Silivri'de tutuklu bulunan CHP Cumhurbaşkanı adayı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 31 Ocak'ta ifade için gittiği İstanbul Adliyesi önünde yaşanan gerginlikle ilgili hakkında dava açılan CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve 25 CHP’li bugün ilk kez hakim karşısında. Suçlamalara karşı savunmasını yapan Çelik ise “Ben hayatımda ilk kez hakim karşısına çıkıyorum. CHP’ye geldiğim günden itibaren bir gün yolumun mahkeme salonlarına düşeceğini tahmin ediyordum. Ben ve yönetici arkadaşlarım, 8 Ekim 2023’te, yani iki yıl önce göreve başladık. O tarihten bugüne kadar hakkımızda ne bir soruşturma ne de bir dava vardı. Ancak şimdi öyle bir noktaya gelindi ki, il başkanlığı binamız dahi davalık hale getirildi. Ben, üç ayrı davadan toplam 28 buçuk yıl hapis istemiyle yargılanıyorum. Bunun sebebi çok açıktır: Ben ve arkadaşlarım, iktidara yürüyen kararlı neferleriz” şeklinde konuştu.
Silivri'de tutuklu bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Cumhurbaşkanı adayı, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 31 Ocak'ta ifade için gittiği İstanbul Adliyesi önünde CHP seçim otobüsünün engellenmesi ve otobüse doğru yürüyenlere biber gazı sıkılması üzerine başlayan gerginlikle ilgili CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve 25 CHP’li hakkında dava açıldı. Çelik ve 25 CHP’liye; "görevi yaptırmamak için direnme", "kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama", "kasten yaralama", "kamu malına zarar verme" suçlamalarından açılan davada, sanıklar için 3 yıl 11 aydan 17 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Davanın ilk duruşması ise bugün, bir saat gecikmeli olarak, 11:00 itibariyle İstanbul 18. Asliye Cezq Mahkemesi’nce İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda yapılıyor. Duruşmayı izlemek üzere CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, CHP Genel Başkan yardımcısı Aylin Nazlıaka, Ataşehir Belediye Başkanı Onursal Adıgüzel, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu'nun da aralarında bulunduğu çok sayıda isim mahkeme salonundaydı.
“Ben hayatımda ilk kez hâkim karşısına çıkıyorum”
Kimlik tespitinin ardından ilk olarak Özgür Çelik savunma yaptı. Çelik, savunmasında şunları söyledi:
“Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Öncelikle duruşmamızı takip etmek üzere Ankara’dan İstanbul’a gelen Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’i, baro başkanımızı, CHP’lileri ve basın mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Bugün neden burada olduğumu ve olayın gerçekleştiği günle ilgili bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben hayatımda ilk kez hakim karşısına çıkıyorum. CHP’ye geldiği günden itibaren bir gün yolumun mahkeme salonlarına düşeceğini tahmin ediyordum. Ancak buna rağmen, arkadaşlarımızla birlikte önemli başarılara imza attık. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in öncülüğünde partimiz Türkiye’nin birinci partisi oldu.
“Öyle bir noktaya gelindi ki, il başkanlığı binamız dahi davalık hale getirildi”
Ben ve yönetici arkadaşlarım, 8 Ekim 2023’te, yani iki yıl önce göreve başladık. O tarihten bugüne kadar hakkımızda ne bir soruşturma ne de bir dava vardı. Ancak şimdi öyle bir noktaya gelindi ki, il başkanlığı binamız dahi davalık hale getirildi. Ben, üç ayrı davadan toplam 28 buçuk yıl hapis istemiyle yargılanıyorum. Bunun sebebi çok açıktır: Ben ve arkadaşlarım, iktidara yürüyen kararlı neferleriz.
CHP ve toplumsal muhalefet, yargı kıskacı altındadır. Bu dava, 300 gündür yaşadığımız olağanüstü ve antidemokratik yönetimin bir sonucudur. İddianame, adliyede ifade verdikten sonra yapmak istediğimiz basın açıklamasını engellenmesine karşı koymamız üzerine hazırlanmıştır. Burada Anayasal haklarımız suç gibi gösterilmektedir. Adliye sürekli demir bariyerlerle abluka altına alınmaktadır. Ne yazık ki bu manzara Türkiye’mize yakışmamaktadır.
“Ben, 300 gündür randevularımı adliye koridorlarına veriyorum”
Bizim mesaimizin büyük bir kısmı cezaevi kapılarında ve adliye koridorlarında geçiyor. Ben, 300 gündür randevularımı adliye koridorlarına veriyorum. İnsanlara 'Gelin, 7. katta görüşelim' diyorum. Bu durum tamamen Anayasal hakların ihlalidir.
O gün orada yalnızca partililerimiz değil, binlerce, on binlerce yurttaş da vardı. Ancak özellikle seçilmiş CHP’liler yargılanıyor. Bu davalarla verilmek istenen açık bir mesaj vardır, Sayın Hâkim. Bu iddianamede bir başka mesaj daha gizlidir. Biz burada 26 kişi yargılanıyoruz; fakat partide hiçbir görevi bulunmayan abim Özkan Çelik de sanık sandalyesine oturtulmuştur. Abim sadece bazı çalışmalarımıza zaman zaman katılır, bizi görmek için yanımıza gelir. Bu dava ile ailelerimize de gözdağı verilmek istenmektedir.
Beni, abimi, ablamı yetiştiren 50 yaşını aşmış bir insana diyorlar ki: ‘Bu çocukları sustur.’”
“Konuşmadan hemen sonra emniyet yetkilileri vatandaşa biber gazı sıktı”
O gün yaşananları detaylı bir şekilde anlatan Çelik, savunmasına şu şekilde devam etti:
“İddianameye eklenen bir fotoğraf var. O fotoğrafta abim Özkan Çelik gülüyor. O gün ses sistemiyle ilgili ciddi sorun yaşandı. En son alınan kararda ‘otobüsün neredeyse üstünde yapalım’ denildi. Ben de otobüse doğru yöneldim. Çok kısa bir diyalog yaşandı, ardından yolumuza devam ettik. Otobüsün üzerine çıktıktan sonra, otobüs yönüne gelen insanları polisler kalkanlarıyla durdurdu. Ancak hiçbir ‘dağılın’ anonsu yapılmadı. Bu konuşmadan hemen sonra emniyet yetkilileri vatandaşa biber gazı sıktı. Ben o kokuyu otobüsün üstünden aldım. Aynı durumu on gün önce il başkanlığı önünde de yaşamıştık.
Kalabalıkta bir problem olduğunu görünce otobüsten indim. Buradaki en önemli nokta şudur: O insanlar hiçbir sorun çıkarmadan dağıldı. Hiçbir taşkınlık olmadı. Saraçhane’de de aynı tablo yaşanıyordu.
“Dört kişinin ifadesi neredeyse cümle cümle aynı”
İddianamede ‘12 çevik kuvvet polisinin zarar gördüğü’ iddia ediliyor. Beş müşteki var; fakat bu beş kişinin tamamı da kamu malına herhangi bir zarar verilmediğini söylüyor. Hatta müştekilerden bazıları, ‘Olay esnasında yaralanmama sebep veren şahısları görmedim’ diyor. ‘Zimmetimde bulunan kask, kalkan veya herhangi bir mal zarar görmemiştir’ ifadesi geçiyor. Beş müştekiden üçü ise zaten şikâyetçi değil.
Müşteki ifadelerinde ciddi çelişkiler var. Dört kişinin ifadesi neredeyse cümle cümle aynı. Birkaç tanesinde yalnızca bir-iki cümle farklı. İddianamede yer alan beş müştekiden üçünde, yaralanmaya dair herhangi bir rapor yok. Buna rağmen dosyaya dahil edilmişler. İçlerinde hem şikayetçi olmayanlar hem de ‘kamu malına zarar verilmedi’ diyenler var. Üstelik müştekilerin tamamı, ‘Bana zarar vereni görmedim, görsem de tanımam’ ifadelerini kullanıyor.
“Biz yalnızca tam bağımsız Türkiye’yi savunduğumuz için yargılanıyoruz”
Bizim devletin hiçbir polisiyle, hiçbir kamu görevlisiyle bir derdimiz olamaz. Buradaki mesele şudur: Birileri talimat verdi, açıklama yapmamız istenmedi. Biz yalnızca tam bağımsız Türkiye’yi savunduğumuz için yargılanıyoruz.
Zurnanın zırt dediği nokta şudur: İddianamenin en sonuna siyasi yasak maddesi eklenmiştir. Bu durum, iktidarın yargıyı araçsallaştırmasının en açık göstergesidir. Daha önce Sayın Ekrem İmamoğlu’na da siyasi yasak getirilmiş, diploması iptal edilmiştir. Şimdi aynı yöntem bizler üzerinden uygulanmak istenmektedir."
“CHP’lilerin burada toplu şekilde yargılanması hukuk tarihine kara lekedir”
Çelik’in ardından savunması alınan CHP Gençlik Kolları İstanbul İl Başkanı Erdem Kara ise “Dört iddianın dördü de asılsızdır. Hiçbir uyarı, ihtar olmadan müdahale ettiler. Bu müdahale esnasında birilerini yaraladığım, kamu malına zarar verdiğim iddiaları asılsızdır. CHP’lilerin burada toplu şekilde yargılanması hukuk tarihine kara lekedir. Bu dosyadaki suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum, beraatimi talep ediyorum” dedi.
Özgür Çelik'in savunmasının tamamı şöyle:
"Duruşmamızı takip etmek üzere İstanbul’a gelen Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’i, mahkemenizi, değerli yol arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
"Ne olduysa 31 Mart’ta partimiz iktidar alternatifi olunca oldu!"
1.Neden buradayım?
Hayatımda ilk defa hakim karşısına çıkıyorum. İstanbul İl Başkanı seçildiğim gün, bir gün yolumun buraya düşeceğini biliyordum. Bugün burada yargılanan 26 arkadaş olarak 'dikensiz bir gül bahçesinde yürümediğimizi' de elbette biliyorduk. Ben ve arkadaşlarım partimizi iktidara taşıyacak bir sürecin İstanbul’daki neferleriyiz. Burada olan veya olmayan arkadaşlarımızla, görev süremizde İstanbul’da CHP’li belediye sayısını iki katına çıkarttık. Genel Başkanımız Özgür Özel öncülüğünde Türkiye’nin 1. Partisi olduk. Otokrat yönetimlerde, muhalifler cezalandırılır. Başarılı olan muhalifler ise kat-kat cezalandırılır. Ben ve buradaki yönetici arkadaşlar 8 Ekim 2023 tarihinde göreve geldik. 31 Mart 2024 tarihine kadar hakkımızda ne bir dava, ne de bir soruşturma vardı. Ne olduysa 31 Mart’ta partimiz iktidar alternatifi olunca oldu! Şu anda benim içerisinde görev yaptığım il binası davalık. Tertemiz biçimde seçildiğim il kongresi davalık. Görev yaptığım il binası demir bariyerlerle hapsedilmiş durumda, ben de 3 ayrı davadan toplam 22,5 yıl hapis cezasıyla yargılanıyorum. Bunun sebebi, az öncede belirttiğim gibi ben ve buradaki 25 arkadaşımın iktidara yürüyen partimizin kararlı neferleri olmamızdandır.
"Bu baskılar iktidarın tükenmişliğinin sonucudur"
Bir siyasi iktidarın, millete verecek umudu, söyleyecek sözü kalmadığında siyasallaştırdığı yargısıyla, bürokrasisiyle, sermaye gruplarıyla, medya organlarıyla baskı ve zor yoluyla iktidarlarını korumaya çalışır. Biz bunun için buradayız. Sadece biz değil! Genel Başkanımız hakkındaki fezlekeler… 15,5 milyon oyla Cumhurbaşkanı Adayımız seçilen Ekrem İmamoğlu’nun, belediye başkanlarımızın, meclis üyelerimizin, bürokratlarının zindanlarda tutsak edilmesi… Bu baskılar iktidarın tükenmişliğinin sonucudur. Bu dava da bizim 300 günü aşkın süredir yaşadığımız olağanüstü antidemokratik sürecin bir parçasıdır.
"Kendi koltuklarını korumak isteyen bir klik, ülkeyi felakete sürüklemek istiyor"
Esas mesele şudur: Halk desteği ) olan bir azınlık iktidarı, halkın büyük kısmını baskı yoluyla esaret altına almak istiyor. Bir avuç zengin azınlık, halkın büyük kısmını sefalete mahkum etmek istiyor. Kendi koltuklarını korumak isteyen bir klik, ülkeyi felakete sürüklemek istiyor.
"Sadece o gün değil, burası her gün polis ablukası altında!"
Sayın Hakim,
Bu iddianame Ekrem Başkanımızın 31 Ocak 2025 tarihinde bu adliyede ifade verdikten sonra yapacağı basın açıklamasının engellenmesinin çalışıldığı bir ortamda, anayasal haklarımızı kullandığımız için hazırlanmış bir iddianamedir. Anayasal haklarımızı kullanmamız bu iddianameyle suç sayılıyor. Burada asıl suç olan 31 Ocak günü yapılan basın açıklamasının engellenmeye çalışılmasıdır. O gün bütün yolların kapatılması, vatandaşların seyahat özgürlüğünün kısıtlanması suçtur. Sadece o gün değil, burası her gün polis ablukası altında! Polisler, tomalar, bariyerler…. her gün burada bu manzara Türkiyemize yakışan bir manzara mı?
Ben ve arkadaşlarım 2 yıllık görev süremizde 31 Ocak günü ilk defa bir adliye önünde basın açıklaması yapmadık. Zaten bizim mesaimizin büyük bir bölümü, adliye önlerinde, emniyet müdürlüğü önlerinde, cezaevi kapılarında demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle geçiyor. Ben zaten 300 gündür, randevularımı adliye koridorlarına veriyorum. Vatandaşımızın sorunlarını, dertlerini adliye koridorlarında, emniyet önlerinde dinliyorum.
Hatta bu adliyenin idari yöneticilerine burada bir kiralık bölüm var mı? Diye sordum. ‘’yok’’dediler.
"İktidar dışında her yürüyüş, her eylem, her basın açıklaması engellenecekse, yasaklanacaksa bu anayasa maddelerinin ne anlamı var?"
Sayın Hakim,
31 Ocak günü burada basın açıklaması yapmamız engellenmeye çalışılmıştır. Anayasal bir hakkımızın nasıl engellenmeye çalışıldığını biraz sonra ben ve avukatlarım paylaşacağız. Anayasanın 26. Ve 34. Maddeleri, 'Herkes, önceden izin almaksızın düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.' demektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. ve 11. Maddeleri 'herkesin önceden izin almaksızın toplanma ve düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne' vurgu yapmaktadır. İktidar dışında her yürüyüş, her eylem, her basın açıklaması engellenecekse, yasaklanacaksa bu anayasa maddelerinin ne anlamı var? Tarafı olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ülkemiz açısından ne anlamı var?
"Bizim burada olma sebebimiz Anayasal haklarımızı savunmamızdır"
Özetle o gün anayasal haklarımızı kullanmamız engellenmeye çalışıldı. Sadece o gün değil; mesela biz Taksim Tünel’de İsrail'in Filistin’deki katliamını kınamak için basın açıklaması yapmak istedik, engellendik. Galata Köprüsünde Gazze Katliamına dikkat çekmek için yürümek istedik, engellendik. Bunlar sadece bir iki örnektir. Kim tarafından engelledik 'kurtla yiyip, çobanla ağlayanların’' verdiği talimatlarla engellendik. Oysa iktidara yakın sivil toplum örgütleri Galata Köprüsü’nde veya başka yerlerde istedikleri zaman istedikleri eylemi yapabiliyorlar. Ama bizim anayasal haklarımız engellenmeye çalışılıyor. O engelleri aştığımızda da bu şekilde davalarla yargılanıyoruz. Bizim burada olma sebebimiz Anayasal haklarımızı savunmamızdır. Peki kim yargılanıyor burada? İstanbul il Başkanı, Gençlik Kolu Başkanı, Yöneticiler, İlçe Başkanları, Parti yöneticileri yargılanıyor. Orada istanbul’un ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen onbinler… Sendikalar, sivil toplum kuruluşları, partimize üye olmayan on binlerce yurttaş vardı. Bugün burada CHP’linin şahsında anayasal hakkını kullanan on binler yargılanıyor. Özellikle seçilmiş 26 CHP’linin şahsında… Neden? Çünkü CHP toplumsal muhalefete öncülük ederek iktidara yürüyor. Bu ve diğer tüm siyasi yargılamalarla topluma bir mesaj veriliyor. İktidarın arkasına hizalanmayan herkesi susturmak, korkutmak ve göz dağı vermek. Susmayacağımızı ve vazgeçmeyeceğimizi gördükleri için buradayız!
Bu iddianamede başka bir mesaj daha var: 25 partiliyle birlikte, partide hiçbir görevi olmayan, ağabeyim Özkan Çelik de 15,5 yılla bu davada benimle birlikte yargılanıyor. Bununla kime mesaj veriliyor? Aileme mi? Beni ve ağabeyimi yetiştiren, bu ülkeye 30 yıl hizmet etmiş, 80 yaşındaki bir öğretmen babama ‘’hocam çocuklara söyle sussunlar!’’ mı diyor birileri? Babam, Hiç demedi, demez de! Çünkü o öğretti bize haklının, doğrunun, adaletin yanında olmayı!
"Genel Başkanımızın İstanbul’daki temsilcisi sıfatıyla, örgütümüzle birlikte bu çağrı üzerine Çağlayan’daki basın açıklamasına katıldık"
2.Gerçekte neler yaşandı?
Sayın Hakim,
İddianamede; '31 Ocak 2025 günü Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında CHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından Çağlayan Adliye Meydanı'na 'Cesaret, haysiyet ve adalet' konulu basın açıklaması çağrısı yapıldığı' ifadesi yer almaktadır. Bu çağrı Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel tarafından 28 Ocak 2025 tarihinde TBMM kürsüsünden 'İfadeye çağrılan Ekrem İmamoğlu değildir, demokrasi ve adalet isteyen herkes, eşitlik isteyen herkes… Ekrem İmamoğlu partimizin üyesidir. İfadeye çağırılan CHP’lilelerin hepsidir. İfadeye çağırılan İstanbul İttifakıdır. İstanbul’da sosyal demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Türk demokratlar, Kürt demokratlar ifadeye çağrılmıştır. Cuma günü o ifadeye çağırılan herkese gidin o ifadeyi verin diyorum' demiştir. İl Başkanı olarak Genel Başkanımızın İstanbul’daki temsilcisi sıfatıyla, örgütümüzle birlikte bu çağrı üzerine Çağlayan’daki basın açıklamasına katıldık.
"Basın açıklamasını duyurabilmek için sesin duyulacağı bir ses sistemine ihtiyaç vardı"
İddianamede değinildiği gibi 'Ekrem İmamoğlu’nun ifadeye çağırılması kamuoyunda sıklıkla gündeme gelmiştir. Kamuoyu vicdanı ifadeye çağırılma konusunda rahatsız olduğu için, Çağlayan’a sadece CHP örgütleri değil, çok sayıda siyasi parti temsilcisi, meslek örgütü, sendika ve yurttaşlar gelmiştir. Çağlayan’a gelen kitle çok kalabalıktı. Yollar kapalıydı. Demir bariyerler vardı. Polis barikatları vardı. Basın görevlileri ve vatandaşlar basın açıklaması yapılacak yere gelemediler… Bu yüzden basın açıklamasını duyurabilmek için sesin duyulacağı bir ses sistemine ihtiyaç vardı. Bu nedenle Mecidiyeköy tarafından bir ses aracı getirilmek istendi. Çağlayan Adliyesi’nin A kapısı kısmına yakın bir bölgede TOMA ile bu aracın önü kesildi.
TOMA’nın kaldırılması için yapılan müzakereler sonuç vermeyince İBB yetkisindeki park alanına mini bir portatif yükselti koyuldu. Bu yükselti iddianamede platform olarak belirtiliyor. En fazla 2 metrekare bir yükselti platform olamaz. Yaptığımız müzakereler sonucu bu yükseltinin de portatif ses sistemi ile kullanılmasına izin verilmedi. Ayrıca basın açıklamasının yapılacağı yerin yakınında yer alan seyyar mini bir ses aracının da önüne ve arkasına sıfırlanmak suretiyle polis arabaları park edildiği için o aracında alana gelmesine de izin verilmedi.
Parti yöneticilerimiz bu durumda Çağlayan Adliyesi önünde, önü TOMA ile kesilerek bekletilen otobüsün üstünde Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başkanlarımızın basın açıklaması yapmasını uygun gördüler.
'Arkadaşlar emniyet yetkilileri ile karşı karşıya gelmesinler, lütfen emniyet yetkilileri orayı açsınlar.' dedim
Bu aşamada ben otobüse doğru yöneldim. Otobüse doğru yönelirken çok az sayıda polis oraya geçişi engelleme hazırlığındaydı. Benim otobüse doğu geçerken etrafımda insanlar vardı ve görüntülerde de görüleceği üzere polisle doğrudan bir fiziki temasım olmadan otobüsün yanına geldim ve otobüsün üzerine çıktım. Ben ve bir grup parti yöneticimiz otobüsün üzerindeyken o yöne doğru gelen vatandaşların önüne az sayıda polis ekibi yerleştirilmeye çalışıldı. Bu esnada otobüsün üzerinde görüntüleri avukatlarım tarafından dosyaya eklenen bir konuşma yaptım. Konuşmada; 'Lütfen oradaki emniyet yetkilileri ile konuşunuz, oranın açılması gerekir, bakın bu otobüsün oraya gitmesine izin vermediniz, kıymetli emniyet yetkilileri lütfen açın orayı, vatandaş buraya gelsin, bakın çok dar bir alandayız. Arkadaşlar emniyet yetkilileri ile karşı karşıya gelmesinler, lütfen emniyet yetkilileri orayı açsınlar.' ifadelerini kullandım. Bu konuşmam televizyonlarda canlı yayınlanmıştır.
"Vatandaşlara biber gazı sıkıldı"
Bu esnada, öncesinde veya sonrasında emniyet yetkilileri tarafından herhangi bir 'dağılın' anonsu yapılmamıştır. (Her anımızı kameralara çeken emniyet yetkilileri o güne ait görüntülü ve saatli anonsu mahkemeye sunmalıdır.) Bu konuşmanın sonrasında emniyet yetkilileri vatandaşlara biber gazı sıktı. Biber gazının kokusu otobüsün üzerine kadar geldi. O arada biber gazının etkisiyle insanlar küçük çaplı bir savrulma yaşadı. Yere düşen varsa da o biber gazının etkisiyle olmuştur. Ben otobüsün üzerinden indiğimde zaten o bölüm açılmıştı ve insanlar otobüse doğru gelmeye başlamıştı. Sonrasında Ekrem Başkan ve Mansur Başkan otobüsün üzerinden basın açıklamasını yaptılar ve basın açıklaması sonrası kalabalık sorunsuz bir biçimde alandan dağıldı.
"Güvenliğimizi sağlamak yerine aldıkları talimatla engellemeye çalıştılar"
Kaldı ki, bu basın açıklaması Türkiye’nin gündeminde olan önemli siyasetçilerin, bir Cumhurbaşkanı adayının, 19 milyonluk kentin belediye başkanının, 6 milyonluk başkentimiz Ankara belediye başkanının yapacağı bir basın açıklaması… Herhalde yetkililer oraya 50-100 kişinin geleceğini düşünmüyordu. İddianamede kanuna aykırı toplanma sonrası dağılmama ısrarı deniyor. Genel Başkanımız 4 gün önceden çağrı yapmıştı. Buranın kalabalık olacağı belliydi. Ancak yetkililer bir hakkın kullanılmasını kolaylaştırmak yerine, bizim güvenliğimizi sağlamak yerine aldıkları talimatla engellemeye çalıştılar. Mesele ne ses arabasıdır, ne yükseltidir… Mesele bu basın açıklamasını ne pahasına olursa olsun yaptırmamaya karar vermiş siyasi iradenin kanunsuz emridir.
"Birileri polis memurları ile partimizi ve bizleri karşı karşıya getirmek istemektedir"
Sayın Hakim, şimdi iddianamedeki bazı müşteki ifadeleri ile ilgili birkaç şey ifade etmek istiyorum. Bir bütün olarak şikayetçi ifadelerine baktığımızda bir takım çelişkiler mevcuttur. Sayın hakim bunu nereden anlıyoruz? Müştekilerin 4 tanesinin iddianamedeki ifadeleri cümlesi cümlesine, kelimesi kelimesine birebir aynıdır. Bir kişinin ifadesinde küçük bir değişiklik yapılmıştır. Yani copy-paste yöntemi ile şikayet ifadeleri hazırlanmıştır. Birazdan avukatlarım sizinle ayrıntılı olarak paylaşacaklar. İddianamede yer alan 5 müştekinin üçünde adli tıp şube müdürlüğü raporunda yaralanmaya rastlanmadığı ifade edilmesine rağmen, iddianamede kalabalık göstermek için 5 müştekinin ifadesi yer almaktadır. Ayrıca 5 müştekinin zaten bir bölümü de şikayetçi değildir. Müştekilerin tamamı 'yaralanmama sebebiyet veren kişileri görmedim, görsem de tanımam' şeklinde ifade vermelerine rağmen burada ben ve 26 arkadaşım 15,5 yıl hapis cezası ile yargılanıyoruz.
Bu durum davanın ne kadar siyasi olduğunun göstergesidir. Birileri polis memurları ile partimizi ve bizleri karşı karşıya getirmek istemektedir.
Bizim ne polisle, devlet memurlarıyla bir sorunumuz yoktur ve olamaz. Ben bu ülkeye 30 yıl hizmet etmiş bir memur çocuğuyum. Bu devletin parasıyla yetiştim. 25 yıldır devlete vergi ödüyorum. Buradaki 25 arkadaşım da ülkemizin memur, emekçi ailelerinin çocuklarıdır.
"Biz savcılarımız ve polislerimiz ile değil, siyasi rakibimizle muhatap olmak istiyoruz"
3.Herkes için adalet istiyoruz!
Sayın Hakim, Biz haksızlığa karşı çıktığımız için yargılanıyoruz. Haksızlığa, hukuksuzluğa boyun eğmemiz isteniyor, eğmeyeceğiz. Biz doğru siyaset ve gerçek muhalefet yaptığımız için yargılanıyoruz. Sahte ve göstermelik muhalefet yapmamız isteniyor, yapmayacağız. Biz tam bağımsız Türkiye’yi savunduğumuz için yargılanıyoruz. Biz sadece kendimiz için değil, herkes için adalet istiyoruz, herkes için adalet arıyoruz.
Bugün mesele Özgür Çelik meselesi değildir. Mesele bir anayasal hakkın kullanılmasının engellenmesi meselesidir.
Sayın Hakim,
Mesele adalet meselesidir. Bundan 800 yıl önce duyurulan Magna Carta “kralın bile uymak zorunda olduğu hukukun üstünlüğü ilkesi” kabul edilmiştir. İnsan hak ve onuru önceliklidir. Türkiye, 150 yıllık köklü bir anayasa deneyimi olan, bir hukuk devletidir. Oysa bugün, halkımızın yüzde 70’den fazlası adalete güvenmiyor. 142 ülke arasında yargıya güven endeksinde Türkiye 117. sırada çıkıyor. Bu kötü göstergeler kimin sorunu? Sadece benim mi sorunum? Biz savcılarımız ve polislerimiz ile değil, siyasi rakibimizle muhatap olmak istiyoruz. Mahkemelerimizin siyasete bu şekilde adeta alet edilmesinden hicap duyuyoruz. Hukuk ve siyaset işlerinin birbirinden ayrılmasını istiyoruz. Yargıya duyulan güveni yükseltmenin tek yolunun bu olduğuna inanıyoruz.
"Ülkemizde yaşayan herkesin adalet talebi vardır"
Sayın Hakim, Bugün, ülkemizde yaşayan herkesin adalet talebi vardır. 'Devletin dini adalettir' diyorsak, 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır' diyorsak bunları sadece lafta demiyoruz, bunlara uyulmasını bekliyoruz. Biz adalet istiyoruz. Bugün mahkemenizden adalet istiyoruz. Ancak sadece kendimiz için değil; Haksız hukuksuz yere yargılanan herkes için, Eğitimde adalet istiyoruz, Sağlıkta adalet istiyoruz, Ekonomide adalet istiyoruz, Çocuklar için, kadınlar için, emekçiler için, emekliler için… herkes için adalet istiyoruz! Ve ne acı ki, adalet istediğimiz için yargılanıyoruz; İddianamenin bütününe baktığımız zaman, zurnanın zırt dediği yeri görüyoruz: Ortada şahsıma yönelik siyaset yasağı getirme çabası olduğu görülüyor. İktidar, yargıyı araçsallaştırarak, siyaseten galip gelemediği, söylem ve eylemleriyle baş edemediği CHP’nin İstanbul İl Başkanı olarak beni siyasetin dışına atma çabasına giriyor. Mahkemenizin buna geçit vermemesi gerekiyor. Özgürlük ve demokrasi mücadelesini verenlere, yasak getirilmesi adaletin daha fazla yara alması demektir. Adalet, sadece mahkeme koridorlarıyla sınırlı değildir. Her koşulda, esaret, sefalet ve felakete karşı, cesaret, haysiyet ve adalet mücadelesine devam edeceğimizin de bilinmesini istiyorum.
Mahkemenizden, arkadaşlarımın ve benim beraatimi talep ediyorum. Teşekkür ediyorum."
(SÜRECEK)