Türkiye’de yayıncılık sektörü, yıllardır derinleşen, kronikleşmiş bir kağıt kriziyle karşı karşıya. Kağıt üretiminde dışa bağımlı bir ülke olan Türkiye’de yayıncılık sektörü, dövizdeki dalgalanmalardan en çok etkilenen iş alanlarının başında geliyor. Yayıncılık sektöründeki krizi KARAR’a değerlendiren Yayıncılar Yardımlaşma Derneği (YAYDER) Başkanı Ali Avcu, “Yayıncılar artık kar etmeyi değil, iflasa direnebilmeyi, ayakta kalmayı değil, hayatta kalmayı konuşuyor” diye konuştu.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde yayınevlerinin ve yayınevi emekçilerinin karşı karşıya kaldığı sorunları KARAR’a değerlendiren YAYDER Başkanı Ali Avcu, “Türkiye’de yayıncılık sektörü ne yazık ki tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Deyim yerindeyse, sektör artık sadece ekonomik olarak değil, kültürel olarak da iflasın eşiğinde” diye konuştu.
“Türkiye’de kitap yayıncılığının en temel sorununun ne olduğu” sorusuna cevap veren Avcu, “Bugün yayıncılık yapmak, sadece kitap basmak değil; aynı zamanda varoluşsal bir mücadele yürütmek anlamına geliyor. Yayıncılar artık kar etmeyi değil, iflasa direnebilmeyi, ayakta kalmayı değil, hayatta kalmayı konuşuyor. Öyle bir noktaya geldik ki, bir kitabı basmanın maliyeti, orta sınıf bir vatandaşın otomobiline alacağı yedek parça kadar pahalı hale geldi. Bu, sadece döviz kuru artışıyla ya da küresel ekonomik dalgalanmalarla açıklanabilecek bir durum değil. Bu, uzun yıllardır uygulanan yanlış ekonomik ve kültürel politikaların doğal sonucudur” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de kronikleşen kağıt krizinin ve yayıncılığın bu noktaya gelmesinin temel sebebinin Türkiye Selülöz ve Kağıt Fabrikaları AŞ’nin (SEKA) kapatılması ve özelleştirilmesi olduğunu dile getiren Avcu, şunları söyledi:
“Bir ülke kendi kâğıdını üretemiyorsa, kendi kitabını da özgürce üretemez. SEKA gibi stratejik bir kuruluşun kapatılması sadece endüstriyel bir karar değil, doğrudan kültürel bağımsızlığı hedef alan bir tercihtir. SEKA’nın tasfiyesiyle birlikte bu ülke sadece kâğıt üretiminden değil, kültürel egemenliğinden de vazgeçmiş oldu. Eskiden gazetesini, kitabını kendi kâğıdıyla basabilen bir ülkeydik. Bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda onur verici bir şeydi. Peki şimdi? Bugün yayıncılar ithal kâğıda, dışa bağımlı baskı sistemlerine mahkûm edilmiş durumda. Ve bunun maliyeti sadece bizim cebimize değil, ülkenin kültürel dokusuna, entelektüel gelişimine ödetiliyor.
Hiç kimse bu politikalardan doğan çöküşü üstlenmek istemiyor. Ancak yayıncılar olarak biz, bu sessiz çöküşün en ağır faturasını ödeyen kesimiz. Kitap fiyatları yükseldikçe okur kitlesi daralıyor, üretim azaldıkça fikir hayatı sığlaşıyor. Bu sadece bir sektörün değil, bir ülkenin geleceğinin meselesidir. Yayıncılık, sadece ekonomik bir faaliyet değildir; aynı zamanda bir ülkenin düşünce özgürlüğünün, ifade hürriyetinin ve kültürel hafızasının taşıyıcısıdır. Bu bilinçle hareket edilmediği sürece ne kitap çoğalır ne de okur.”
“Kağıt ve yayıncılık krizinin en ağır etkilerinin ne olduğu” sorusuna cevap veren Avcu, “Bugün yaşanan krizin en ağır etkisi, yalnızca yayıncının üretim gücünün zayıflaması değil, aynı zamanda kültürel dolaşımın neredeyse tamamen durma noktasına gelmesidir” değerlendirmesinde bulunarak şunları söyledi:
“Bir kitabın ortaya çıkması için gerekli her şey –kâğıttan matbaaya, dağıtımdan depolamaya kadar– dövizle ilişkilidir. Bugün bir kitabın maliyeti, asgari ücret civarında maaş alan bir vatandaşın alım gücünün çok çok üstüne çıkıyor. Bu da yayıncıyı iki seçenekle baş başa bırakıyor: Ya zararına kitap satacak ya da hiç basmayacak. Ne yazık ki çoğu zaman ikinci tercih ediliyor. Bu, sadece ekonomik bir kriz değil; aynı zamanda bir kültürsüzleştirme süreci.
Daha da vahimi, kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin artık yayıncılığa neredeyse hiçbir destek sunmuyor olması. Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan tasarruf genelgesiyle birlikte kamu alımları bir anda durdu. Eskiden bakanlıklar, belediyeler, üniversiteler veya diğer kamu kurumları yerli yayıncının kitaplarını satın alarak hem sektörü ayakta tutar hem de okura ulaşımını kolaylaştırırdı. Şimdi bu kanallar tamamen tıkalı.
Yerel yönetimlerin fuar desteği de artık yok denecek kadar az. Oysa fuarlar sadece kitap satışı yapılan alanlar değildi. Orası çocukların kitapla ilk kez tanıştığı, gençlerin yerel yazarlarla buluştuğu, yazarların da seslerini duyurabildiği bir ortamdı. Bir çocuğun eline ücretsiz verilen bir hikâye kitabı, onun hayatına yön verebilir, düşünsel ufkunu açabilirdi. Şimdi o fuarlar ya yapılmıyor ya da sadece birkaç büyük yayınevine alan açan, ticari organizasyonlara dönüştü.
Kısacası kriz, kitabın yazılmasından basılmasına, dağıtılmasından okunmasına kadar olan tüm zinciri kırdı. Kitap sadece bir meta değil, aynı zamanda bir fikir taşıyıcısıdır. Bu zincirin kırılması, toplumun ortak hafızasının, eleştirel düşünme becerisinin ve geleceğe dair umutlarının da kırılması demektir. Bugün bu kriz, sadece bir sektörü değil, bir toplumun yarınını tehdit ediyor.”
Avcu, “Tasarruf genelgeleriyle yayıncılığın kültür yönünün görmezden gelinip lüks tüketim olarak mı değerlendirildiği” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Yayıncılık gerçekten de sadece ticari bir faaliyet değil, aynı zamanda bir kültürel misyonu da taşır. Ancak bu misyonun göz ardı edilmesinin ardında, kısa vadeli çıkarlarla şekillenen bir bakış açısının egemen olması yatıyor. Kültür, derinlemesine bir süreç gerektirir; bu da zaman, emek ve sabır ister. Maalesef, günümüz yönetim anlayışı çoğu zaman sadece anlık kazançları ve popülerliği ön plana çıkarıyor, bu da kültürel projelerin doğru bir şekilde desteklenmemesine yol açıyor. Yayıncılık, insan düşüncesinin gelişimine katkı sağlamak için bir platform sunar, ancak bu platform çoğunlukla yalnızca belli seslere açıkken, eleştirel ve özgür düşünceler çoğu zaman susturuluyor. Oysa bir toplumun gelişimi, sadece ekonomik büyüme ile değil, aynı zamanda düşünsel, sanatsal ve kültürel gelişimle de mümkündür. Ne yazık ki, yayıncılara yapılan bu haksızlıklar, bir ülkenin kültürel zenginliğini tehdit eden bir tehlikeye dönüşüyor.”
“Yayıncılığın ve kültürün ülkenin gelişiminde ne kadar kritik bir rol oynadığını hatırlatmak isterim" diye konuşan Avcu, yetkililere çağrıda bulunarak şunları söyledi:
"Kültür politikalarınızda çeşitliliğe, eleştirel düşünceye ve bağımsız yayıncılığa yer verin. Yayıncılar, yalnızca kitap basmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun düşünsel yapısına da katkı sağlıyor. Onlara değer vermek, bu ülkenin geleceğini şekillendirecek olan yarının düşünürlerini, sanatçılarını, bilim insanlarını desteklemek anlamına gelir. Devletin, kültürün ve yayıncılığın önünü açarak, bağımsız sesleri destekleyerek, bu ülkenin gerçek kalkınmasına katkı sağlaması gerekmektedir. Bu noktada, yayıncılara ve kültür emekçilerine verilen desteğin sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir sorumluluk olarak görülmesi önemlidir.”