Ataşehir escort Ankara escort
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler

İnan Güney “Her gün onlarca mektup alıyorum”

“Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum” diyen Güney, “Bizim bir itibar sorunumuz olamaz; Beyoğlu insanı yapılan haksızlığın farkında” diyor.
 Tarih: 31-10-2025 11:29:33   Güncelleme: 31-10-2025 11:33:33
İnan Güney “Her gün onlarca mektup alıyorum”

İstanbul’un kalbi Beyoğlu, bir süredir sessiz fakat derin bir bekleyiş içinde.
Seçilmiş belediye başkanı İnan Güney, 19 Ağustos’ta tutuklandı. Ardından toplanan Beyoğlu Belediye Meclisi, CHP’li Sefer Karaahmetoğlu’nu başkanvekili olarak seçti.

Tutuklu Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney, yaşadığı süreci, Beyoğlu’na olan bağlılığını ve yeniden hizmet etme kararlılığını bianet’e anlattı.

“Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum” diyen Güney, “Bizim bir itibar sorunumuz olamaz; Beyoğlu insanı yapılan haksızlığın farkında” sözleriyle hem kendi duruşunu hem de halkla arasındaki bağı vurguluyor.

İnan Güney hem bir başkan olarak hem de bir baba olarak da zor bir süreci yaşıyor. Tutuklanmasından bu yana ailesiyle haftada bir kapalı görüş yapabildiğini anlatıyor:

“Kızlarım çocukluklarını unuttular; erken olgunlaştılar. Sekiz yaşındaki kızım, mitingde ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz!’ diye slogan attı. Onun o sözlerini izlerken hem gururlandım hem de içim yandı.”

Güney, büyük kızı Ela’nın yurtdışında kazandığı hukuk fakültesine gidemediğini, eğitimini ertelemek zorunda kaldığını da ekliyor:

“Bir yılı kim nasıl telafi edecek bilmiyorum. Ama biliyorum ki onlar da benim gibi dimdik duruyor.”

Çocukluğundan itibaren sokak sokak büyüdüğü Beyoğlu’nu “evim, geniş ailem” diye tanımlayan Güney, görevde olduğu kısa sürede yürüttüğü belediyeciliği “insana hizmeti merkeze koyan bir anlayış” olarak tarif ediyor.

Görev süresinde hayata geçirdiği projeler arasında Su Sebilleri, Beslenme Saati, Öğrenci Emekli Evleri gibi sosyal uygulamalar öne çıkıyor.

Tüm yaşananlara rağmen umudunu koruduğunu söyleyen Güney, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Zorluklar karşısında eğilmedik, geri adım atmadık. Daha büyük bir şevkle kaldığım yerden devam edeceğim. Beyoğlu bizim evimiz, sokak sokak alın terimiz, yürek yüreğe umudumuzdur.”

Beyoğlu’nun seçilmiş ve tutuklanmış Belediye Başkanı İnan Güny anlatıyor.

“Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum”

Dava süreci tamamlandığında, hem kendi itibarınızı hem de Beyoğlu halkına hizmet anlayışınızı yeniden inşa etmek için hangi adımları atmayı planlıyorsunuz?

Ben, Beyoğlu’na, Beyoğlu insanına, çocukluğumdan, gençlik yıllarıma, siyasi mücadeleme kadar geniş bir çerçevede kopmaz bağlarla bağlıyım. İşimi, gözümden sakındığım ailemi, Beyoğlu’nda kurdum, sarsılması imkânsız komşuluk ve dostluk ilişkilerimi Beyoğlu’nda ördüm.

Beyoğlu sokakları beni iyi tanır, ben de hem Beyoğlu’nu hem de Beyoğlulu komşularımı çok iyi bilirim. Bu anlamda, bizim bir itibar sorunumuz olamaz. Beyoğlu insanı ilk günden beri, yapılan haksızlığın çok iyi farkında.

Görevde olduğum kısa sürede, Beyoğlu’na yaptığımız hizmetleri tüm komşularım çok iyi biliyor. Yokluğumda da arkadaşlarım tüm gayretleriyle hizmetleri aksatmadan devam ettiriyorlar.

Zorluklar karşısında eğilmemek, geri adım atmamak benim içinde büyüdüğüm geleneğin en önemli özelliklerindendir. Beyoğlu’na kavuşmayı dört gözle bekliyorum ve daha da perçinlenmiş bir şevkle kaldığım yerden çalışmaya devam edeceğim. Beyoğlu’ndaki komşularım da olan biteni yakından takip ediyor, her fırsatta dayanışma mesajlarıyla hem bana hem de çalışma arkadaşlarıma güç veriyorlar.

“Anılarım da hayallerim de Beyoğlu üzerine kurulu”

Beyoğlu sizin için ne ifade ediyor? Bu ilçeyle kurduğunuz bağın en güçlü yönü sizce nedir?

Beyoğlu benim için yaşamın adıdır, aslıdır. Beyoğlu benim evim, geniş ailem. Bunu bir mecaz ya da romantik bir söylem olarak dile getirmiyorum; çünkü hayatımın tamamı burada geçti.

Beyoğlu’nda yaşamak, gelip geçenlerin hiç sahip olmadığı bir farkındalık demektir. Ben her mahallesini ayrı bilirim Beyoğlu’nun. Sokaklarında büyüdüm, burada iş kurdum, burada dostluklar kurdum.

Anılarım da hayallerim de Beyoğlu üzerine kurulu. Yarım asra yakın ömrümde, tüm değişimini gördüm. Beyoğlu benim için hayat mücadelesidir, onurlu insanları emeğidir, her şeye rağmen umudunu yitirmemektir, yokluğu bilerek dayanışmaktır.

Belediyeciliğin merkezine ‘insana hizmeti’ koyduk”

Görev süreniz boyunca Beyoğlu’nda en çok gurur duyduğunuz proje veya toplumsal etki neydi?

Yaklaşık 1,5 yıllık görev süremiz boyunca bir an bile boş durmadık. Her kesimden komşumuza dokunan, daha önce düşünülmemiş ya da ihmal edilmiş birçok alanda projeler ürettik. Bu mektuba sığmayacak kadar çok çalışma var, ancak en çok çocuklara dokunan projelerimizle gurur duyuyorum.

Su Sebilleri Projesi bunlardan biri. Ekonomik durumu iyi olmayan çocuklarımızın okulda musluklardan su içmek zorunda kaldığını gördük. Bu tablo hepimizi derinden etkiledi. Okul koridorlarına arıtma sistemi içeren, düzenli olarak ölçümleri yapılan su sebilleri kurduk. Bu proje kısa sürede Türkiye’ye örnek oldu. Bizden sonra birçok belediye –hatta farklı siyasi görüşlerden belediyeler bile– bu basit ama hayati önemdeki projeyi uygulamaya başladı. Önemli olan kimin yaptığı değil, doğru işlerin çoğalmasıdır.

Beslenme Saati Projesi, tutuklu Beylikdüzü Belediye Başkanımız Mehmet Murat Çalık’ın öncülüğünde hayata geçirilen bir uygulamaydı. Seçim sürecinde fark etiğim bu projeyi Beyoğlu’na da taşımaya o zaman karar vermiştim. Çünkü ilçemizde birçok çocuğumuzun beslenme çantası yoktu.

"Projemiz esnaf dayanışması ile yürüyor"

Beslenme saatlerinde bahçede oturan, derse aç giren çocuklarımız vardı. Biz de kendi aşevimizde, kendi aşçılarımızın hazırladığı yiyecekleri çocuklarımıza ulaştırmaya başladık. Ancak temel ilkemiz “alan elin veren eli görmemesi”. Çocuklarımıza sanki kırtasiyeden alınmış gibi özenle hazırlanmış beslenme çantaları hediye ettik. Beslenme paketlerini de üzerinde hiçbir logo veya isim olmadan ailelerine düzenli olarak teslim ediyoruz.

Bir diğer proje, Öğrenci YE projesi. Tutuklu Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ın öncülük ettiği bu uygulamayı Beyoğlu’na uyarladık. Beyoğlu’nda ikamet eden ya da okuyan üniversite öğrencileri, Beyoğlu App üzerinden anlaşmalı restoranlarda ücretsiz bir öğün yemek yiyebiliyor. Bu proje belediye bütçesine hiçbir yük getirmiyor; tamamen esnaf dayanışmasıyla yürütülüyor.

Son olarak, Emekli Evleri projemizden de bahsetmek isterim. Kasımpaşa ve Kalaycıbahçe’de açtığımız Emekli Evleri, kısa sürede komşularımızın uğrak noktası haline geldi. Emeklilerimiz burada 1 liraya çay içiyor, birbirine çay ısmarlıyor, tavla turnuvaları, sinema günleri, sağlık taramaları ve psikolojik destek etkinlikleriyle sosyalleşiyor. Bu mekânlar, yalnızlaşan, ekonomik olarak kırılgan hale gelen yaş almış komşularımız için yeni bir buluşma noktası oldu. Yani, belediyeciliğin merkezine ‘insana hizmeti’ koyduk.

“Her gün onlarca mektup alıyorum”

Beyoğlu halkı sizin tutuklanma sürecinize oldukça duyarlı yaklaştı. Sizce bu dayanışma, ilçenin demokrasi ve vicdan kültürü açısından nasıl bir anlam taşıyor?

Gözaltı sürecinde dışarıda yaşananları birebir takip etme şansım olmadı, ancak daha sonra belediye önündeki dayanışma mitingini izlediğimde gözlerim doldu. Her mahalleden, her kesimden insanlar oradaydı. Hayatına bir şekilde dokunduğumuz komşularımızın gösterdiği vefa, hücrede bile içimi ısıttı.

Belediye çalışanlarımızın, “iyi ki bu görevi yapmışız” dedirtecek açıklamalarını duyunca büyük bir gurur hissettim. Her gün onlarca mektup alıyorum. Çocuklar resimler çizip gönderiyorlar; kimi kalp yapıyor, kimi Beyoğlu’nun sokaklarını çiziyor. Bu mektuplar bana yalnız olmadığımı, dayanışmanın en güçlü halinin vicdanlarda yaşadığını hatırlatıyor. Bir çocuk, “Gelince kumbaramdaki parayla sana sürpriz yumurta alacağım” diye yazmıştı. Eşimi aradım, gidip ziyaret etmesini rica ettim, ‘gelecek, muhakkak gelecek’ demesini istedim.  Bu süreç, Beyoğlu’nun sadece kültürün ve sanatın değil, demokrasinin ve vicdanın da merkezi olduğunu bir kez daha gösterdi.

Hücre bize değil biz hücremize ruh verdik”

Cezaevine giriş sürecinizde neler yaşadınız? İlk günleriniz sizin için nasıl geçti, bu sürece nasıl uyum sağladınız?

Sabah 06.00’da şafak operasyonuyla gözaltına alındığımda aslında tutuklanacağımı biliyordum. Hukuki olarak ifadeleri okuyan herkes, hukukçu olmaya gerek olmadan, iftiraların mesnetsiz, hukuksuz olduğunu görecek ve anlayacaktır.

Kendimden çok, 51 yaşında ev hanımı olan ablama üzüldüm. Bırakılınca komşusu “Sabriye, okudum haberleri, sen çamaşır asmaktan ne zaman bu örgüte girdin” diye takılmış. Aslında olayı komşusu özetlemiş.

Aynı şekilde asistanım Seyhan, şoförüm Deniz, korumam Eren ne yapmış olabilirlerdi? Hiçbir gerekçe yoktu. Hesap benimleyse onlar bırakılmalıydı ama olmadı. Bunlar dışında duygum da çok netti; haklıydım, haklıydık ve kazanacaktık.

Çağlayan’dan çıktık, sabah 04.30’da Silivri’ye girmiştik, otobüsle arkadaşlarımızla. 1. Blok isimler okunuyor, 2. Blok, 3. Blok derken en son 9. Blokta ben indim ve hayatımda yepyeni bir kapı açıldı, hep ziyaretçi olarak geldiğim Silivri’ye bu kez siyasi tutsak olarak gelmiştim.

Eşim çantamı hazırlamıştı, tek tek her şey çıkarılıp sayı ile tespit edilip tutanak altına alınıyordu. Çünkü her şey belli bir sayı ile kısıtlıydı. Dört pantolondan fazla alınmıyordu mesela.

Depodan yastığım, yatağım ve nevresimler verildi. Onlar kucağımda hücrenin yolunu tuttum. Beş günün verdiği uykusuzluk ve yorgunluk ile 05.30 gibi uyudum.

Sabah 08.00’da demir kapı şangırdadı ve sayım diye bağırdı gardiyan. Gözlerimi açtım neredeyim diye, bir an tereddüt ettim ama hemen toparladım; Silivri’deydim. B3 26 No’lu hücrede.

Girişte üzerimde olan 4.500TL sayılarak, paraların seri numaraları tek tek alınarak kayıt altına alınıp, burada adıma açılan hesaba yatırıldı.

Gelen gardiyan arkadaşlar da yapılması gerekeni, kantinden nasıl sipariş vereceğimi anlattılar. 10.00 gibi sanırım demir kapı üzerindeki küçük pencere, demirin soğuk şangırdamaları eşliğinde açıldı ve vekil görüşü var dendi. Kapı açıldı ve ilk ziyaretime gelen İstanbul Milletvekili, Beyoğlu’nun eski ilçe başkanlarından Yüksel Mansur Kılınç’tı. İlk mesajımı vekilimle yolladım: “Size dışarda, bize Silivri’de mücadele düştü…”

"Kızlarım iyi olursa ben de iyi olurum"

13.00 gibi yine o demir kapı üzerindeki küçük soğuk cam açıldı ama biraz daha ısınmıştım o küçük demir cama. Çünkü her açılışı bir dostla, bir sevdiğinle, bir yoldaşla konuşmak, sohbet etmek demekti… Kapalı görüş dendi ve hızlıca kapalı görüş odasına gittik. Ve hayatımın en mutlu karşılaşması diyebilirim; yarim, yoldaşım, eşim ve üç can parçam. 3 yaşama umudum, 3 kızım gelmişti. Soğuk bir camın ardından da olsa beş gündür göremediklerimi, canlarımı görmek hem onlara hem bana moral olmuştu. Zeyno’m ağlamaya başladı, bir damla gözyaşına dünyaları yıkacağım kızlarım ağlıyordu. İyi olduğumu, beni merak etmemelerini söyledim ve ellerimiz camın ardından da olsa birleşti. Cam ellerimizin değmesini engelledi ama sevgimizin birbirine ulaşmasını engelleyememişti.

Bir saat çok hızlı geçti ve camın iki yakasından konuştuğumuz telefon kapandı. Eşimi kızlarıma, kızlarımı eşime emanet ettim. Beni düşünmeyin, siz iyi olursanız bilin ki ben de iyiyim diyerek zor da olsa camın etrafından ayrıldık.

Sonra artık benim için anlamı koğuştan çıkmak, dost buluşması olan küçük cam yine açıldı ve Avukat görüşü dendi.

Görüşlere giderken koridorda Emrah başkanı, Rıza başkanı, Hakan başkanı, Utku Başkanı, temas edemesek de, gördüm. Can Atalay ile koridordan geçerken sadece merhabalaşabiliyorduk, el sıkışmak, kucaklaşmak yasaktı çünkü.

Avukat görüş alanında cam bölmeden Ekrem Başkan ilerdeydi, Zeydan Başkan, Fatih Altaylı…

Bu tabloyu, bu arkadaşları, dostları, yoldaşları görünce neden burada olduğumuzu bir kez daha hatırladık ama eğilmedik, bükülmedik. Demir parmaklıkların bizi hizaya getirmesine müsaade etmedik. Hücre bize değil biz hücremize ruh verdik. Hücre psikolojisine teslim olmadık ve olmayacağız.

“Günlük tutuyorum”

 Cezaevindeki koşulları nasıl değerlendiriyorsunuz? Günlük yaşamınızı ve rutininizi nasıl sürdürebiliyorsunuz?

Sabah 08.00 sayım için kalkıyoruz. Arkadaşlar hem bizi görmüş oluyor hem de avlu kapımızı açıyorlar.

Bu arada tek başıma bir koğuşta kaldığımı, kendine ait bir avlusu olduğunu belirteyim. Açık mutfak ve tuvaleti olan 25 m2 bir hücrede kalıyorum. Üst katta yatak olan ve bir küçük dolap olan 15m2 bir alan daha var.

09.00-09.45 arası spor yapıyorum. Avlumda yaklaşık 120 turu yürüyüş, hızlı yürüyüş, hafif koşu, hızlı koşu şeklinde atıyorum. Bir tur yaklaşık 27 adım ediyor. Sonra içerde biraz fizik hareketleri yapıyorum, sırt fıtığına iyi geldiği için.

11.00’de kahvaltının ardından 13.30 avukatım gelene kadar 2 saat gazete okuyorum. Cumhuriyet, BirGün, ve Sözcü istiyorum koğuşa.

Vekil görüşleri, avukat görüşleri, partili genç avukatların görüşleri derken gün bitiyor.

TRT Müzik’ten türkü dinliyoruz çünkü kantinden büyük umutlarla aldığım radyo maalesef hiçbir yeri çekmiyor.

Günlük tutuyorum, yoğun bir şekilde kitap okuyorum. Fakat günümüzü dosta, düşmana karşı dimdik, ayakta, enerjik ve davamıza olan inancımızdan aldığımız güçle bitiriyoruz.

“Heyecanla bekledim o anı”

Sizin için düzenlenen mitingde çocuklarınızın yurttaşlara seslendiği anlar büyük yankı uyandırdı. O görüntüleri ekran başında izlerken neler hissettiniz?

Heyecanla bekledim o anı. Hem eşimi, kızlarımı canlı canlı izlemek, hem de yol arkadaşlarımı görmek tarif edilemezdi.

Halk TV Eloş’umun konuşmasını canlı verdi. Sadece başı dik, kararlı ve gür bir sesle; sadece okumuyor, adeta haksızlığı haykırıyordu kızım…

Diloş’um benim duygum olmuş dile geliyor, Zeyno’m ise “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyerek slogan atıyordu.

“Erken büyüyor çocuklarımız” diye düşündüm: Kızlarım için üzüldüm, ama gururlandım aynı zamanda.

8 yaşında kızıma bu cümleleri kurduran, 8 yaşında kızıma siyasetçi gibi konuşma yaptıran bu haksızlığa da isyan ettim.

“Kızım okulunu erteledi”

Ailenizle görüşme imkânlarınız nasıl? Özellikle çocuklarınızla temasınız ne ölçüde mümkün oluyor ve bu süreç onların ruh hâlini nasıl etkiledi?

Ailemle her Salı kapalı görüşüm var. Her ayın ilk Salı günü açık görüş yapabiliyorum. Perşembe günleri de 10.00-10.10 arası 10 dakika telefon görüşmesi yapabiliyorum eşim ve çocuklarımla. Perşembe anne ve babamın yanına geçiyor eşim. Aynı anda hem annem ve babamla hem de eşim ve çocuklarımla telefonda da olsa görüşmüş oluyorum.

Ailem için yepyeni bir dönem. Hepimiz için öyle aslında ama aile bağlarımız daha da güçlendi. Zaten kenetlenmiş bir aileydik ama bu durum daha güçlü bağlar oluşturdu.

Kızlarım daha olgunlaştı, belki çocukluklarını unutturdu, erken büyümelerine ve olgunlaşmalarına neden oldu bu durum. Eşim ise her zamanki gibi dimdik ve zorluklarla baş edecek olgunlukta.

Üzüldüğüm, yurtdışında bir üniversitede hukuk kabulü olan Ela’mın eğitiminin ertelenmesi, gidememesi, ömründen bir yılı kaybetmiş olmasıdır. Bu bir yılı kim nasıl telafi edecek?

“Özgür Çelik’le aynı davada yargılanmak benim için onurdur”

Fotoğraf: İnan Güney, Özgür Özel ve Özgür Çelik / Beyoğlu, Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet

Cezaevinde size yönelik özel bir baskı, ayrımcılık ya da farklı bir uygulama söz konusu mu?

Sevdiklerimizin hasretinden, özleminden, Beyoğlulu komşularımıza hizmet edememekten başka bir sıkıntımız, ya da bir baskı ortamı yok. Ancak haftada bir telefon görüşmesi; aileyi haftada bir kapalı görüşte görmek, sevdiklerinden uzak kalmak ve demir kapılar ardında tutsak olmak başlı başına zor…

Ancak biz burayı bir çilehane; burada geçirdiğimiz zamanı da olgunlaşacağımız, iyiyi kötüyü daha iyi ayırt edeceğimiz, kendimizi geliştireceğimiz ve ilerde yaşanacak güzel günlerin bir zekatı olarak görüyoruz.

Soruşturma kapsamında yöneltilen “hile karıştırma” ve “seçim kanununa muhalefet” suçlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İl kongresi soruşturması tamamen siyasi, altı dolu olmayan bir süreçtir. Bizim gibi demokrasinin parti içinde hakim olduğu bir partide delege ile konuşmak, neden aday olduğunu anlatmak doğal olmakla beraber; bu görüşmeler maalesef suç unsuru gibi gösterilmektedir.

Bahse konu ses kaydında ben yokum, benimle ilgili bir konu yok. Fiilen orada yokum ancak bu kadar net olmasına rağmen önce ifade için çağırılmak, sonra da iddianameye girmek beni şaşırttı. Ancak bu soruşturmaları bir madalya gibi taşıyacağız.

Hayatımızın her anında, il başkanımız, yol arkadaşımız Özgür Çelik ile aynı davada yargılanmak haklı haksız olmak bir yana benim için bir onurdur.

Bizim kavgamız koltuk için değil, adalet için”

Hakkınızdaki iddiaların siyasi bir yönü olduğunu düşünüyor musunuz? Bu sürecin bir siyasi operasyon niteliği taşıdığına inanıyor musunuz?

Yaşadığımız, Aziz İhsan Aktaş’ın komisyoncusu olan Alican Abacı’nın organize ettiği bir iftira kumpasıdır. Benim belediye bütçesinden uçak bileti aldığımı söyleyen bir meczup var. Savcıya da dediğim gibi, değil bir uçak bileti; bir tane İETT bileti varsa istifa edeceğim.

Bir iftira kumpasını, siyasi olarak “belediyeyi mecliste alabilir miyiz” diye düşünen Beyoğlu AKP’deki sokaktan, halktan kopuk siyasiler fırsata çevirmek istedi. Sürekli “2 meclis üyesini aldık” diye haber yollayıp bu operasyonlara zemin hazırlansın diye baskı uygulayan AKP Beyoğlu’nda halktan kopmuş, siyasi kumpaslara bel bağlamış kişilere cevabı 16 yol arkadaşımız verdiler.

AKP Beyoğlu’nun siyasetini şuna benzetiyorum: eski Türk filmlerinde vardır ya, Ankara’da dayısına, fabrikatör babasına, parasına güvenen şımarık genç; mahallenin işçi emekçi çocuğu olan o fakir ama gururlu genci ezer, zulmeder. Fakat filmin sonunda kazanan o fakir, işçi emekçi oğlu olan gençtir. Kazanan hep fakir ama gururlu genç olmuştur. Yaşar ustalar olmuştur…

Beyoğlu siyasetini böyle özetleyebiliriz. Beyoğlu halkının Yaşar Ustası da İnan Güney olmuştur. Gelen mesajlarda, dolu dolu alanlarda bunu görüyoruz.

Mevcut koşullarda adalet sistemine güveniniz sürüyor mu? Eğer bu dava adil biçimde yürütülürse, bunun hem siyasi yaşamınıza hem de kişisel duruşunuza nasıl bir etkisi olur?

Yargılama süreçlerinde her şeyin ortaya çıkacağına inanıyorum. Adalet sistemi maalesef yıllardır siyasetten etkilenen, siyasete bakan bir durumdaydı. Her gelen siyasi iktidar sistemden şikâyet eder fakat gücü kendi alınca maalesef düzenleme yapmaz ve “biraz da ben kullanayım“ der.

Dolayısıyla yasama-yürütme-yargı-basın güçler ayrılığı ilkesine göre düzenlemeler ile birbirini etkilemekten, emir komuta içinde olmaktan çıkmalıdır.

Dava sürecinde iftiracılar ile hesaplaşıp doğruların ortaya çıkacağına inanıyorum. Ve biz buradan insani olarak, vicdani olarak, ahlaki olarak ve siyasi olarak çok daha güçlü çıkacağız. Halka hizmeti çok daha büyük aşkla yapacağız. Dedim ya, çilehane belki bizden bir şeyler alacak. Belki aylar, yıllar alacak ama bize katacağı çok şey olacak.

Cezaevindeyken en çok neyi özlüyorsunuz? Özgürlüğünüze kavuştuğunuzda ilk yapmak istediğiniz şey ne olacak?

En çok Beyoğlu sokaklarını özlüyorum. Sabah işe giderken selamlaştığım esnafı, mahalle aralarında oyun oynayan çocukların sesini, belediyedeki çalışma arkadaşlarımı, kısacası o günlük hayatın içindeki canlılığı…

Burada zaman çok yavaş akıyor. En çok da yürümeyi özledim; İstiklal Caddesinden belediyeye kadar yürümeyi, oradan Kasımpaşa’ya geçmeyi… İnsan, özgürlüğünün kıymetini en çok dört duvar arasında anlıyor.

Bir de ailemle, eşim ve kızlarımla zaman geçirmek tabii. Özgürlüğüme kavuştuğumda ilk yapmak istediğim şey, sabah erken kalkıp Beyoğlu sokaklarında dolaşmak. Sonra belediyeye gidip arkadaşlarımla birlikte yeniden çalışmaya başlamak istiyorum. Çünkü bu makamlar, birer kişisel koltuk değil, halka hizmet etme imkânıdır. O imkânı elimden haksız yere aldıklarını biliyorum ama geri döndüğümde daha büyük bir inatla, daha büyük bir sevdayla Beyoğlu için çalışmaya devam edeceğim.

"İlk günkü inancımla Beyoğlu'na döneceğim"

Son olarak başta Beyoğlu halkı olmak üzere okurlarımıza ne mesaj vermek istersiniz?

Her şeyden önce, bu süreçte bana, aileme ve yol arkadaşlarıma gösterilen dayanışma için tüm Beyoğlulu komşularıma yürekten teşekkür ediyorum. Bir arada dimdik, onurluca durup torunlarına şerefli bir miras bırakacak meclis üyelerimize teşekkür ediyorum.

Burada, demir kapılar ardında geçen her gün, aslında Beyoğlu’na ve geleceğe olan inancımı daha da büyütüyor. Çünkü biliyorum ki dışarıda vicdanı diri, kalbi temiz binlerce insan var.

Ben bu dönemi bir son değil, yeni bir başlangıç olarak görüyorum. Bu yaşadıklarımızın bizi durdurmasına değil, olgunlaştırmasına izin vereceğiz.

Beyoğlu halkı şunu bilsin: Bizim kavgamız koltuk için değil, adalet, eşitlik ve onurlu bir yaşam içindir, evlatlarımızın geleceği içindir, aydınlık yarınlar içindir. O yüzden ne korkumuz var ne de yılgınlığımız.

Daha güçlü, daha kararlı ve yine o ilk günkü inançla Beyoğlu’na döneceğim. Çünkü Beyoğlu bizim evimiz, sokak sokak alın terimiz, yürek yüreğe umudumuzdur.

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER Bülten Haberleri Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI