CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 17 Mart 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Her hafta yayımladığı 'Haftalık Değerlendirme Raporu'nu yayımladı. Türkiye ve Dünya Gündemi olarak yayımladığı raporu Sıcak gündem, Ekonomi, Tarım, İç politika, Dış politika başlıklarıyla kamuoyu ile paylaştı.
 Tarih: 17-03-2024 20:45:23
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'tan Haftalık Değerlendirme Raporu/ 17 Mart 2024

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 17 Mart 2024 tarihli raporu şöyle:

ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

17 MART 2024

SICAK GÜNDEM

  1. Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Binasının satın alınmasındaki alışveriş görüntülerinden yolsuzluk algısı yaratıp siyasi nema sağlamayı umanların hevesleri boşunadır! Siyasi ahlak yasasını reddeden iktidarın kendisidir!
  2. Kendi vatandaşını hakaret davalarıyla mahkemelerde süründüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan Başbakanı Orban’a göre Avrupa’yı kurtaran lider!

İÇ POLİTİKA

  1. Muğla-Akbelen’deki binlerce dönüm tarım arazisi ‘acele kamulaştırma’ gerekçesiyle istimlak edildikten iki gün sonra yine Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edildi. Seçim hesabıyla değişen karar, seçmeni aldatma manevrasıdır!
  2. Hazine ve Maliye Bakanının ‘seçimden sonra önümüzde uzun bir seçimsiz dönem var’ sözleri Saray’da acı ilaç formüllerinin hazırlandığını ve küresel finansörlere güvence verildiğini gösteriyor!

EKONOMİ

  1. Türkiye’nin kredi notunu 2012’den bu yana yatırım yapılabilir seviyenin altı basamak altında tutan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, 12 yıl sonra ilk kez not artışına gitti!
  2. Merkez Bankası rezervleri seçim öncesi kur artışını baskılamak için kullanılırken, döviz ve altına yönelik talep durdurulamıyor. Döviz mevduatları bir haftada yaklaşık 6 milyar dolar artarak 207 milyar doları aştı!
  3. Ocak ayında Cari Açık, bir önceki aya göre 500 milyon dolar artarak 2,6 milyar dolara yükseldi. Yıllık Cari Açık, baz etkisiyle 45,2 milyar dolardan 37,5 milyar dolara geriledi!

TARIM

  1. İktidarın tarım ve hayvancılıkta planlı dönem söyleminin aksine yeni bir kaos sürecine girileceği kaçınılmaz görülüyor! Planlı üretim sürecinin başlatılacağı ilan edilirken, tarım sayımı 2,5 yıl sonra sonuçlanacak. Planlı tarım ve üretim nasıl gerçekleştirilecek?

DIŞ POLİTİKA

  1. Türkiye-Irak Güvenlik Zirvesi’nde PKK’ya karşı ortak mücadele mutabakatı açıklandı. Pentagon, 2025 bütçesinden YPG-SDG güçlerine 147,9 milyon dolar ayırdı. ABD’nin bu hamlesi, Suriye sınırında güvenlik koridoru oluşumuna yönelik olası harekata onay vermeyeceğini gösteriyor!
  2. Avrupa’da nazi ve faşist partilerin yükselişi Portekiz seçimleriyle ivme kazandı! Yaklaşık 40 yıl Faşist Diktatör Salazar’ın yönettiği Portekiz’deki bu tablo, AB içinde yeni çalkantılara neden olabilir!

 

İstanbul’da yasal ve legal CHP il binası alımına ait beş yıl önceki video ile kurgu üzerinden seçim öncesi siyasi şantaja başvuranlar siyasi kirlilikten en son söz edecek kişilerdir. 17-25 Aralık rüşvet operasyonlarında milyar dolarların ve davaların üzerini örten, siyasi ahlak yasasını reddeden bizzat bu iktidarın kendisidir!

Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan’ın 2023 seçimlerinde meydanlarda izlettiği kurgu videoların montaj olduğunu itiraf etmesi gibi şimdi de illegal yöntemlerle ele geçirilen video görüntülerinden siyasi nema çabası belgelerin ve gerçeklerin açığa çıkmasıyla boşlukta kalmıştır. 2019 yerel seçimleri öncesinde iktidar, yıllardır AKP yönetimindeki İBB ve diğer AKP’li belediyelerde ortalığa saçılan yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karşı kendisine yakın din adamlarından fetva çıkartmakta bile sakınca görmemişti. O dönemde iktidar medyasında dini konulardaki soruları yanıtlayan Prof. unvanlı bir ilahiyatçı ‘Hırsızlık bin yıldır var. Müslümanların iktidarına zarar verecekse rüşvet ve yolsuzluktan şikâyet doğru değildir.’ diyerek iktidarın rüşvet ve yolsuzluklarına din kılıfıyla adeta icazet vermişti.

2019’dan bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki (ABB) milyarlarca liralık yüzlerce rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük dosyasına el koyup soruşturma izni vermeyen bizzat bu iktidarın İçişleri Bakanlarıdır. Mafyadan ayda 10 bin dolar maaş alan iktidar milletvekilini bildiğini televizyonların canlı yayınında açıklayan İçişleri Bakanı bu bilgiyi savcılara ve yargıya intikal ettirmek yerine AKP’li TBMM Başkanıyla, kapalı kapılar ardında kamuoyundan gizleme yoluna gitti. 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında ortaya saçılan para sayma makineleri, bakanların bürokratların evlerinde çikolata ve ayakkabı kutularındaki dolar ve euroların üstü örtüldü. Soruşturmaları sonlandıran savcı önce İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı, ardından Yargıtay üyesi ve sonra da Anayasa Mahkemesi’ne üye yapılıp ödüllendirildi. İktidarın hayırsever iş adamı diyerek resmi törenlerle plaket verdiği Rıza Sarraf’ın iktidar mensuplarına, bakanlarına milyonlarca dolar rüşvet verdiği açığa çıkınca yargıya talimatla kurtarıldı. ABD’de itirafçı olan Rıza Sarraf’ın iadesi unutuldu. Rüşvete bulaşan bakanların Yüce Divan’da yargılanması engellendi.

Şimdiki ittifak ortağı MHP yöneticilerini 2011 seçimi öncesinde video şantajlarıyla istifa ettirip, seçim kazanan AKP bugüne kadar her seçim öncesi başvurduğu benzer yöntemleri tekrar sahaya sürüyor. Kendi Başbakanının ‘Siyasetin Finansmanı ve Siyasi Ahlak Yasası’na ‘Bu yasayı çıkarırsak partiye yönetici, il-ilçe başkanı bulamayız’ diyerek karşı çıkan CB Erdoğan idi. ABD hazinesini yüz milyonlarca dolar dolandırıp kara para aklamaktan aranan kişi, İçişleri Bakanının makamında ağırlandı, yurt dışına kaçmasına göz yumuldu. Şimdi bu kişi ABD’de itirafçı oldu. Yakında hangi iktidar mensuplarıyla içli-dışlı olduğu, milyon dolarları kimlere dağıttığı açığa çıkacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Binasının satın alınmasındaki alışveriş görüntülerinden yolsuzluk algısı yaratıp, siyasi nema sağlamayı umanların hevesleri boşunadır. Seçmen, her seçim öncesinde montaj şantaj videolarıyla siyasi rekabeti kirleten iktidarın bu seçimde de benzer yollara başvurmasının hesabını soracaktır.

Vatandaşlara ‘Hakikatleri yüzümüze haykırın ki hatalarımızı görüp düzeltelim’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, hakikati söyleyenlere açtığı davalarda rekora gidiyor. Kendi vatandaşını hakaret davalarıyla mahkemelerde süründüren Cumhurbaşkanı, Macaristan Başbakanı Orban’a göre Avrupa’yı kurtaran lider!

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, belediye başkanı adayı gibi devletin tüm olanaklarını kullanarak her gün birkaç ilde miting düzenliyor. Her gittiği yerde seçmenin nabzına göre şerbet vererek farklı bir siyasi karaktere bürünen Erdoğan, İzmir mitinginde demokratik ve eleştirilere saygılı bir siyasetçi görüntüsü çizdi. CB Erdoğan, İzmirli seçmenlere seslenirken; ‘Yüzümüze hakikatleri haykırın. Haykırın ki hatamızı görüp kendimizi düzeltelim. Bizde kibir, enaniyet, riyakarlık olmaz. Bizde sadece eser, hizmet, çalışmak, eksik bırakmışsak tamamlama, hata yapmışsak düzeltme olur’ dedi. Kendilerinden önce İzmir’de havaalanı olmadığını, pek çok ildeki yıllardır eğitim veren üniversiteleri kendilerinin açtığını söylemekten çekinmeyen Erdoğan’ın yine kendilerinden önce Türkiye’de ambulans olmadığını ifade etmesi, evlerde buzdolabı-çamaşır makinesi bulunmadığını dile getirmesi sorgulanmaya muhtaç!

Mersin’de tarımsal destek ödemelerinin gecikmesinden ve yetersizliğinden yakınan çiftçiyi azarlayıp kovan ve yıllardır mahkemelerde süründüren CB Erdoğan, Soma’daki maden faciasında iktidarı eleştiren vatandaşı tokatladığı görüntülerle medyada yer almıştı. Cumhurbaşkanını eleştiren binlerce yurttaşa açtığı davalarla mahkemelerde vekalet verdiği avukatlar ordusunun adliyelerde yaptığı yeni suç duyuruları savcılıklar tarafından anında işleme alınıyor. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre Ulusal Yargı Ağı Programı’nda (UYAP) 2022 sonu itibarıyla Cumhurbaşkanı tarafından vatandaşlara açılan hakaret davalarının dosya sayısı 44 bin. 2023 Adalet İstatistikleri açıklandığında bu dava sayısının 50-60 bine ulaşması, hatta aşması hiç de şaşırtıcı olmaz. Kendisiyle aynı düşünmeyen yurttaşlarına ve siyasi rakiplerine saygı duymayan, onlara dava üstüne dava açan Cumhurbaşkanının, seçmene ‘Hakikatleri yüzümüze aykırın, hatalarımızı söyleyin’ diye seslenmesi siyasi ve insani samimiyetten uzaktır. Aslına bakarsanız içeride eleştirilere karşı acımasız ve tahammülsüz olan CB Erdoğan, yabancı ülkelerin karşısında son derece mülayim ve tahammüllü. Antalya’da düzenlenen Diplomasi Forumu’nda Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın; ‘Türkiye olmasaydı AB ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan, Avrupa kıtasını kurtardı’ sözleri bunun son güncel örneği.

  • Türkiye’yi resmi rakamlara göre 5 milyon, gayrı resmi rakamlara göre ise 8 milyon Suriyeli, Afgan, Iraklı, Afrikalı sığınmacıyla güvensiz ve istikrarsız hale getiren CB Erdoğan, para karşılığı Avrupa’nın sınır bekçiliğiyle yabancı ülkelerin istikrarını sağlıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; kendi ülkesinde sığınmacı politikasını eleştirenlere tepki gösteriyor, sığınmacılara yaklaşık 100 milyar dolar (3,2 Trilyon TL) harcıyor ama ne acıdır ki emeklisine 10 bin lira bayram ikramiyesini çok görüyor. Hakaret davalarıyla halkı sindirirken şimdi de meydanlarda göstermelik laf oyunculuğuna soyunuyor! 

Muğla-Akbelen’deki binlerce dönüm tarım arazisi ‘acele kamulaştırma’ gerekçesiyle istimlak edildikten iki gün sonra yine Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edildi. Kamu yararına aciliyet olmadığı ortaya çıktı. Seçim hesabıyla değişen karar, seçmeni aldatma manevrasıdır. Seçim sonrası tekrar yürürlüğe konulacaktır!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 11 Mart’ta yayınladığı kararla Muğla-Akbelen, Balıkesir, İzmir, Manisa, Eskişehir, Çorum, Kahramanmaraş, Bilecik, Amasya, Antalya, Denizli, Siirt ve daha birçok ilde tarım alanları, bahçeler, yaylalar, deniz kıyılarının yer aldığı binlerce dönüm, yüz binlerce metrekare alan ‘acele kamulaştırma’ gerekçesiyle istimlak edildi. Enerji, madencilik, linyit, rüzgar santralı, enerji nakil hattı gibi iktidar müteahhitlerine verilen milyarlık işler için üreticinin, tarlasına, bahçesine ‘acil kamu yararı’ bahanesiyle bir günde el koyan Cumhurbaşkanı, hayatları, ekmekleri, baba-dede yadigârı varlıkları ellerinden alınanların sesini duymazlıktan geliyor. İktidar için elektrik alım garantisi verdiği müteahhitlerin çevreyi yok eden dumana, zehire, kansere boğan termik santralları daha acil. Yeraltına alınması masraflı olduğu için köylünün kamulaştırılan tarlasına dikilerek müteahhidin kârını katlayan elektrik hatları her şeyden önce geliyor.

Acele kamulaştırmada Muğla-Akbelen’deki 190 parsel tarım arazisinin linyit madeni işletmesi için istimlak edilip, iki iktidar müteahhidine devrini öngören Cumhurbaşkanı kararı, yeni bir Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edildi. Geçen yıl yaz boyunca Akbelen’deki ormanlarda on binlerce ağacın kesilip linyit madenine tahsis edilmesine direnen köylüler aylarca jandarma müdahalesiyle karşılaştı. Ağaçlarına sarılan yaşlı köylüler darp edildi. Akbelen’deki asırlık zeytin ağaçları kesildi. Şimdi de Akbelenlilerin son tarlalarının ellerinden alınıp linyit madenine çevrilmesini içeren kararın 2 günde iptali, bu kararların nasıl plansız ve keyfi şekilde birilerinin çıkarı-kârı için alındığını gösterdi. İki gün sonra vazgeçildiğine göre ortada acil ve hayati bir kamu yararı yokmuş! İktidarın Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Cumhurbaşkanını bu karardan vazgeçirmiş. Bu kararın köylüyü mağdur ve yerinden yurdundan edeceğini, bölgenin doğasına, turizmine zarar vereceğini iletmiş. Karara tepkili seçmenin AKP’ye oy vermeyeceğini, seçimi kaybedeceklerini söylemiş.

Cumhurbaşkanı yıllardır Akbelen, İkizköy vb. birçok yerde halkın, çiftçilerin çağrılarına kulak tıkıyor. Toprakların, yeraltı suları ve zeytinliklerin yok olacağı, yörede hayatın biteceği uyarılarına rağmen yayınladığı acele kamulaştırma kararnamelerini iptal etmedi. Arazisine sahip çıkan köylünün üzerine jandarmayı gönderdi. Evler, köyler tahliye edildi. Şimdi AKP adayı ‘oy alamayız’ deyince aldığı kararı 2 günde kendisi değiştirdi. Acil durumun belediye seçiminde hezimete uğrama endişesi olduğu tescillendi.

Akbelen örneği; acil kamulaştırma kararlarının kamu yararına değil, siyasi çıkarlara dayandığını, gösterdi. İktidar, bu iptal kararını Akbelenli köylülerin uyarılarına hak verdiği için değil, oy kaybetme korkusuyla aldı. Tıpkı 2 günde değiştirdikleri karar gibi, seçimden 2 gün sonra yeni bir cumhurbaşkanı kararıyla aynı 190 parseli tekrar kamulaştırıp iktidar müteahhitlerine verebilirler!

Körfez ülkelerine, Londra ve New York bankerlerine düzenlenen duble döviz turlarından sonuç çıkmadı. Hazine ve Maliye Bakanının ‘seçimden sonra önümüzde uzun bir seçimsiz dönem var’ sözleri Saray’da acı ilaç formüllerinin hazırlandığını ve küresel finansörlere güvence verildiğini gösteriyor!

Uluslararası yabancı finans kurumları ve bankalardan gelen faiz-kur-enflasyon değerlendirmeleri, bir dolara kurşun atar durumdaki iktidarın büyük çaplı faiz artışı yanında sıcak para sahiplerine taviz vermesi için baskı altına alındığını işaret ediyor. Küresel faiz lobisinin başını çeken JP Morgan, Bank Of America, Goldman Sachs, Deutsche Bank vb. uluslararası bankerler tek seferde Merkez Bankası faizinin yüzde 50’ye çıkartılması ve kurlar üzerindeki baskının kaldırılması için Türkiye tahminleri yayınlıyorlar.  

Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yayınlanan Dünya Ekonomisi raporunda Türkiye’nin gelir dağılımı başta olmak üzere pek çok ekonomik kriterde dip noktalara gerilediği, 2003 yılındaki seviyeye indiği belirtiliyor. Türkiye, kişi başı milli gelirde 2023’te 13 bin 110 dolar ile dünya sıralamasında 69’uncu oldu. IMF’nin 2003 sıralamasında da 4685 dolar ile yine 69’uncu sıradaydı. Aynı yıl komşumuz Bulgaristan’da Kişi Başı Milli Gelir 2711 dolar, Romanya’da 2672 dolar, Macaristan’da ise 8409 dolar idi. 20 yılın sonunda Türkiye, 13 bin 110 dolar ile 69’uncu sırada yerinde sayarken, Macaristan 21 bin 76 dolara, Romanya 18 bin 413 dolara, Bulgaristan 16 bin 87 dolara yükseldi. IMF verileriyle hızla yoksullaşan Türkiye, dünya sıralamasında 130 ülke arasında sondan 28’inci durumda.

İktidarın 2023 seçimleri sonrası bütçe kaynaklarını tüketerek ek bütçeye başvurması, Hazine ve Merkez Bankası kasasının boşalmasından dolayı hız verdiği dış kaynak arayışında başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Katar ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerine döviz bulma turları düzenlendi. Londra ve New York’ta küresel bankaların CEO’larıyla yapılan toplantılardaki kredi ve sıcak para arayışları olumlu sonuç vermedi. Körfez ülkeleri turuna rağmen Türkiye’nin döviz kıtlığı had safhada! BAE 50 milyar dolar, Suudi Arabistan 20 milyar dolar, Katar ise 15 milyar dolarlık kaynak ve yatırım vaat etmelerine karşılık şu ana kadar gelen para yok.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in; ‘31 Mart seçimlerinden sonra önümüzde Orta Vadeli Programın hedeflerini hayata geçirmek için uzun bir seçimsiz dönem olacak’ açıklaması bu açıdan oldukça kritik. Bakan Şimşek’in bu ifadeleri resmi sosyal medya hesabından sadece İngilizce paylaşması dış piyasalara, sıcak paracı küresel kreditörlere ve bankerlere mesaj olarak görülmeli.

Bu ifadeler; 1 Nisan’dan itibaren oldukça ağır önlemlerin ve acı reçetelerin peş peşe yürürlüğe konulacağını, başta IMF olmak üzere küresel bankerlerin ve zengin Körfez ülkelerinin verecekleri kredi ve borçlar karşılığında öne sürecekleri taleplerin yerine getirileceğinin örtülü şekilde taahhüdüdür. İktidar, Bakan Şimşek üzerinden dört yıllık seçimsiz dönemde; yabancı finansörlerce talep edilen ağır ve radikal kararların alınacağı, güvencesini veriyor!

Fitch Ratings 2012’den bu yana ilk kez Türkiye’nin kredi notunu artırdı. Hazine ve Maliye Bakanı 12 yıl sonra kredi notunun yükseltilmesinde ‘kural bazlı ve öngörülebilir politikaların etkili olduğunu’ söylerken, gerçekte ülkenin 12 yıldır ‘kuralsız ve uluslararası normlardan uzak biçimde yönetildiğini’ ilan etti!

Türkiye’nin kredi notunu 2012’den bu yana yatırım yapılabilir seviyenin altı basamak altında tutan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings (FR) 12 yıl sonra ilk kez not artışına gitti. FR, Türkiye’nin kredi notunun B’den B+ seviyesine yükseltildiğini, ülke görünümünün de ‘durağandan pozitife’ çevrildiğini açıkladı. Moody’s, ekonomi ve Merkez Bankası yönetiminde yapılan değişiklikleri, faiz artışı kararlarını ve rasyonel politikalara dönüş açıklamalarını ‘olumlu’ bulduğunu belirterek, not değerlendirmesini nisan ayında yapacağını açıklamıştı. FR’nin yerel seçim öncesi Türkiye’nin kredi notunu yükseltme kararından sonra Moody’s de not değerlendirmesini seçim öncesine çekebilir.

Hepsi ABD merkezli kredi derecelendirme kuruluşları FR, Moody’s ve S&P’nin yeni not değerlendirmelerinin, iktidarın İsveç’in NATO üyeliğine onayı, ABD ile yakınlaşma ve iş birliğinin artacağının açıklanması ve önceki hafta Washington’daki Stratejik Mekanizma toplantılarının ardından gelmesi oldukça dikkat çekici. Daha önce bu kuruluşların not ve ekonomik uyarılarına sert tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi FR’nin not artışına sessiz kalması, karardan memnuniyetini gösteriyor. İktidar sözcüleri, not artışını büyük başarı ve Türkiye ekonomisine güven olarak değerlendiriyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ‘12 yıl sonra gelen bu not artışında, Türkiye’nin uluslararası normlara uyan, kural bazlı ve öngörülebilir politikaları etkili oldu’ dedi. Bu açıklama 12 yıl boyunca ekonominin, bütçenin, hazinenin, MB’nin keyfi şekilde yönetildiği, ülkeyi yönetenlerin bu krizden sorumlu olduklarının tescili anlamına geliyor.

Bu not artışına rağmen Türkiye ‘yatırım yapılabilir ülke’ seviyesinin 4 kademe altında. Moldova, Gana, Mısır, Nikaragua, Belarus, Tacikistan, Moğolistan vb. ülkelerle aynı grupta. Türkiye’nin kredi notu 12 yıl önce ‘BBB’ idi. B+ ve pozitif görünüm ‘kötünün iyisi’ olmakla birlikte, Türkiye’yi yatırım sermayesinin güvenle gelebileceği, uluslararası hukuk normlarına sahip bir ülke konumuna getirmediği için kısa sürede yabancı kaynak girişi mümkün görünmüyor. FR ve Moody’s 5 Kasım 2012’de Türkiye’nin notunu ‘yatırım yapılabilir’ seviyesine çıkarırken gerekçelerini; iç ve dış borcun azaltılması, bütçe disiplini, hızlı büyüme, MB bağımsızlığı başta olmak üzere kurumsal güçlülük, AB tam üyeliği müzakerelerinde ilerleme ve demokratik uyum yasaları, hukuk ve temel haklarda reform yasaları, İstanbul Sözleşmesi vb. kriterlere dayandırmışlardı. Muhtemelen FR’nin ardından yine ABD merkezli Moody’s ve S&P’den de benzer not artışları gelecektir.

Aynı kuruluşların raporlarında; ekonomideki endişelerin ortadan kalkmadığı, enflasyonun yükselmeye devam edeceği, radikal faiz artışlarının yapılmasının kaçınılmaz olduğu, ücret artışlarının sınırlanması gerektiği, olası toparlanmanın en az 2-3 yıl süreceği vb. değerlendirmelere yer vermeleri, küresel sermaye ve yatırımcılar açısından ‘ACELE ETMEYİN, BEKLEYİN’ mesajıdır.

Merkez Bankası (MB) rezervleri seçim öncesi kur artışını baskılamak için kullanılırken, döviz ve altına yönelik talep durdurulamıyor. Döviz mevduatları bir haftada yaklaşık 6 milyar dolar artarak 207 milyar doları aştı. MB’nin her gece yeni bir tebliğ yayınlaması paniğin arttığını gösteriyor!

Merkez Bankası’nın (MB) 1-8 Mart 2024 haftasında bankalardaki döviz mevduatı bir haftada 5,9 milyar dolar arttı. MB’nin döviz rezervleri aynı haftada yaklaşık 7 milyar dolar azaldı. Gerçek ve tüzel kişi yurtiçi yerleşiklere ait döviz mevduatlarının (DTH) toplam tutarı 207,1 milyar dolara yükseldi. Son 1-1,5 aydan bu yana düzenli şekilde döviz mevduatlarında milyarlarca dolarlık artış yaşanması ve toplam tutarın 200 milyar doları aşması, dövize yönelik talebin durdurulamadığını, döviz mevduatlarının toplam mevduat içindeki payının tekrar yüzde 50’nin üzerine çıktığını gösteriyor. Dövizin yanında altına olan talepte de çok sert yükselişler söz konusu. Gram altın fiyatı 2400 TL’ye ulaştı.

2021 yılının son çeyreğinde faiz indirimi politikasıyla enflasyonun yükselişe geçmesi, döviz talebinde patlama yaşanması ve kurların kontrolden çıkması üzerine, Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması başlatılmıştı. İktidar üç yılda KKM hesaplarına 850 milyar TL kur farkı ve faiz ödedi.

Bir ay öncesine kadar 28-29 TL olan dolar kuru son birkaç haftada 32 TL’ye, euro/TL kuru 35 TL’ye sterlin/TL kuru 42 TL’ye yükseldi. MB’nin mart ayı beklenti anketinde yılsonu dolar/TL kurunun 40-42 TL olacağı öngörülüyor. MB’nin milyarlarca dolar rezerv satmasına rağmen kurlardaki artışın durdurulamaması, uygulanan ‘rasyonel’ para ve faiz politikalarının sorunları çözmekte yetersiz kaldığını sergiliyor. İktidarın ekonomi politikalarına güvensizliğin artması, seçim öncesi kur artışlarını baskılamak için MB rezervleri satılarak eksiye düşmesi, seçim sonrasına dönük belirsizlikler, yüksek faiz artışları, kur artışları vb. nedenlerle döviz ve altına olan talep durdurulamıyor. MB, bankalara düşük faizli TL verip, karşılığında bankalardan döviz satın alarak swaplarla süreci geçiştirmeye çalışıyor. Swap anlaşmaları bir haftada 6,2 milyar dolar arttı. MB, piyasadaki likiditeyi çekerek altına ve dövize gitmesini engellemeye çalışıyor.

MB, ticari kredilere yeni kısıtlamalar getirdi. Bankalardan ticari kredi verilmemesi, limitlerin düşük tutulması, kredi faizlerinin artırılması istendi. Ticari kredi faizleri yüzde 54’ten yüzde 60’a yükseldi. 13 Mart’ta bankaların aktif büyüklüklerine göre zorunlu karşılıkların bir kısmının bloke edilmesi ve 1 aya kadar vadeli mevduata faiz uygulanması yürürlüğe konuldu. Bankaları zora sokan bu kararlar sonrası Borsa İstanbul’da (BİST) tüm banka hisselerinde değer kayıpları yaşandı. BİST Bankacılık Endeksi yüzde 4,75 düştü.

Merkez Bankası, 21 Mart’taki Para Politikası Kurulu toplantısı öncesinde bir yanda iktidarın ‘seçim öncesi faiz artışı yapmayın’ diğer yanda küresel yabancı bankaların ‘faizi 5 puan artırın, kurları serbest bırakın’ baskısı altında sıkıştı. Seçime kadar bu tablo idare edilebilirse, seçimin ertesi günü kur, faiz, enflasyon artışı ve iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlerde zam fırtınası kaçınılmaz görünüyor!

Ocak ayında CARİ AÇIK, bir önceki aya göre 500 milyon dolar artarak 2,6 milyar dolar oldu. Yıllık cari açık, baz etkisiyle 45,2 milyar dolardan 37,5 milyar dolara geriledi. İktidarın savunduğu, ‘enerji ve altın ithalatı hariç tutulduğunda cari açığın cari fazlaya dönüşmesinin başarı olduğu’ tezi, ekonomik gerçeklerle örtüşmüyor!

Aylık cari açık artarken yıllık tutarın ciddi şekilde düşmesinde, geçen yılın ocak ayında 10,4 milyar dolar olan aylık açığın bu yıl 2,6 milyar dolara inmesiyle ortaya çıkan baz etkisi en büyük etken. Yıllık cari açıktaki hızlı düşüş olumlu bir gelişme olmakla birlikte aylık cari açığın ocakta bir önceki aya kıyasla artış göstermesi, bu yılki cari açık hedefinin tutması açısından sıkıntının sürdüğünü gösteriyor. Orta vadeli Program’da (OVP) bu yılsonu için öngörülen cari açık tutarı 34,7 milyar dolar. Yılın ilk ayındaki gerçekleşme, yılsonu hedefinin yaklaşık 3 milyar dolar üzerinde. Büyüme hızındaki yavaşlama, üretimde düşüş, ithalattaki azalmaya paralel olarak dış ticaret açığının daralması, önümüzdeki aylarda cari açığın gerilemesine olanak sağlayabilir.

Türkiye net enerji ithalatçısı bir ülke. Petrol ve doğalgazı ithal etmek zorunda. Toplam ithalatta enerji önemli paya sahip. Sanayiden ihracata, ısınma ve ulaşımdan elektrik üretimine kadar her alanda ithal enerjiye bağımlı durumda. Dolayısıyla enerji ithalatını hariç tutarak cari fazla verilmesi gerçeklikten kopuk bir yaklaşım.

Altın ithalatı bir ölçüde ekonomi için hayati olmaması nedeniyle dışarıda tutulabilir. Ancak altına olan talep nedeniyle kısıtlamaya giden iktidar geçen yılın ağustos ayından bu yana altın ithalatına kota uyguluyor. Altın ithalatında ciddi düşüş sağlandı. Türkiye 2023 yılında enerji ithalatına 52,7 milyar dolar, altın ithalatına 25,7 milyar dolar ödedi. 2023 Ocak ayında 4,8 milyar dolar olan altın ithalatı kısıtlamalar sonrası bu yılın ocak ayında 936 milyon dolara indi. İktidarın tezine göre, bu iki kalem hariç tutulduğunda 2023’te yıllık 45,2 milyar dolarlık cari açık 33,2 milyar dolar cari fazlaya dönüşüyor. O zaman doğalgazlı santrallerde elektrikten, organize sanayi bölgelerinde fabrikalarının üretiminden, insanların evlerinde ısınması, otomobil, uçak, metroların çalışmasından vaz mı geçilecek?   

2023’te Mücevher İhracatçıları Birliği (MİB) üzerinden yapılan kayıtlı altın ve ziynet ihracatı 7 milyar dolar olurken, Ticaret Bakanlığı ve TÜİK’in dış ticaret verilerine göre ise 13,5 milyar dolar. Ülkemize gelen turistler, geçen yıl kredi kartlarıyla 3 milyar dolarlık altın ve ziynet satın almış. Kotaya bağlandığı için altın ithalatı gerilemiş, kayıtlı ve kayıt dışı altın ve ziynet ihracatı arasındaki uçurum 6,5 milyar dolara ulaşmış. Bu da kotaya rağmen kaçak yollardan ülkeye ciddi ölçüde kayıt dışı altın girdiğini, cari açık verilerinde görünmediğini gösteriyor. Altın ithalatı azaldığı için cari açığın gerilediği söylemleri gerçeği yansıtmıyor.

Diğer yandan portföy ve doğrudan yatırım amaçlı gelen yabancı sermaye girişlerinin toplamı ocakta 1,1 milyar dolar olurken, Türkiye’den çıkan portföy ve yatırım sermayesi tutarı 3,5 milyar dolar. Rakamlar, gelen sermayenin yaklaşık üç katı çıkış olduğunu sergiliyor. Bu da iktidara, uygulanan ekonomi politikalarına ve sıklıkla değişen kararlara güvensizliğin artarak devam ettiğini gösteriyor!

Tarımda başlayacağı ilan edilen planlı üretime karşılık üreticilere hangi ürünün nerede, ne kadar ekileceği, hangi fiyattan alınacağı belirsizliğini koruyor. Yıllar sonra başlatılan tarım sayımı 2026 yılında tamamlanacak. Sayım tamamlanmadan, tarımsal envanter çıkarılmadan tarım ve ürün planlaması nasıl yapılacak?

Ürün ekim sezonu yanında başta buğday ve diğer hububat ürünleri olmak üzere pek çok üründe hasat dönemi yaklaşırken, tarımsal planlama, tarım sayımı, ekilecek ürün miktarı ve alım fiyatı konusunda somut gelişme yok. Yasa uyarınca 2024 eylül ayından itibaren tarımsal üretimde planlı döneme geçileceği, her bölge, il ve ürün için ürün miktarlarının üreticilere bildirilerek üretim yapmalarının sağlanacağı açıklandı. Başta Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) olmak üzere üreticiden satın alınacak ürünlerin taban fiyatları üç yıllık olarak ilan edilecek. Mevcut enflasyon ve girdi maliyetlerinin neredeyse haftalık olarak zamlandığı bir ortamda üç yıllık taban fiyat ilanıyla üreticinin çok daha ağır biçimde mağdur edileceği kaçınılmaz görünüyor. Bu yıl buğdayda tüm zamanların en yüksek ürün rekoltesinin yaşanacağı açıklandı. Geçen yıl TMO bugüne kadarki en yüksek alım miktarını yaptı ve tüm depolar, silolar dolu. Mayıs ayından itibaren hububat ürünlerinde hasat dönemi başlayacak ve TMO’nun yeni mahsul buğdayı, hububat ürünlerini alım fiyatı, miktarı, nasıl ve hangi koşullarda satın alacağı belirsiz. Geçen yıl buğday, mısır ve diğer ürünlerde üretici ürününü TMO’ya satabilmek için haftalarca randevu sırası bekledi.

Üreticinin ürün planlaması dışında üretim yapmasına izin verilmeyeceğini ilan eden Tarım ve Orman Bakanlığı ürün planlaması konusunda ne Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne (TZOB) ne üretici birlikleri ve kooperatiflere bir bildirimde bulunmadı. Asıl sıkıntı tarım sayımının yeni başlaması ve sonuçlanmasının 2026 yılsonunu bulacağının duyurulması. Bir yandan 3-4 ay sonra yeni sezon için planlı üretim sürecinin başlatılacağı ilan ediliyor diğer yandan tarım sayımı 2,5 yıl sonra sonuçlanacak. Planlı tarım ve üretim nasıl gerçekleştirilecek?

Şu anda pancar üreticisi mağduriyet yaşıyor. Geçen yıl şeker ithalatına izin verilmesi, yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalatının ikiye katlanması yerli şeker stoklarının büyümesine ve şeker pancarı kotalarının dolması nedeniyle yüz binlerce ton pancarın çürümeye terk edilmesine neden oldu. Pek çok şeker fabrikası üreticilere bu yıl pancar alımı yapmayacağını bildirdi. Şeker ithalatında 400 bin tona izin verilirken, dahilde işleme rejimi ile ithal edilen şeker miktarı 1 milyon tona yaklaştı. Yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalatı 2022’de 2900 tondan 2023’te 4400 tona ulaştı. Şeker pancarından üretilen yerli şekerin büyük bölümü satılamadı. Stokların arttığı, şeker pancarı kotalarının dolduğu, üreticiden alım yapılmayacağı dile getiriliyor. Bu durumda ekim alanları daralacak ve gelecek yıl pancar üretiminde açık yaşanacak.

Mevcut plansızlık, taban fiyatların ilan edilmemesi, tarım sayımının tamamlanamaması vb. açmazlardan dolayı şeker pancarındaki bu tablonun, diğer pek çok üründe yaşanması gündeme gelecek. İktidarın tarım ve hayvancılıkta planlı dönem söyleminin aksine YENİ BİR KAOS SÜRECİNE girilmesinin kaçınılmaz hale geleceği bugünden apaçık görülüyor!

Türkiye-Irak Güvenlik Zirvesi’nde yayınlanan ortak bildiride PKK’ya karşı ortak mücadele mutabakatı açıklandı. Nisandaki Bağdat ziyaretinde iki ülke arasında Savunma ve Askeri İş Birliği Anlaşması’nın imzalanması ve ortak harekât olasılığını güçlendiren gelişmeler, sınırda güvenlik koridoru kurulmasıyla noktalanabilir!

Türkiye ile Irak arasında, sınır güvenliği ve PKK ile ortak mücadele gündemli toplantıların sonuncusu geçen hafta Bağdat’ta yapıldı. İlki 19 Aralık 2023’te Ankara’da gerçekleşen toplantılarda iki ülkenin Dışişleri, Savunma Bakanları ile Genelkurmay ve istihbarat birimlerinin başkanları yer almıştı. Daha sonra Şii Milis Gücü Haşd el Şabi Heyeti Başkanı Falih el Feyyad ve Irak Ulusal Güvenlik Konseyi Müsteşarı Kasım el Araci Ankara’ya davet edildi. İran destekli Haşd El Şabi, son dönemde Irak’taki ABD üslerine roketler ve İHA’larla saldırılar düzenliyor. Irak Başbakanı el Sudani, ülkesindeki ABD askerlerinin çekilmesini, Kuzey Irak’taki üslerin boşaltılmasını istediklerini açıkladı. Bu açıklamanın İran’ın Bağdat yönetimi üzerindeki baskısıyla yapıldığı anlaşılıyor. Bağdat hükümeti ve Irak’taki çeşitli siyasi grupların Irak’tan çekilmesini, üslerin kapatılmasını istediği diğer askeri güç Pençe-Kilit harekât bölgesinde operasyonlar yürüten TSK. Dolayısıyla Irak ile karşılıklı ziyaretler ardından Washington’da Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanının katılımıyla yapılan toplantılarda tüm bu süreçlerin ele alındığı, ABD güçlerinin Kuzey Irak’tan çekilmesi durumunda boşluğun TSK tarafından doldurulup doldurulamayacağı vb. konuların tartışıldığı öngörülebilir. Bağdat yönetimi IŞİD’e karşı mücadele için örgütlenen Şii Haşd el Şabi milislerinin Irak ordusuna katılması yönünde çağrılar yapsa da istediği sonuca ulaşamadı. Irak ve Suriye sınırı boyunca bir güvenlik koridorunun oluşturulması, müzakerelerin ana gündem maddesi. Nisanda Cumhurbaşkanının Irak ziyaretinde nihai mutabakata bağlanacağı anlaşılıyor. En son 2012’de Başbakan olarak Bağdat’a giden Cumhurbaşkanının 12 yıl sonraki ziyaretinde ekonomik ilişkilere de ivme kazandırılacak. Türkiye, milyarlarca dolarlık ‘Irak Kalkınma Yolu Projesi’nin Avrupa’ya bağlanmasında stratejik ortak konumunda. Bağdat’taki toplantıda Haşd el Şabi’nin Irak heyetinde olması, Irak ordusuyla ortak operasyonlarda Şii milislerin yer alıp-almayacağını gündeme getiriyor. PKK’nın Talabani kontrolündeki Süleymaniye’de destek bulmasına karşı Türkiye, Süleymaniye'deki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) yönetiminden teröre karşı somut iş birliği talep ediyor.  Bağdat’ta yayınlanan ortak bildiride Irak Ulusal Güvenlik Konseyi’nin PKK’yı ‘Irak’ta yasaklı terör örgütü’ ilan ettiği, birlikte mücadele için mutabakata varıldığı kaydedildi. Ankara-Washington-Bağdat arasındaki müzakereler önümüzdeki aylarda kapsamlı bir askeri harekat ihtimalini güçlendiriyor. Ancak Washington’daki görüşmelerden sonra Pentagon, 2025 bütçesinden PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG-SDG güçlerine 147,9 milyon dolar ayrıldığını açıkladı.

Bu açıklamanın, Dışişleri Bakanı Fidan’ın ‘ABD’nin YPG-SDG’ye desteği kesmemesi halinde, iki ülke arasında terör örgütü üzerinden daha büyük bir karşı karşıya geliş riskinin yaşanacağı’ uyarısının ardından yapılması dikkat çekici. ABD’nin bu hamlesi, Suriye sınırında güvenlik koridoru oluşumuna yönelik olası harekata onay vermeyeceğinin, YPG-SDG’ye desteği sürdüreceğinin işareti olarak görülebilir.

Portekiz'de erken seçimlerde Sosyalist iktidar yenilgiye uğrarken Faşist parti Chega, parlamentodaki sandalye sayısını dört kat artırdı. Avrupa’da nazi ve faşist partilerin yükselişi Portekiz seçimleriyle ivme kazandı!

İspanya’daki Faşist Franco yönetiminin sınır komşusu Portekiz, 36 yıl boyunca Faşist Diktatör Salazar tarafından yönetildikten sonra Salazar’ın ölümü ardından Portekiz ordusunun 1974’te ‘Karanfil Devrimi’ olarak adlandırılan darbesiyle demokrasiye geçebildi. Uzun yıllar Nazi hayranı Salazar’ın faşist yönetimi altındaki Portekiz’de geçen hafta yapılan erken seçimlerde yıllardır iktidardaki sosyalist parti (PS) yenilgiye uğradı. Merkez sağ partilerin oluşturduğu Demokratik İttifak (AD) seçimde başarı elde etmesine karşılık parlamentoda yeterli çoğunluğa ulaşamadı. Buna karşılık aşırı sağcı-ırkçı-milliyetçi faşist parti Chega, parlamentodaki sandalye sayısını dörde katladı, hükümet kuruluşunda kilit konuma geldi. Faşist Lider Andre Ventura, gelecek 4 yıl için iktidara talip olduklarını belirterek merkez sağ ittifakın lideri Luis Montenegro’ya koalisyon ortaklığı çağrısı yaptı.

PS parlamentoda çoğunluğu ve iktidarı kaybetmesine karşılık oy oranları ve sandalye sayıları merkez sağ ittifak ile başa baş durumda. İktidardaki Sosyalist Parti (PS) ile ana muhalefetteki merkez sağ ittifak AD yüzde 28,7 oranında oy almalarına rağmen AD seçimi kazandığını, PS ise dört yıl boyunca ana muhalefet görevini üstleneceğini duyurdu. 230 sandalyeli parlamentoda, milletvekili sayısını 12’den 46’ya çıkartan faşist parti Chega, koalisyon formüllerinde anahtar parti konumunda. Mevcut durumda yeni hükümetin Merkez Sağ-Aşırı Sağ koalisyonu olarak kurulması, 2015’ten bu yana iktidarda olan sosyalist partinin ise muhalefette kalması söz konusu. PS Genel Başkanı Santos, çoğunluğu elde edemese de seçimi merkez sağ AD ittifakının kazandığını belirterek, programlarının AD ile bağdaşmadığını bu nedenle muhalefete liderlik edeceklerini açıkladı.

9 yıl sonra iktidar şansı yakalayan Merkez Sağ ittifak AD’nin lideri Montenegro, seçim kampanyasında dile getirdiği ‘aşırı sağ ve faşistlerle koalisyon kurmayacağız’ sözünü tutacağını, Chega ile hükümet ortaklığı düşünmediklerini duyurdu. Bu durumda PS’nin muhalefette kalacağını açıklamasından sonra AD’nin nasıl koalisyon kuracağı, erken seçimin gündeme gelip gelmeyeceği belirsizliğini koruyor. AD lideri, yeni hükümeti kurma pazarlıkları çerçevesinde sosyalist partiye ‘büyük koalisyon’ önermesi, hükümet kurulamazsa Portekiz’de yeniden erken seçimin gündeme gelmesi yüksek ihtimal olarak görünüyor. Geçen yıl İtalya’daki seçimleri Mussolini’nin faşist partisini yeniden canlandıran aşırı sağcı Giorgia Meloni kazanarak muhafazakâr sağ koalisyon hükümetinin Başbakanı oldu. Kasım ayındaki Hollanda seçimlerinden de ırkçı ve aşırı sağcı Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV) birinci çıkmıştı. Seçimden bu yana 4 aydır Wilders’e Başbakanlık görevi verilmedi. Hollanda’da hiçbir parti Wilders ile koalisyona yanaşmadı.

Portekiz’deki erken seçimde faşist partinin sandalye sayısını dörde katlamasına karşılık iktidara ortak olması güç görünüyor. Yaklaşık 40 yıl Faşist Diktatör Salazar’ın yönettiği Portekiz’deki bu tablo, AB içinde yeni çalkantılara neden olabilir!

Etiketler
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER SİYASET Haberleri
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI