Boşanma davaları söz konusu olduğunda, "zina" (aldatma) kavramı herkesin aklına gelen ilk sebeplerden biridir. Ancak bu yaygın bilginin ardında, çoğu kişinin haberdar olmadığı, hukuki uygulamayı derinden etkileyen şaşırtıcı detaylar ve Yargıtay kararlarıyla şekillenmiş gerçekler yatar. Bu yazıda, Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatlarına dayanarak, zina nedeniyle boşanma hakkındaki en beklenmedik ve etkili beş hukuki gerçeği mercek altına alıyoruz. Bu kapsamda profesyonel yönlendirme için Bursa Boşanma Avukatı desteği almak hak kaybını önleyebilir.
1. Boşanma Davası Sürerken Bile Sadakat Yükümlülüğü Devam Eder
Birçok kişi, eşlerin ayrılma kararı alması veya boşanma davası açmasıyla birlikte birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünün sona erdiğini düşünür. Ancak hukuki gerçeklik tam tersidir. Eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü, mahkemenin verdiği boşanma kararı yasal olarak kesinleşene kadar devam eder.
Bu, boşanma davası devam ederken eşlerden birinin üçüncü bir kişiyle cinsel birliktelik yaşamasının hukuken zina sayıldığı ve mevcut davada aleyhine bir delil olarak kullanılabileceği anlamına gelir. Yargıtay kararları da bu görüşü net bir şekilde teyit etmektedir.
“… 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 185/3.maddesi uyarınca “Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” Kanunda belirtilen bu sadakat yükümlülüğü, evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam edecektir. Başka bir deyişle, mahkemelerce boşanma kararı verilmiş olmasına rağmen bu karar henüz kesinleşmediği sürece evlilik birliği devam ettiğinden bu aşamada eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarının dikkate alınmasının gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir…”
2. Zinanın İspatı İçin 'Suçüstü' Şart Değildir
Zina denildiğinde akla gelen ilk imge, eşin aldatırken "suçüstü" yakalanmasıdır. Ancak hukuk, bu tür bir ispatın pratikte neredeyse imkansız olduğunun farkındadır. Bu nedenle mahkemeler, zinanın gerçekleştiğine dair doğrudan bir kanıt olmasa bile, güçlü karinelere veya "zinaya muhakkak gözüyle bakılmasını gerektiren bir ahval" olarak tanımlanan durumlara dayanarak karar verebilir.
Yargıtay kararlarında bu duruma örnek teşkil eden bazı somut olaylar şunlardır:
Bu hukuki yaklaşım, zinanın gizli doğasını göz ardı etmez. Aksine, doğrudan delilin yokluğunda bile, sunulan olguların hâkimde zinanın gerçekleştiğine dair güçlü bir kanaat oluşturması halinde boşanma kararı verilebileceğini kabul eden, son derece pragmatik bir içtihattır.
3. Tek Bir Cinsel Birliktelik Boşanma İçin Yeterlidir
Zina sebebine dayalı bir boşanma davası açmak için uzun süreli bir ilişki veya tekrar eden aldatma eylemleri gerekmez. Hukuka göre zina, “mutlak” bir boşanma sebebidir. Bu, eylemin kendisinin, sıklığından bağımsız olarak, evlilik birliğinin temelini oluşturan sadakat yükümlülüğünün ihlali anlamına geldiği kabul edilir. Dolayısıyla, eşin evlilik birliği devam ederken eşi dışında bir kişiyle tek bir kez cinsel birliktelik yaşaması, zinanın ispatı için yeterlidir.
Bu durum, zinanın diğer güven sarsıcı davranışlardan ayrıldığı önemli bir noktadır. Örneğin, flört etme veya diğer yakın ilişkiler, evlilikteki güveni zedelese de cinsel birlikteliğin varlığı kanıtlanamadığı sürece hukuken zina olarak kabul edilmez.
4. Tecavüz Zina Değildir, Ama Paradoksal Bir Şekilde Boşanma Sebebi Olabilir
Hukuken bir eylemin zina sayılabilmesi için en temel şartlardan biri, eylemin iradi, yani "isteyerek yapılmış olmasıdır". Bu nedenle, bir eşin bayıltılarak, uyuşturularak veya zorla (tecavüz gibi) cinsel ilişkiye girmesi, hukuken zina olarak nitelendirilmez. Zira burada kusurlu bir irade yoktur.
Ancak burada son derece hassas ve paradoksal bir durum ortaya çıkmaktadır. Yargıtay'ın bir kararında, bu durumun hukuki sonuçları toplumsal bir bakış açısıyla ele alınmıştır:
“…Kadının ırzına geçilmiş olması koca açısından ortak hayatı çekilmez hale getiren bir olaydır. Türk toplumu karısı böyle bir duruma düşer kocadan onu şefkatle bağrına basmayı beklemez. Aksine kocanın bunu hoş görü ile karşılaması toplum içindeki değerinin yitirilmesine yol açar…”
Bu karar, hukukun bazen bireysel kusurdan ziyade evlilik birliğinin toplumsal gerçekler karşısındaki sürdürülebilirliğine odaklandığı o hassas anları gözler önüne serer. Yargıtay burada tecavüze uğrayan eşi suçlamamakta; aksine, onun hukuken kusursuz olduğunu kabul etmektedir. Ancak aynı zamanda, kocanın bu travmatik olay sonrasında evliliği sürdürmesinin, toplumun beklentileri ve kendi sosyal konumu (“toplum içindeki değeri”) açısından “çekilmez” bir hal alabileceği yönündeki acı bir toplumsal gerçeği teslim etmektedir. Bu paradoks, kusursuz bir eşin yaşadığı trajedinin, diğer eş için evliliği devam ettirmeyi imkansız kılan bir boşanma sebebi olarak kabul edilebileceğini ortaya koyar. Özellikle süreç yönetiminde Boşanma Nilüfer Boşanma Avukatı deneyimi, doğru delil stratejisi ve zamanlamanın kurulmasına katkı sağlar.
5. Affetmek, Dava Hakkını Geri Dönülmez Şekilde Ortadan Kaldırır
Zinayı öğrenen eşin dava açma hakkı süresiz değildir ve bu hak, en şaşırtıcı yollardan biri olan “af” ile geri dönülmez şekilde kaybedilebilir. Affetme, açık bir irade beyanıyla olabileceği gibi, örtülü davranışlarla da gerçekleşebilir.
Yargıtay'a göre, aldatma olayı sonrası eşlerin barışması, birbirlerine karşı açtıkları davalardan vazgeçmeleri veya evlilik birliğini makul bir süre daha devam ettirmeleri "örtülü af" olarak kabul edilir. Affeden tarafın, aynı olaya dayanarak zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı tamamen ve geri dönülmez şekilde ortadan kalkar.
Dava hakkının kaybedilmesinin bir diğer yolu ise kanunun çizdiği kesin sürelere uymaktır. Aldatılan eş, zinayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halükarda zinanın gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde dava açmalıdır. Bu hak düşürücü süreler geçtikten sonra zinaya dayanarak dava açılamaz. Ancak burada önemli bir detay vardır: Eğer zina eylemi devam eden bir ilişki niteliğindeyse, altı aylık öğrenme süresi her yeni eylemle birlikte yeniden başlar.
Sonuç: Hukukun Aynasında İlişkiler
Görüldüğü üzere, zina nedeniyle boşanmanın hukuki çerçevesi, genel kanıların çok ötesinde detaylar ve hassas dengeler içermektedir. Boşanma sürecinden sadakat yükümlülüğünün sınırlarına, ispat zorluklarından affetmenin geri dönülmez sonuçlarına kadar kanun ve içtihatlar, evlilik kurumuna dair karmaşık gerçekleri ortaya koymaktadır. Bu süreçte uzman desteği almak isteyenler için Bursa En İyi Boşanma Avukatı ile çalışmak, planlama, delil yönetimi ve hak kaybının önlenmesi bakımından önemli bir avantaj sağlar.