının kendilerini bağlamadığını ilan ediyor. Bu icraat gösteriyor ki, Cumhurbaşkanının ‘askeri darbenin izlerini taşıyan anayasa’ diye nitelendirdiği mevcut anayasada yer aldığı halde uygulanmayan, vali kararıyla yasak getirilen toplantı ve gösteri düzenleme hakkı, önerdikleri ‘yenilikçi ve özgürlükçü anayasada’ muhtemelen tümden kaldırılacak. İçişleri bakanının ifade ettiği gibi yasakların yeni adı ‘kısıtlama’ olacak. 

Muhalefeti de ortak etmek istedikleri bu anayasa planıyla, ‘yenilikçi-özgürlükçü’ ambalajına saracakları yeni anayasa teklifinde, muhtemelen temel hak ve özgürlüklere ekstra kısıtlamalar yanında, ‘bundan sonra böyle’ denilerek temel hakların kullanımı, valilerin ve atanmış bakanların keyfi kararlarına bırakılacak!

IMF’nin ilkbahar dönemi raporunda, uygulanan ekonomi politikalarının Türkiye’de yoksullaşmayı yaygınlaştırdığı, gelir dağılımını kötüleştirdiği ve dünya sıralamasındaki yerini gerilettiği ortaya çıktı. 2023 sonunda Türkiye, kişi başı milli gelirde dünya ortalamasının 510 dolar altına düştü!

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yılda iki kez yayınladığı Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nun ilkbahar sonuçlarına göre Türkiye, gerek kişi başı milli gelirde (KBMG) gerek satın alma gücünde (SGP) ve gerekse ülkeler arası ekonomik büyüklük sıralamasında geriye gitti. KBMG’de 2013 yılında dünya ortalamasının 1500 dolar üzerinde olan Türkiye 2023 sonunda dünya ortalamasının 510 dolar altına inerek sıralamada 72’nciliğe geriledi. 2013 yılında KBMG’de dünya ortalaması 10 bin 935 dolar iken Türkiye’de KBMG 12 bin 489 dolardı. Dünya ortalamasının 1554 dolar üzerinde olan Türkiye sıralamada da 66’ncı idi. 2023 sonunda ise dünyada KBMG ortalaması 13 bin 359 dolara yükselirken, Türkiye’de KBMG 12 bin 849 dolarla ortalamanın 510 dolar altına düştü. Türkiye bu KBMG tutarıyla dünya sıralamasında 6 sıra birden düşerek 72’nciliğe geriledi.

2013’ten bu yana iktidarın söylemlerinin aksine milli gelirde (GSYH) ve KBMG’de yerinde sayan Türkiye, 10 yıllık sürede dünya ortalaması yükselirken geriye gitti. 2013’te Türkiye’nin gerisinde olan pek çok ülke, GSYH ve KBMG’de Türkiye’yi geçti. IMF raporunda ortaya çıkan tablo dünya ekonomisindeki gelişme, ilerleme, ticaretteki büyümeye karşılık Türkiye’nin payının azaldığını, gelir dağılımının bozulduğunu, milli gelir artışının yavaşladığını, yoksullaşmanın yaygınlaştığını gösteriyor. 2013’te 76 milyon olan Türkiye nüfusunun 2023 sonunda 85 milyona çıktığı dikkate alındığında, KBMG’nin neredeyse 10 yıldır yerinde saymış olması kitlesel fakirleşmeyi daha da belirgin hale getiriyor. Kaldı ki, 2011’de başlayan Suriye iç savaşı nedeniyle yeni yeni göç almaya başlayan Türkiye, 2023 sonunda resmi verilerle sayıları 5 milyona, gayrı resmi rakamlarla 8-9 milyona ulaşan sığınmacılara, kaçak göçmenlere ev sahipliği yapıyor. Bu kişiler ülke nüfusuna ilişkin resmi verilerde ve KBMG hesaplamalarında görünmüyor. Sığınmacı nüfusu dahil edildiğinde 2023 sonunda dünya ortalamasının 510 dolar altında inen KBMG’deki kaybın daha yüksek olduğu açığa çıkıyor. 2007 yılından itibaren KBMG’de dünya ortalamasının üzerine çıkan Türkiye, 2017’den bu yana KBMG’de dünya ortalamasının altında kalmaya devam ediyor. Bu gelişmede yönetimde sistem değişikliğiyle her şeyin tek kişinin kararlarına bağlanması yanında, bir gecede Cumhurbaşkanı kararıyla değiştirilen ekonomik uygulamaların, milyarlarca dolarlık rezerv satışının, ekonomi yönetiminde ve uygulanan ekonomi politikalarında sıkça yaşanan yap-bozların etkisi büyük.

Bu yanlış politikalar Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı payı 2013’teki yüzde 1,24’ten 2023 sonunda 1,06’ya geriletti. Yabancı yatırım ve kaynak girişi durdu. Yerli yatırım sermayesinin yurt dışına kaçışı hızlandı. Ülke refahı ve geniş kesimlerin bu refahtan aldığı pay negatif etkilendi. 2013’te G20 sıralamasında dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olan Türkiye 2023 sonunda 1,1 trilyon dolar GSYH ile 18’inci sıraya indi!

Ekonomi yönetimi, dezenflasyon sürecinin ikinci yarı yılda hızlanacağını savunuyor. Buna dayanarak maaş ve ücret artışlarının hedeflenen enflasyona göre yapılacağı, asgari ücretin temmuzda artırılmayacağı ilan edildi. Milyonlarca çalışan ve emekli temmuzda mağdur edilecek.

Merkez Bankası (MB) Para Politikası Kurulu (PPK) 25 Nisan’daki toplantısında politika faizi değiştirilmezken, uygulanan politikaların olumlu sonuçlarının görülmeye başlandığı açıklandı. İktidar bu söylemlerle, temmuzda yapılacak ikinci altı aylık maaş ve ücret artışında beklentiyi kırmayı, enflasyonun altında zam yapmak için zemin hazırlamayı hedefliyor. 2024’ü Emekli Yılı ilan eden iktidar 16 milyon emekliye düşük zam yaparak feryatlara kulak tıkamayı tercih ediyor. IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı ‘gerçekleşen değil hedeflenen enflasyona göre maaş zammı’ politikasına geçileceğini daha önce dile getiren Bakan Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da temmuzda asgari ücretin artırılmayacağını açıkladı. Oysa asgari ücret kamu personelini değil ağırlıkla özel sektörü ilgilendiriyor. En düşük memur maaşı 2024 başında yüzde 49,25 zamla 32 bin 860 TL’ye yükseltildi. Temmuzda memurlara toplu sözleşme ve enflasyon farkı artışı yapılacak. Dolayısıyla iktidar asgari ücrete ikinci 6 ayda zam yapmayarak, patronları ödüllendirme, özel sektör çalışanlarını enflasyona ezdirme, gelirleri düşük tutarak harcamaları kısıtlamaya yöneliyor.

Hedeflenen enflasyona göre zam politikasına geçişle asıl mağduriyet milyonlarca memur, memur emeklisi, SGK’lıya yaşatılacak. Bugüne kadar 2019 yılı haricinde ne MB’nin açıkladığı yılsonu enflasyon hedefi ne de OVP’deki enflasyon hedefleri tuttu. Kağıt üzerindeki enflasyon hedefine göre yapılan zamlarla yılsonundaki resmi enflasyon gerçekleşmesi arasındaki makas sürekli açıldı.

MB’nin bu yılsonu enflasyon hedefi yüzde 36. OVP’deki 2024 sonu enflasyon yüzde 36. Bu hedefin tutmayacağı ilk üç aydaki rakamlarla şimdiden açığa çıktı. Önceki yıllarda da açıklanan hedeflerle, TÜİK’in gerçekleşen resmi yılsonu enflasyonu arasında büyük fark yaşandı. Aşağıdaki verilerde hedeflenen-gerçekleşen enflasyon arasındaki 3-4 kata varan sapmayla kitlelerin yoksullaştığı görülüyor:

  • 2023 MB yılsonu enflasyon hedefi yüzde 22,3, gerçekleşen enflasyon yüzde 64,8.
  • 2022 MB yılsonu hedefi yüzde 23,3, enflasyon gerçekleşmesi yüzde 64,3.
  • 2021 MB yılsonu hedefi yüzde 9,4, TÜİK’in yılsonu gerçekleşen enflasyon yüzde 36,1.
  • 2020 MB yılsonu hedefi yüzde 8,2, TÜİK yılsonu gerçekleşen enflasyon yüzde 14,6.
  • 2019 MB yılsonu hedefi yüzde 14,6, TÜİK yılsonu gerçekleşen enflasyon yüzde 11,8.
  • 2018 MB yılsonu hedefi yüzde 7,9, TÜİK yılsonu gerçekleşen enflasyon yüzde 20,3.

MB, OVP hedefleri 3-4 ayda çöpe dönüşen ekonomi yönetimi hem ülke ekonomisini krize sürüklemiş hem de milyonlarca kişi tutmayan bu hedeflerle mağdur edilmiş. İktidarın temmuz ayında; yoksulluğu daha da derinleştirmemek için ekonomik gerçekler doğrultusunda artış yapması, insanca yaşam ve refah payı olarak ek artışları devreye sokması kaçınılmazdır. Geniş kesimlerin beklentisi bu yöndedir.

Kapanan şirket sayısında keskin yükselişler devam ederken bankacılık sektörünün yakın izlemeye aldığı kredilerde de artışlar yaşanıyor. Parasal sıkılaştırma ve krediye erişimin zorlaştırılmasını içeren politikaların hızlanması, kredi faizlerinin yüzde 60-70 bandına yükselmesi iflas ve kapanmaların artacağını gösteriyor!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) yayınladığı Ticaret Sicili rakamlarına göre 2024’ün ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla kurulan şirket sayısı yüzde15,5, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 35,2 azaldı. Sadece mart ayında kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısındaki gerileme yüzde 47,4’e yükseldi. Yeni açılan işyeri, şirket, işletme sayısının yaklaşık yüzde 50’ye varan düzeyde azalması, ekonomik ve ticari faaliyetlerin durgunluğa sürüklendiğini, girişimciliğin zayıfladığını işaret ederken kapanan işyeri sayısındaki artış bu tabloyu daha da kritik bir noktaya getiriyor. Rakamlara bakıldığında 2024 Ocak-Mart döneminde kapanan şirket sayısı geçen yıla göre yüzde 26,6 artarken sadece mart ayında kapısına kilit vuran şirketlerdeki artış yüzde 15,6 oldu.

Tüzel kişi konumundaki AŞ ve LTD şirketlerin yanı sıra gerçek kişilere ait şahıs şirketlerinde de gerek yeni kurulan gerekse kapanan sayısının sergilediği gelişme ekonomideki durgunluğun hızla yaygınlaştığını ortaya koyuyor.

Geri ödemesi 30-90 gün arasında geciken ve bankaların ‘yakın takibe’ aldıkları kredilerde yükseliş eğilimi hızlandı. BDDK’nın en son şubat ayına ilişkin yayınladığı rakamlarda geri ödemesi üç aya varan düzeyde geciken ve batma olasılığı gündeme geldiği için yakın takibe alınan riskli krediler için yasa uyarınca ayrılması gereken karşılıkların tutarı 213 milyar liraya yükseldi. Geçen yılın aynı ayına göre yakın izlemeye alınan krediler için ayrılan zorunlu karşılıklardaki artış oranı yüzde 30’a yükselirken, yasal takibe intikal eden kredilerde de ciddi artışlar söz konusu. Yakın izlemeye alınan kredilerin tutarı 844 milyar TL’ye yükselirken, bu tutarın bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi içindeki payı yüzde 8,1 oldu. BDDK’nın mayıs ayında açıklayacağı mart ayına ilişkin verilerde gerek izlemeye alınan kredi tutarının gerekse bu riskli alacaklar için bankaların ayırdığı karşılıkların sert biçimde artması söz konusu.

  • Bankaların yakın takibe aldıkları kredi hacminin yüzde 20’si kadar karşılık ayırmaları zorunlu.

Şubat ayında 213 milyar TL olan karşılık tutarı, yakın izlemedeki kredi toplamının yaklaşık 1 trilyon lira olduğunu gösteriyor. BDDK’nın şubat ayı verilerine göre yakın izlemeye aldıkları krediler için kamu bankaları 92 milyar TL, yerli özel bankalar 47 milyar TL, yabancı sermayeli mevduat bankaları 57,5 milyar TL karşılık ayırıyor.

Mevcut göstergeler, önümüzdeki aylarda bu tablonun iyice kötüleşeceğini, ekonomik durgunluğun yayılacağını, daralma-küçülme-kapanmalar sonrası istihdamın azalacağını, işsizliğin artacağını sergiliyor. Enflasyonu dizginlemek için ücretleri düşük tutarak tüketimi ve harcamaları kısma, faiz artırarak krediye erişimi zorlaştırmayı öngören politikalar şirketleri küçülme ve kapanmaya zorluyor!

Kırmızı et fiyatlarının olağanüstü artışlarla kontrolden çıktı. Beyaz ete olan talep artınca yüzde 200’e varan fiyat artışları yaşanıyor. Parça ve bütün tavuk fiyatlarının hızla yükselmesi, halkın daha ucuz olan bu gıdaya erişimini zorlaştırıyor. İktidar, üretimi ve üreticiyi desteklemek yerine ihracat yasağı getirerek soruna çözüm arıyor!

Türkiye’nin başta Rusya ve Irak pazarı olmak üzere en büyük ve önemli ihraç kalemlerinin başında gelen beyaz et ürünlerinde art arda yapılan zamlarla yüzde 200’e varan fiyat artışları gündeme gelince iktidar yine kolay yolu seçerek ihracatı yasaklama yoluna gidiyor. Bir yandan ülkenin döviz ihtiyacı nedeniyle ihracatın önemi söz konusu iken diğer yandan kırmızı et fiyatlarının olağanüstü düzeylere ulaşması, daha ucuz olan beyaz ete, tavuğa, parça tavuk ürünlerine, but-göğüs ve kanata olan talebi artırdı. Bu gıdaları alamayan hanelerin oranı yüzde 60’ı bulurken kırmızı ete kıyasla daha ucuz olan beyaz ete erişmek de giderek olanaksız hale geliyor.

Kırmızı ette olduğu gibi beyaz ette de başta yem fiyatlarının yüzde 300’e varan düzeyde artması, tavuk çiftliklerinde bakıcı, elektrik, kesimhane, nakliye, ambalaj malzemesi vb. girdi kalemlerinde kur ve enflasyon artışına paralel şekilde yaşanan hızlı yükselişler, artan aşırı talebin de etkisiyle olağanüstü boyutlara ulaştı ve beyaz et ürünlerine peş peşe zam gelmeye başladı. Tavuk ve Yumurta Üreticileri Birliği, Beyaz Et İhracatçıları girdi maliyetlerindeki artışlar nedeniyle bütün ve parça beyaz et ürünlerine zammın kaçınılmaz hale geldiğini öne sürerek fiyat artışlarının doğal olduğunu savunurken, yılbaşından bu yana yaşanan zamların oranı yüzde 200’e ulaştı.

Bir yandan Rekabet Kurulu (RK) harekete geçerek beyaz etteki fiyat artışları ve üreticilere yönelik kartel, anlaşmalı fiyat belirleme vb. başlıklarla sektör soruşturması başlatırken diğer yandan Ticaret Bakanlığı, iç piyasada ürün arzını artırmak, artan talebi karşılamak ve fiyatların daha da yükselmesini önlemek üzere beyaz et ürünlerine ihracat yasağı getirilmesi amacıyla hazırlık yapıldığını duyurdu. Daha önce dökme ayçiçek yağı ve zeytinyağında uygulamaya konulan ihracat yasaklarından umulan sonuç alınamadığı gibi, yağ üreticileri ambalajlı ve şişeli yağ ihracı yasak kapsamında olmadığı için dolaylı şekilde yasağı delme yolunu buldular. İspanyol ve İtalyan zeytinyağı firmaları, ürün kıtlığı nedeniyle Türkiye’den ithal ettikleri ambalajlı ürünleri kendi markalarıyla şişeleyerek pazardaki paylarını korumaya yöneldiler. Getirilen ihraç yasağına rağmen iç pazarda ayçiçek ve zeytinyağı fiyatları düşmediği gibi katlanarak artmaya devam etti.

Çözümü ihracat yasağı getirmekte arayan iktidarın bu hamlesi, Rusya ve yanı başımızdaki Irak pazarının kaybedilmesine, ihracattan sağlanan dövizin azalmasına yol açabilir. Ayrıca Türk ihracatçısının beyaz et pazarından çekilmesiyle doğacak boşluğun başka ülkelerin ihracatçıları tarafından doldurulması söz konusu olacaktır. Yıllardır et ve canlı hayvan ithali dışında çözüm üretmeyen, milyarlarca doları yurt dışına akıtan iktidar şimdi de beyaz ette tam tersine ihracat yasağı getirerek döviz kaybına zemin yaratacak!

ABD Kongresi 95 milyar dolarlık yardım paketiyle Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a ‘savaş desteği’ verilmesini kabul etti. ABD yönetiminin Rusya, Çin ve Filistinlileri hedef alan savaş desteği paketi, başta Ukrayna ve İsrail açısından savaşa devam etmeleri için ciddi bir motivasyon sağlayacak!

ABD Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato tarafından da kabul edilen 95 milyar dolarlık savaş desteği kararı, ABD Başkanı Joe Biden tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Rusya ile savaşan Ukrayna’ya 61 milyar dolar, Gazze’de 7 aydan bu yana Filistinlilere katliam uygulayan İsrail’e 26 milyar dolar askeri yardım, silah ve mühimmat sağlanmasını içeren destek paketinin 8 milyar dolarlık kısmı Çin ile gerginlik yaşayan ve ABD tarafından himaye edilen Tayvan’a, 1 milyar doları Gazze ve diğer savaş bölgelerinde kullanılacak insani yardımlara ayrılacak. Pakette ayrıca el konularak dondurulan Rusya’ya ait varlıkların, bankalarda bloke edilen milyarlarca dolarlık kaynağın Ukrayna’ya destek için kullanılması öngörülüyor. Rusya gerek Ukrayna’ya 61 milyar dolarlık savaş ve teçhizat desteğine gerekse dondurulan Rus varlıklarının Ukrayna’ya aktarılmasına sert tepki gösterirken, bu kararların çok ağır sonuçları olacağını öne sürdü.

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü sivil katliamları yanında, bombardımanlarla enkaza dönüşen Gazze’nin ardından şimdi 1 milyonu aşkın Filistinlinin yerlerinden yurtlarından göçe zorlanarak sığındıkları Refah’a planlanan askeri operasyon için kullanılacak 26 milyar dolarlık savaş desteği, ABD’nin de Filistinli sivillerin katliamına ortak olması anlamına geliyor. Dolayısıyla bir yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Filistin Devleti’nin tanınmasını içeren karar tasarısını veto eden ABD’nin diğer yanda Gazze’de ateşkes için yürüttüğü temaslardaki iki yüzlü politikası açığa çıkıyor.

95 milyar dolarlık savaşa destek paketinin Biden tarafından onaylanması ve pakette İsrail’e 26 milyar dolar desteğin yer alması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta gerçekleştireceği açıklanan Beyaz Saray ziyaretini ve Başkan Biden ile buluşmasını iptal ettiği iddiaları ortaya atıldı. Bu konuda resmi bir açıklama yapılmadı.

Başkanlık süresi bu yıl dolacak olan Biden, kasım seçimlerinde eski Başkan Donald Trump ile yarışacak. Biden 4 yıllık görevi boyunca iktidarın tüm girişimlerine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Beyaz Saray’da randevu vermedi. 9 Mayıs’ta gerçekleşeceği açıklanan randevu ise belirsizliğe girmiş görünüyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, ziyaret tarihi netleşince resmi açıklamanın bu tarihe en yakın zamanda yapılacağını, Cumhurbaşkanının Beyaz Saray randevusunun hâlâ gündemde olduğunu ifade etti.

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI