Beşiktaş Belediyesi Meclis Salonu’nda düzenlenen basın toplantısında çarpıcı açıklamalarda bulunan İmamoğlu, ilçe Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın hukuksuz biçimde gözaltında tutulmasına tepki gösterdi.Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) TBMM Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek, Özgür Karabat, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik basın toplantısı düzenledi.
“SİZLERİ BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ MECLİS SALONU’NDAN SELAMLIYORUM”
“Sizleri bugün İstanbul'da, Beşiktaş Belediyemizin meclis salonundan selamlıyorum” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:“Halkın iradesiyle seçilmiş ve bu meclis salonunda, özellikle Beşiktaş'ta, sadece CHP’li meclis üyelerini seçerek, tamamının CHP’li olduğu bir meclis salonundan, halkı temsil eden bu salondan ve tabii ki çok kıymetli Belediye Başkanımızın da her zamanki gibi Beşiktaş'ta rekor oy aldığı bir biçimde seçildiği, belediye başkanı olduğu, Rıza Akpolat kardeşimizin de seçilerek buradan hizmet ettiği, halımıza dair iyi hizmetler üretme konusunda süreci yönettiği meclis salonundan sizleri selamlıyorum. Ne yazık ki bu selamlamanın içerisi, bugün hizmet değil de hizmetin dışında özellikle adaletin, yargının işletilme biçimine dönük, yine hepimizi üzen ve gerçekten bu milleti gerçek sorunlarından uzaklaştırmaya dönük yapılan bu bilinçli adımların, vasat süreçlerin, insanlarımızı umutsuzluğa sürükleyen kötü hallerin nasıl yürüdüğünü, nasıl bu hale geldiğini sizlerle paylaşmak üzere Beşiktaş Belediyemizin meclis salonundan sizlere sesleniyorum.”
“ADALET BAKAN YARDIMCISI OLARAK YAKLAŞIK 28 AY GÖREV YAPMIŞ OLAN BU BEYEFENDİ, İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCISI OLARAK ATANIYOR”
“Ama sonra bir bakıyoruz; Adalet Bakan Yardımcısı olarak yaklaşık 28 ay görev yapmış olan bu beyefendi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanıyor. Şimdi denilebilir ki, ‘İyi de bakan yardımcılığı seçim sonucu gelinen bir görev değil, atamayla gelinen bir görev. Ne ilgisi var?’ Çok ilgisi var. Başka bir rejimdeyiz şu anda. Başka bir sistemin içerisindeyiz. Çok ilgisi olduğunu da ben demiyorum bu arada. Söz verip, mülakatı kaldırmayan Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanı, 8 Haziran 2011 tarihinde, bakanlıkların yeniden yapılandırılmasına ilişkin basın toplantısında, bakan yardımcılarının hükümetle gelip, hükümetle gideceğini söylüyor. Hükümetle gelecekler, hükümetin görevinin bittiği gün hükümetle gidecekler. Özellikle bakan yardımcılarının bir anlamda ‘siyasi müsteşar’ görevi yapacağını açıkça belirtiyor. Kendisi söylüyor. Siyasi müsteşar. Dikkatinizi çekerim. ‘Bakan yardımcıları, siyasi müsteşar olarak görev yapacaklar’ diyor. Açık kaynakları açıp, bakın; bu söylediğim süreci net olarak okuyabilirsiniz ve bu bilgiye ulaşabilirsiniz.”
“SİYASİ MÜSTEŞARLIK GÖREVİNİ TERK ETMEDİĞİ GİBİ, İÇSELLEŞTİRMİŞ DE BİRİSİDİR”
“Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı'nın o zaman yapmış olduğu basın toplantısında yaptığı açıklamaya bakarsak, İstanbul'da görev yapan, bir dönem Adalet Bakan Yardımcısı olan beyefendi, Adalet Bakan Yardımcısı olarak atandığı tarih itibariyle, bir nevi onun ismi, ‘siyasi müsteşar.’ Siyasi müsteşar olarak göreve başlamıştır. Bence de o, siyasi müsteşarlık görevini terk etmediği gibi, içselleştirmiş de birisidir. Yani Adalet Bakan Yardımcısı olarak görevde kaldığı 28 ay boyunca, Cumhurbaşkanı ifadesiyle, net olarak bir siyasidir. Bu durumda, seçim mevzuatına göre, siyasi olarak herhangi bir göreve aday olan bir hakim veya savcı, görevine dahi geri dönemezken, yaklaşık 28 ay boyunca Adalet Bakan Yardımcısı olarak görev yapmış bir müsteşar, şu anda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı! Şuna girmiyorum yani. ‘Oraya çıkıp, bakan yardımcısı da dönüp niye İstanbul Başsavcısı?’ Ona da ayrıca girmiyorum. Milletimiz anlıyor niye girmediğimi? Bizim milletimiz zekidir.”
“İSTANBUL'DAN BAŞKA BİR YERİ GÖZÜNÜZ GÖRMÜYOR MU?”
“Ben de pazartesi günü çok önemli şeyler söyledim. Bu firma, -burada Grup Başkanvekilimiz ve milletvekillerimiz var- bu firma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden, Yargıtay'dan, Türk Hava Yolları'ndan, pek çok üniversiteden, pek çok kamu üniversitesi hastanesinden, pek çok AK Partili belediyeden de ihale almış. Dedim ki, ‘CHP belediyelerine ve İBB’ye yaptığınız işlemleri, dosya topladınız, bir sürü şey yaptınız, baskın yaptınız, insanları tutukladınız; bu devlet kurumlarına da yapacak mısınız?’ Aynı uygulamaları onlara yapmayın. Yani sakın evlerini basmayın. Bunu ben istemiyorum. Bana yapılmasını istemediğimi, kimseye yapmayın. Ama işlemleri yapacakmışsınız, diye sordum. Hala çıt yok. Yanıt yok. Öyle ya bu kurumlar da aynı bahsi geçen kişiye ait şirketlerle iş yapmış. ‘İşlem yapacak mısınız?’ Biz de aynı yasaya tabiyiz, onlar da aynı yasaya tabi. Yoksa, acaba derdiniz, sadece İstanbul'la mı sınırlı? İstanbul'dan başka bir yeri gözünüz görmüyor mu? Bu soru çok önemli.”
“HER GÜN BİN, BENİ HATIRLA! BENİ SAKIN UNUTMA!’”
“Mesela bu suç örgütü lideri denen kişinin şirketi… Dedik ya başka başka kurumlara, devlet kurumlarına, belediyelerine iş yaptı. Tekrar edeyim; yani dosyanın başlangıcı bir şirket ve o şirketin sahibi suç örgütü lideri. Yani bir örgüt kurmakla suçlanan bir kişi. Onun için diyor, ‘Ben bu kurumlara gittim ve insanları tutukladım’ diyor ya. Yine aynı kişinin şirketi, AK Partili Isparta Belediye Başkanı'na, çok lüks kategorisine giren, milyonlarca liralık, -kusura bakmasınlar marka ismini vereceğim- Audi A8 marka bir makam otomobilini hediye etmiş. Hibe etmiş. Bakın kiralamamış. Milyonlarca liralık bir hediye. Hem de makam arabası. ‘Her gün bin, beni hatırla! Beni sakın unutma!’ Hem de bir belediye başkanına. Mesela, Isparta Belediye Başkanı’na bunları soracak mısınız? Başka kurum ve kuruluşlarda, bu ve benzeri işlemler yapılmış mı; bunları araştıracak mısınız? Bu iş insanı, neden size milyonlarca liralık bir aracı hediye etti diye, bu sorgulamaları yapacak mısınız? Aynı şirket, başka araçlar da hibe etmiş bu arada. Mesela bunlar, sayın savcı beylerin neden hiç dikkatini çekmiyor? Çok enerjiksiniz, çok heyecanlısınız, çok şehvetlisiniz evlerin kapılarına insanlar yollarken, ‘kapıları kırarız, ederiz’ derken?”
“NEDENİ, ‘SİYASİ MÜSTEŞARLIKTA’ GİZLİ”
“Neden bunlar dikkatinizi çekmiyor da gözleri hep CHP’li belediyelerde, gözleri hep İstanbul'da? Nedeni, ‘siyasi müsteşarlıkta’ gizli. Kendimizi emanet ettiğimiz yargı kurumunun çok inandığımız, bizi en yüce bir şekilde koruyan, ‘Devletin dini adalettir’ diyen inanca sahip insanlar olarak, kendimizi emanet ettiğimiz, bu ülkenin çok saygın yargı mensupları var, çok saygın, çok muteber, çok kadim yargı kurumlarımız var, bu kurumlarımızın çok saygıdeğer en üst makamlarına varıncaya kadar sesleniyorum: İtibarsız her hukuki adım, sizlerin de bu ülkenin adalet duygusuna da binlerce yıllık ülkemizin var olma ülküsüne de adaletin kutsallığına da zarar veriyor. Zarar veriyor. O yargı mensuplarına diyorum: Çocuklarınızı bu ülkede tutamazsınız böyle olursa. Gençler bu ülkeden gider. Analar peşinden bakar, ağlar. Bu nasıl önlenecek? Bu adaletsiz tutum, tavır, bu dedikodular, adalet… Yani koridorlarda dönen konuşulan işler, laflar; bu nasıl önlenecek? Bu benim konum değil. Bu tür durumlarda ne yapılması gerekiyorsa, bu ülkenin saygıdeğer savcıları, saygıdeğer hakimleri, bu ülkenin, yargının o güçlü ve kadim kurumları, yüzlerce yıllık yıldır var olan o kadim kurumları… Ne yapılması gerekiyorsa, onu yapmak sizlerin görevi. Bunu bir babanın, bir vatandaş Ekrem'in çocukları, ailesi, namusu için yaşayan bir Ekrem İmamoğlu'nun bir feryadı olarak kabul edin. Tabii aynı zamanda 16 milyon İstanbullu için, 86 milyon yurttaşımız için de bunu söylüyorum. Herkes, oturduğu kamu makamının hakkını vermek zorunda.”
“DEMOKLAES’İN KILICI BAŞINDA SALLANAN BU HAKİM GELDİ, ‘TAK’ DİYE KISA SÜREDE BANA CEZA VERDİ”
“Bakın; kimsenin bir lüksü yok. Hepimiz yargılanabiliriz. Hepimiz yargı önünde hesap vermek zorundayız. Hem de kamuya hizmet veren, bu kürsüde oturan belediye başkanımız da burada olan belediye başkanlarımız da kamuya hizmet etmeye gönüllü olup seçilen meclis üyelerimiz de herkes vermek zorunda. Ama bunun bir usulü, adabı, kuralı var. ‘Dinleyin’ dedik. Dinlemediler. Sonra, HSK'nın hakkında soruşturma açtığı, bu soruşturma başında Demokles’in Kılıcı gibi sallanan bir hakimi, buraya görevlendirdiler, aynı cezaya yolladıkları, sürdükleri bu hakimin yerine. Ve bu Demoklaes’in Kılıcı başında sallanan bu hakim, geldi, ‘tak’ diye kısa sürede bana ceza verdi. Öte yandan, hakkımdaki bir başka dava olan Büyükçekmece'deki davada, mahkemelerde… Davayı bitirme hedefi olarak 409 gün duyuruldu. Hala bitmedi. Ve bu 2015 yılına ait bir konuyu, Beylikdüzü Belediyesi'nden, Danıştay'ın hakkımda karar verip, ‘soruşturmaya gerek yoktur’ dediği bir dava, bir önceki İçişleri Bakanı'nın siparişiyle hakkımda açılan bir davadır. Bunu da belirteyim. Hala bitmedi. Bitmiyor.”
“KULİS BİLGİSİ’ ADI ALTINDA, BU İDDİALARI LÜTFEN YAYINLARINIZDA DİLLENDİRMEYİN”
“‘Devletin dini adalettir. Ne yüce laf. Onlar, bu arkadaşlarımızdan insan olarak daha değerli ya da daha ayrıcalıklı değil. Herkes eşit. Yargının önünde herkes eşit. Gazetelere, adeta yeni siparişleri gösterir gibi, savcılık kaynaklı, ‘İstanbul'un CHP’li başka belediyelerinin de hedefte olduğu’ sözde bilgisini vermek ne adalete ne de mertliğe ne de insanlığa yakışıyor. ‘Kulis bilgisi’ adı altında, bu iddiaları lütfen yayınlarınızda dillendirmeyin. Bakın bakalım bu savcılar, bunlar geçmişte hakim miymiş, neymiş, ne yapmışlar, hangi kararlar alınmış onların mahkemelerinde; onları haber yapın. Bakalım bunlar, geçmişte çok adaletliydi de sonra mı değişti ve bu hale geldiler mesela’ Yok efendim o belediye, bu belediye... Milletin aklını karıştırmayın. Özellikle bu işin içinde bu adaletsizlik sürecinin içinde koşanların amaçlarının bu olduğunu biliyoruz. Ama bu olmayıp, mesleki olarak sürece baktığını düşünen arkadaşlara da diyorum ki; lütfen buna alet olmayın. Çünkü onlar, özellikle sizlerin adaletsizlik değirmenine böylece su taşımanızı da istiyorlar. Bu tuzağa düşmeyin. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, sorumluluk sahibi herkes, bu süreçte hep birlikte çok dikkatli olmak zorundayız. Medyada ‘kulis’ adı altında konuşulan iddialar, kamu görevlilerini, ailelerini ne yazık ki çocukları, evlatları derin bir travmaya düşürüyor. Bu konularda herkes yazdığına, çizdiğine lütfen dikkat etsin. Kimsenin onurunu, namusunu zedelemesin. Yaradan huzurunda ifade ediyorum ki; kul hakkı yemiş olursunuz. Bu kadar net. Belediyelerimizin çalışma standartlarına da zarar veriyorlar. Onların morallerini, çalıştırdığı insanların da canını sıkan bir seviye bu işi taşıyorlar. O bakımdan bunu özellikle basın mensuplarımızdan rica ediyorum.”
“HEP BERABER AYAĞA KALKMA ZAMANI”
“6 senedir… Seçimi elimizden aldılar yahu. Düşünsenize. 16 milyon insanın seçtiği bir insanın, mazbatasını almış bir insanın seçimini elinden aldılar. Aldılar. Milletin iradesini hem de utanmadan ‘hırsızlar’ dediler, ‘çaldılar’ dediler… Halbuki onlar çaldı. Milletin iradesini çaldın. İşte onun için, hep beraber ayağa kalkma zamanı. Buradan beni istemeyene, hayatı bana dar etmeye çalışana ben buradan meydan okuyorum: Büyükşehir Belediyesi’ne ve bana ulaşmak ise hedefiniz, benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza, ara yollar üretmenize gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada? İstinaf Mahkemesi’nde. Madem hedefiniz benim; mert olun, bari burada mert olun, onayın benim cezamı, milleti rahat bırakın yahu Milleti rahat bırakın. Hodri meydan. Hodri meydan. Siz istemiyorsunuz ama -Ekrem'in kelime anlamı da merttir- sizi bir kez daha mertliğe davet ediyorum.”
“BU YOLLAR MERTLİK YOLLARI DEĞİL”
“Ve bir kez daha bu güzel memleketimin, güzel insanlarına sesleniyorum: Güneyimizde, belki de ülkemizin 100 yılını derinden ilgilendirecek bir mesele var. Ülkemiz için de sulh ve barışı sağlamamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Demokrasi, adalet, eğitim, ekonomi, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, bir sürü sorunlarımız var. Bütün bu sorunlar varken, bunlarla uğraşılıyor. Ve bir kez daha mertliğe davet ederek söylüyorum ki; mücadelenizi bu milletle sandıkta hesaplaşarak, bizimle beraber orada mücadelenizi verin. Bu yollar, doğru yollar değil. Bu yollar mertlik yolları değil. Türkiye'ye sesleniyorum: İstediğiniz her kanaldan beni bir kez daha dinleyin, bir kez daha dinleyin, bir kez daha dinleyin… Ülkeme, canım ülkeme, milletimize sesleniyorum. Lütfen bunu iyi duyun: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz. Bu kadar.”